Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Türkiye’nin “yaralı” kadınları... Osmanlı’nın &#

Türkiye’nin “yaralı” kadınları... Osmanlı’nın &#

Aslında, bu yazının Yavuz Bahadıroğlu ağabey tarafından "yeniden yayınlanmasını" beklerdim... Evet, yeniden... 8 Mart 2006'da ve 10 Ekim 2007'de yayınlanan yazılarının, "günün mânâ ve ehemmiyeti" açısından tekrar yayınlanmasını beklerdim... çünkü, "hayırda yarışan" Osmanlı kadınları ile "yaralı" Türkiye kadınlarının kıyaslanması, son derece çarpıcı olurdu... Ehh, madem ki Yavuz Bahadıroğlu yapmadı bu kıyaslamayı, o halde biz yapalım...

Efendim, dün de yazdığım gibi; Türkiye Cumhuriyeti'nin kadınları "yaralı"dır!.. "Dünya Kadınlar Günü"nü kutlasa da; hem "fiziken", hem de "ruhen" yaralıdır!..
Zira, "araştırma"ların da ortaya koyduğu gibi;
- "Türkiye'de her 4 kadından biri fiziksel şiddete uğruyor. Şiddete uğrayan kadınların yüzde 75'i eşi tarafından şiddete maruz bırakılıyor.
Tecavüze uğrayanların yüzde 50'si 18 yaş altında; bunlardan yüzde 10'u erkek çocuk, geri kalanı kız çocuğu.

Acil yardım hattını arayan kadınlardan yüzde 57'si fiziksel şiddete, yüzde 46,9'u cinsel şiddete, yüzde 14,6'sı enseste ve yüzde 8,6'sı tecavüze maruz kalmıştır. Yapılan bir araştırmaya göre, şiddet sonucu ölen 40 kadından 34'ü evde ölmüş, 20'si asılmış ya da zehirlenmiştir."
Dünyada durum, Türkiye'den çok da farklı değil... Hatta, daha da berbat.
- Dünyada, her üç kadından en az biri, hayatlarının bir noktasında dayak yiyor, seks yapmaya zorlanıyor, ya da farklı bir biçimde tacize uğruyor.

- Dünya Sağlık örgütü'nün rakamlarına göre; her beş kadından biri hayatlarında tecavüz veya tecavüz girişimine maruz kalıyor!..

- ABD Adalet Bakanlığı verilerine göre ise; ABD'de her 90 saniyede bir kadın tecavüze uğruyor, Avrupa Kadınlar Lobisi'nin araştırmasına göre de Fransa'da her yıl 25 bin kadın tecavüze uğruyor!..
- ABD'de her 15 saniyede bir kadın, genellikle kocası/partneri tarafından dövülüyor!..
Rusya'da 36 bin kadın her gün dayağa maruz kalıyor!..

"OKUMUŞ çOCUKLAR"IN ŞİDDETİ!
Herhalde söylemeye gerek yok;
Bu olanlar, "21. yüzyıl dünyası"nda cereyan ediyor!.. Ve, çoğunluğu da "okumuş çocuklar"ın eseridir!..
Bunca "taciz"in, "tecavüz"ün ve "fiziki şiddet"in o narin bedenlerde "yara" açmaması mümkün değil!.. Bu kadar "dayak"tan sonra, her kadın yaralanır!.. Hem bedenen yaralanır, hem de ruhen!..
İşte bu, "çağdaş kadın"ın fotoğrafıdır!..
Bana göre, "yaralı" kadınlardır onlar!..
Dünyanın ve Türkiye'nin "yaralı" kadınları!..
Ne dersiniz, bir de "yararlı" kadınlardan söz edelim mi?..
Dedim ya; "olayın bu boyutu"na değinmek, Yavuz Bahadıroğlu ağabeye düşerdi... "Osmanlı'nın hayırda yarışan kadınları"nı bir defa daha hatırlatsaydı, ne güzel olurdu.
Böylece;
Hem "ticarî meta" olarak kullanılan, hem de "horlanan" kadınlar; bir yandan "bu nasıl çağdaşlık" diye sorma imkânına kavuşurlar, bir yandan da "hemcinsleri" ile gıpta ederlerdi...
Neyse... Yavuz Bahadıroğlu ağabeyin yapmadığını biz yapalım ve "ağız ishali"ne yakalanmış bazılarının bilip bilmeden söyledikleri "Ortaçağ karanlığı"(!) günlerinde yaşayan "Osmanlı kadınları"nın, içinde yaşadıkları topluma nasıl "yararlı" hizmetler sunduklarını özetle aktaralım...

HAYIRDA YARIŞAN KADINLAR
özet olarak, Onaltıncı Yüzyıl'da Osmanlı Devleti'ni gezen Avrupalı gezginlerin ortak kanaati şudur:
"Osmanlı kadını, ahlâk, fazilet, zarafet, cesaret, güzellik ve beceriklilik konusunda tüm dünya kadınlarına örnek olacak seviyede"dir.
Aslına bakarsanız, özellikle Osmanlı Devleti'nin kuruluş aşamasında, kadınlar, "ellerinin hamuru"yla erkek işine de karışmışlar, içinde erkeklerin de yer aldığı grupları ustaca yönetip, devletin teşekkülünde önemli roller üstlenmişlerdir.
Onlardan kimisi "Bey Ana", kimisi "Gazi Ana", kimisi de "Bacı Bey" rütbesindedir. Ortak idealleri askeri bir disiplin içinde örgütlenmek, bir taraftan annelik işlevlerini yerine getirirken, diğer taraftan erkeklerinin yanı başında devletin temellerini atmaktır.
Osmanlılarda kadınlar, erkeklerle eşit haklara sahip olan "özgür birey"lerdir ve dinin koyduğu makul sınıflar içinde şahâne serbesttirler!..
Tarihin içine doğru küçük bir seyahate çıkmak bile, Osmanlı kadınının ne denli inisiyatif sahibi olduğunu kavramaya yeter.

Düşünün ki; bugün hâlâ iftiharla yabancı turistlere gösterdiğimiz pek çok eser, Osmanlı kadınının tercihi, tensibi ve geleceğe miras bırakma azmiyle oldurdukları eserlerdir. Hemen bazılarına bakalım:
- üsküdar iskelesinin hemen karşısında yer alan cami ve külliye Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan'a aittir ve Mimar Sinan'a yaptırmıştır. (Bugün bir bölümü dispanser, bir bölümü de imaret ve kütüphane olarak kullanılmaktadır.)

Bu külliyenin hemen karşısında yer alıp halkın "Yeni Valide Camii" olarak isimlendirdiği yapılar topluluğunu ise, Sultan üçüncü Ahmed'in annesi Emetullah Gülnuş Sultan yaptırmıştır.
- Bazı tarihçilerin acımasızca hırpaladığı Kösem Sultan'ın (Peygamber Efendimizin ayak izini sarığının ön kısmında ömür boyu taşıyan Peygamber sevdalısı Sultan Birinci Ahmed'in eşidir) üsküdar sırtlarındaki çinili Camii'ni yaptırmış, ayrıca medrese ve hamam gibi hayır eserleri vücuda getirmiştir.
İstanbul'daki en büyük kervansaray olan Büyük Valide Han'ı da onun eserlerinden biridir.
- çinili Cami'nin hemen yanındaki Atik Valide Külliyesi, Sultan İkinci Selim'in eşi Nurbanu Valide Sultan'ın, Mimar Sinan'a yaptırdığı bir mimarlık harikası olarak ayaktadır. Bu dev eser mektep, medrese, darüşşifa, (hastane) darülkurra, imaret (fakirlerin doyurulduğu yer), kervansaray (yabancıların yatması için), hamam ve camiden oluşmuştur.

- Atik Valide Külliyesi'nden aşağıya inerken, Kavsara Mustafa Baba Camii karşımıza çıkmaktadır. Cami zamanla yıkılmış, ancak Sultan Abdülmecid'in annesi Bezmi Alem Valide Sultan tarafından yeniden inşa ettirilmiştir.
- Meselâ İstanbul fatihi Sultan Mehmed’in eşi Gülbahar Hatun’un (Sultan II. Bayezid ile Gevher Sultan'ın annesi) Edirne’de kendi adına yaptırdığı cami, külliye ve çeşmeleri vardır.
- Sultan II. Bayezid'in eşi Hüsnüşah Sultan 1490 - 1503 yıllarında oğlu ile birlikte Manisa'da bulunduğu sırada Hatuniye Camii'ni yaptırmış, yanına “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” hükmüne uyarak “Hüsnüşah Sultan Kütüphanesi”ni tesis etmiştir. Eski kayıtlar, bu kütüphanede 400 civarında yazma eser bulunduğunu belirtmektedir.

ONLAR LAF DEĞİL, İŞ YAPTI
- Sultan II. Beyazıd’ın torunu Neslişah Sultan, Edirnekapı civarında bir cami yaptırmıştır.
- Fatih’in sütannesi Hundi Hatun Edirne’de 1486'da bir cami yaptırmıştır. Daye Hatun Camii olarak bilinen bu mâbed, ne hazin ki 17 Eylül 1940’ta alınan 75 sayılı kararla 50 liraya satılmıştır.
- Sultan II. Bayezid’in eşi ve Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun tarafından 1451 yılında yaptırılan Gülbahar Hatun Camii de maalesef aynı akıbete uğramış, 21 Mart 1935’te 65 lira bedelle eski Keresteci Cafer'e satılmıştır.

- Yavuz Sultan Selim'in eşi Hafsa Sultan, oğlu Şehzade Süleyman’ın (Kanuni Sultan Süleyman) sancak şehri Manisa'da valilik yaptığı sırada ona refakat etmiş ve burada cami, medrese, kütüphane, imaret, şifahane, hamam ve sıbyan mektebinden (ilkokul) oluşan bir külliye vücuda getirmiştir.
Külliye içindeki şifahane (akıl hastahanesi) Osmanlı Devleti’nde kadınlar tarafından yaptırılan ilk şifahanedir. (Burada ruh hastaları musiki ile tedavi edilirdi)
- Kanuni Sultan Süleyman'ın sevgili eşi Hürrem Sultan, genelde tarihçilerimiz tarafından lânetlenmekle birlikte müthiş bir hayır eseri tutkunudur. Mimar Sinan’a cami, medrese, şifahane, hamam, kervansaray ve su tesislerini de içeren Haseki Külliyesi’ni o yaptırmıştır. Ayasofya’nın karşısındaki çifte Hamam da bir Hürrem Sultan hayrıdır. Manisa ve Haseki Darüşşifaları ise onun adına kurulmuştur.
- Sultan II. Selim'in büyük kızı ve Sokullu Mehmet Paşa'nın hanımı İsmihan (Esmehan) Sultan’ın da bir camisi ile muhtelif hayır eserleri vardır.

- İstanbul Eminönü’ndeki Yeni Cami, III. Murad'ın eşi Safiye Sultan’a aittir. Camiin temelleri 1597 yılında atılmış, ancak tamamlanması başka bir hanım sultana, Turhan Valide Sultan’a nasip olmuştur. Safiye Sultan ayrıca Mısır'daki tüm mal varlığını Mekke, Medine ve Kudüs'te Kur'an okuyacak 120 hafız ile Mekke'deki sebil, mescit ve kuyulara bakacak hizmetlilere vakfetmiştir.
Kısacası, eski Osmanlı başkenti İstanbul'da, Osmanlı kadınının duruşunu, hayata bakışını, inisiyatifini, varlığını ve özgürlüğünü haykıran yüzlerce eser var.

ONLAR, ESERLERİYLE YAŞIYORLAR!
Buna rağmen, kadının hayattan dışlandığını, kafes arkasına itildiğini, dünyasının karartıldığını iddia etmek elbette mümkündür.
Ama bu gerçekçi olmaz.
İnsaflı, hiç olmaz.
Kimi yazarlar Osmanlı'ya karşı her nedense duydukları kini, kadının üzerinden kusmak isteyebilirler, ancak bunda haklı olamazlar!
Zira Osmanlı kadını tüm izzeti, himmeti ve haşmetiyle ortadadır.
Yaptıkları eserlerde yaşamayı sürdürüyorlar."
Evet, Osmanlı kadını "eserleri" ile yaşıyor; peki, "çağdaş ve laik" olmakla övünen kadınların övünç duyacakları bir eserleri var mı?..
Osmanlı kadını "hayır"da yarışıyordu!..
çağdaş (!) kadın ise, "şer"de!..
O kadar "kin ve öfke" dolular ki, "hemcinsi olan kadınlar"ın bırakın okumasına, yaşamasına bile tahammülleri yok!..
İşte "dün"ün ve "bugün"ün kadınları!..
Sorarım size; kim daha çağdaş?!?..
---------
Baykal üzülmüşmüş!
"Yalanları deşifre" etmekten, "doğru"ları yazmaya fırsat bulamaz oldum... Bay Deniz Baykal, önceki gün bir özel televizyon kanalında kendisine yöneltilen; "27 Nisan bildirisi CHP açısından yararlı mı, zararlı mı oldu?" şeklindeki soruya şu cevabı vermiş:
"O dönemde ben, o açıklamayı üzüntüyle karşıladığımı ifade ettim!"
Bay Baykal, o "bildiri"yi üzüntüyle karşılamış... Hayır, Bay Baykal "doğru"yu söylemiyor!.. Zira, kendisi değilse bile CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa özyürek, hem de "muhtıranın sabahı"nda, yani 28 Nisan'da, aynen şöyle demişti:
"Genelkurmay Başkanlığı'nın bu açıklaması iktidara verilmiş bir muhtıradır!.. TSK, uyarı görevini yapmıştır!.. Bu uyarıların gereği yapılmazsa, arkası gelir!"
Bu mu "üzüntü" ifadesi?!?.. Şimdi, aynı özyürek; "Genelkurmay, siyasilerin arasına girmesin!" diyor iyi mi?!?
CHP'ye gelince, girmesin!..
İktidara gelince girsin öyle mi?..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi