Sahibini arayan rol!
Bölgede bir rolünü arayan ülke var, bir de rolünün aradığı ülke var. Bu bağlamda ve anlamda, El Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde çalışan Vahid Abdulmecid’in Türkiye ile alakalı dikkat çekici bir analizi var.
Vahid Abdulmecid, 1950’li yıllarda Cemal Abdunnasır’ın unutulmuş bir sözünü aktarıyor. ‘Bölgede sahibini arayan bir rol var, biz de bu sahibini arayan rolün peşindeyiz…’
Şimdi aynı durumun Türkiye için de geçerli olduğunu söylüyor. Türkiye’nin bölgede rol aramasından ziyade rolün kendisini aradığını ve dolayısıyla ‘sahibini arayan madalya’ örneğinde olduğu gibi bölgede de oynanması gereken bir rol olduğunu ve bu rolün sahibini aradığını ve bu sahibin de Türkiye olduğunu belirtiyor. 1950’li yıllarda Eisenhower’ın bir doktrini vardır ve bu doktrin ‘boşluğu doldurmak’ adıyla anılmaktadır.
Bir bakıma Nasır’la aynı tespiti yapmış gözüküyor. Amerikan başkanları genelde doktrinleriyle birlikte anılır. Carter’ın SSCB’nin Afganistan’ı işgal etmesinden sonra Körfez’le ilgili ortaya attığı bir doktrin vardır. ‘Carter doktrini’ olarak bilinir. 1980’lerin başında vazedilen bu doktrinin özü, Körfez savunmasıdır ya da Körfez’in ABD’nin hayat alanı olduğudur ve bu alan çerçevesinde gerekirse her türlü ihtimali göze alacaklarının ilanıdır. Bir diğer benzeri doktrin ise Truman doktrinidir ve gerekçesi aynıdır yani Sovyet yayılmacılığıdır.
1946 yılında Sovyet Rusya üç ana yönde yayılma çabalarına hız vermiştir. Stalin, İran üzerinden Ortadoğu petrolleri ve Basra Körfezi'yle Hint okyanusu, Türkiye üzerinden Boğazlar’a ve Doğu Karadeniz’e yayılmak istemektedir. Kars-Ardahan’la birlikte Giresun, Gümüşhane ve Bayburt’a kadar olan bölgeyi Sovyet peyki ve aynı zamanda anavatanı Gürcistan’a ilhak etmek istemektedir. İngiltere ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında yorulmuş ve çaptan düşmüştür ve Rus yayılmacılığıyla ancak ABD’nin baş edebileceğini öngörmektedir. Gelişmeler bu çerçevede cereyan eder.
Bundan dolayı İngiltere, 1947 Şubatında Amerikan hükümetine, biri Türkiye ve diğeri de Yunanistan hakkında olmak üzere iki memorandum (muhtıra) verir. Bu memorandumlarda, Türkiye'nin Batı savunması için önemi belirtilerek Türkiye'ye hem ekonomik ve hem de askeri yardım yapılması teklif edilir lakin İngiltere'nin bu yardımları yapamayacağı ve hatta Yunanistan'daki askerlerini dahi geri çekmek zorunda bulunduğu ve dolayısıyla sorumluluğun ABD’ye düştüğü belirtilir.
¥
ABD kararını vermekte gecikmez. Başkan Truman, Amerikan Kongresi'ne 12 Mart 1947 günü gönderdiği mesajında, Türkiye ve Yunanistan'a 400 milyon dolarlık askeri yardım yapılması için kendisine yetki verilmesini istedi. Bu mesajda, Türkiye'nin toprak bütünlüğünün korunmasının Ortadoğu düzeninin korunması için bir zaruret olduğu belirtiliyor ve Türkiye ile Yunanistan'ın kanat bölgesinde adeta ikiz olduğu ve güvenliklerinin birbirine bağlı olduğu vurgulanıyor. Yardımın Kongre'deki tartışmaları sırasında, Amerikan dışişleri bakanlığı yetkilileri, Türkiye'nin Sovyet baskısı altında bulunmasının, boğazlardan Çin'e kadar olan bütün Ortadoğu ve Asya'yı tehlikeye attığını belirtmişlerdir. Truman doktrini savaş sonrası Amerikan dış politikasında, sonuçları günümüze kadar ulaşan olağanüstü önemde bir dönüm noktası oluşturur. Bunun içindir ki, Truman doktrini karşısında Sovyet basını büyük tepki göstermiştir.
Şimdi bölge Amerikan sonrası döneme hazırlanıyor. Bu dönem yeniden yapılanma ve karılma dönemidir. Burada birkaç oyuncu ülke var. Sayılı Arap düşünürlerinden Burhan Galyon gibilerine göre Arapların genel manzarası fecaat arz ediyor.
Tamamen denklem dışında bulunuyorlar. Ya da savunma pozisyonundalar. Buna mukabil, dost meclislerinde kimi arkadaşların da değindiği gibi sözgelimi Irak’ta İran, nüfuz sahibi iken Türkiye rol sahibi bulunuyor. Lakin denklem süratle Türkiye’nin lehine değişmektedir. Araplar da seyirci düzeyinde bulunuyorlar. Bu bağlamda, Mısırlı düşünürlerden Tarık Bişri bir konuşmasında Ahmedinejad’ı izlediği populist politikalar açısından Nasır’a benzetmiştir. Nejad her ne kadar ateşli hitabet tarzıyla Nasır’a benzese de Nasır’ın ‘bölgede bizi arayan bir rol var’ deyimi acaba iki ülkeden hangisine isabet ve intibak ediyor? Türkiye’ye mi yoksa İran’a mı?
Vahid Abdulmecid’e göre, İran bölgede rol ararken, rol Türkiye’ye bakmakta, onu beklemekte ve aramaktadır. Dolayısıyla, Nejad Nasır’a benzese de Nasır’ın tarif ettiği rol Türkiye’ye bakmaktadır. İlginçtir, Nasır sonrasında Nasır takımı olarak bilinen Muhammed Hasaneyn Heykel hatta bir derece Fehmi Huveydi gibi isimler de Tarık Bişri’nin analizi doğrultusunda bölgenin yeni Nasır adayı olan Nejad’ın peşine takılmış görünüyorlar. Galiba Nasır’ın adamları Nejad’ın, rolü de Türkiye’nin arkasında gözükmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.