Bir yılın ardından Amerika
Obama başkanlık görevine gelişinin birinci yılını bu hafta geride bıraktı. Uzun zamandır yükselen “balayı bitti” uyarıları da böylece resmileşip meşruiyet kazanmış oldu. Bundan tam bir sene önce Kongre’nin bahçesinde yapılan konuşma, zorlu geçen 8 yıldan sonra Amerika’nın dünya gözündeki eski yerine taşımayı, bütün gezegeni kasıp kavuran anti-Amerikanizme nokta koymayı, kavgacı, işgalci, karıştırıcı ABD’den arabulucu, lafta değil özde demokrat, dışarıda vaaz ettiğini, içeride de yaşayan- yaşatan, hürriyetlerin, insana saygının ülkesi Amerika’ya evrilmesini hedefliyordu. Ne de olsa Bush kabinesi perdeleri felaket bir yenilgiyle kapatmış, tek merkezli idare ettiği dünyayı, ak ve kara ile basitleştirerek ikiye bölüvermişti çoktandır. Bunu da yaparken en büyük gücü, Chomsky’nin -bu satırlarda önceden de karşılaştığınız- ifadesiyle kendini meleksi, fıtraten masum ve iyilik ekseninde konuşlanmış şekilde tanımlayarak yapıyordu. “Ya bizimlesiniz ya da bize karşı” diyordu, meydan okuyordu dünyaya. Hiçbir akıl sahibi de çıkıp “İyi hoş da, yok mu bunun bir orta yolu?” diye sormuyordu. Her şey bu kadar ak ve kara mıydı? Ya hep ya hiç ideolojisiyle gezegen karmakar olmuştu. 8 yılın sonu bunun bedelini ağır ödetti Amerika’ya. Sadece ona mı? Hayır, kendini Bush yönetimiyle özdeşleştiren, onunla aynı paralelde aynı yörüngede dönen Tony Blair’e de mesela. Çok olmuyor, geçenlerde Blair yönetiminin dışişleri danışmanı David Manning, İngiliz başbakanının 2002’de Bush’a, Texas’taki çiftliğinde yaptığı ziyarette iki başkanın iki saat kadar baş başa görüştüklerini, bu görüşme sonunda Blair’in Bush tarafından ikna edildiğini ve bu durumun da Blair’in bundan sonra yaptığı bütün açıklamalarda bariz şekilde görüldüğünü iddia etti. Manning, şimdiki başbakan Gordon Brown tarafından İngilizlerin Irak Savaşı’nda üstlendikleri rolü irdelemek üzere başlatılan soruşturma sırasında bu bilgileri soruşturma komisyonuyla paylaştı. Gerçekten incelendiğinde ABD’den henüz dönmüş olan Tony Blair’in katıldığı ilk davetlerden birinde konuyu Irak’a getirip rejim değişikliğini telaffuz ettiğini görüyoruz. Böyle böyle yavaş yavaş ısıtılarak, ısındırılarak konu İngiliz halkına “yutturulmuştu.” Ondan sonra olanlar hepimizin malumu... Bush da Blair de sadece kendi sonlarını hazırladılar. Öyle de kalsaydı iyiydi. Tepetaklak bir dünya, istifa etmiş bir başbakan, partisinin sonunu getirmiş bir Amerika başkanı.
İşte böyle bir dünya, böyle bir Amerika’yı miras aldı, Barack Obama. İtiraf etmeliyim, 20 Ocak 2009’da yaptığı o göreve başlama konuşması heyecan verici bir konuşmaydı. O gün orada tarihe şahitlik ediyorduk. Bir çağın kapanmış, yeni bir çağın açılmış olması için dua ediyorduk. Obama umut demekti, gelecek demekti o gün orada. Savaşların bitmesi anlamına gelmeliydi. O gün herkes demokrattı. Merasime iştirak eden Cumhuriyetçiler bir bir peyda oldukça kalabalıklardan protesto sesleri yükseldi. Demokratların zaferi kırk gün kırk gece kutlandı. Şimdi o kutlamaların sonuna gelinmiş gibi gözüküyor. Kamuoyu yoklamaları Başkan Obama’nın günden güne irtifa kaybettiğinin habercisi. Salı günü yapılan ara seçim sonuçları da bu kaybın onaylayıcısı oldu. Demokratların kalesi konumundaki Massachusetts eyaletinde bir süre önce hayatını kaybeden Ted Kennedy’nin yeri için yapılan seçimi Cumhuriyetçi aday açık ara ile aldı. İlk bir senenin sonunda Obama’ya atılabilecek en kötü tokattı, bu. Dışarıda Afganistan ve Irak, İran’la yükselen tansiyon, içeride ekonomik kriz, geçirilmekten umudunu kesti kesecek bir sağlık reformu, şimdi de senato oylamalarında dengeleri bozacak bir seçim sonucu... Obama için balayı gerçekten bitti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.