Yoksulların devrimi
Biz hala one minute eşiğini geçemedik. Sultan Ahmet ve bazı yerlerde 'one minute' şenlikleri düzenlenmiş ve yıldönümünde anılmış. Neredeyse bu sözün anıtını dikecekler, türbesini yapacaklar. Şarku'l avsat gazetesi bu sözü taçlandırırcasına Başbakan Erdoğan'ın Gazze'ye gideceğini iddia etmişti. Sonra ses seda çıkmadı. İsrail üzerinden mi gidecek, yoksa Mısır üzerinden mi? Bilemiyoruz ama ikisi üzerinden gitmesi de biraz zora bindi. Davos'a da gitmediğine göre artık 'one minute' yurt içinde kutlanacak demektir. Zaten yenisine de lüzum yok. 'One minute'ı saliselere bölerek bozdur bozdur harca. Lakin bu yıl Davos'un havası başkaydı. Davos bu yıl kapitalizmi ve Wall Street'i sorguladı. Daha doğrusu dünya sistemi sorgulandı. Davos'ta dünya sisteminin geleceğiyle alakalı baba laflar edildi. Bunlardan birisi, Dünya Ekonomik Forum'unun Kurucusu Klaus Martin Schwab'ın alışılmadık sözleriydi. One minute'cılar görmezlikten gelse de bu sözler bu yıla ve gelecek yıllara damgasını vurmaya namzet. Dünyanın, en alttakilerin isyanına hazır olması gerektiğini söyledi. Dünyayı saran ekonomik buhranın bir isyanı tetikleyebileceğini duyurdu. Yoksulların devriminden bahsetti. Dünyanın hastalığı da, bankalar yüzünden borçlanmanın artması ve bunun da ekonominin üzerine kötü yansımalarıdır ve çığ gibi düşmesidir. Dünyanın batısı ve doğusu zaman zaman bu tarz isyanlara sahne olmuştur. Batı, Roma'ya isyan eden köle Spartaküs isyanına şahit olurken şark da Sevretü'l zunuc yani zencilerin veya baldırı çıplakların veya çulsuzların isyanına sahne olmuştur. Bu yıl Davos, dünya ekonomik sistemini tartıştı. Bütün tartışmalar itiraf düzeyindeydi. İşte kazara Beyaz Saray'a gelmiş olan en alttakilerin veya eski baldırı çıplakların temsilcisi Obama, Wall Street'e kafa tuttu. Obama ve Avrupalı kimi liderler artık sistemin dünyaya zorladığını ve çıkmaza soktuğunu ve dolayısıyla gözden geçirilmesini ve hatta yeniden kurulmasını teklif ediyorlar. Mevcut haliyle kapitalizmin veya piyasa ekonomisinin ahlaktan yoksun olduğunu ve ceşa yani aç gözlülük ve tamahkarlık üzerine kurulu olduğunu ve bunun da krizler halinde sisteme kısa devre yaptırdığını itiraf ediyorlar. En büyük kanıt itiraftır ve kapitalizmin sahibi olan Batılılar kapitalizmin tahrip edici özelliğini itiraf ediyorlar.
Kapitalizm demeyelim ama piyasa sistemine ahlâkî bir aşı yapılmasını teklif ediyorlar. Davos'ta Sarkozy kendisinden beklenmeyen bir çıkış yaptı ve kapitalizmin gözden geçirilmesini ve insani olmayan boyutlarının törpülenmesini istedi ve bu bapta tamamen Obama'ya katıldığını duyurdu. Gerçekten de Obama bankalara savaş açtı. Amerikan sisteminin veya piyasa ekonomisinin özünü teşkil ve temsil eden bankaların sistemin zayıf tarafını temsil ettiğini söyledi ve Wall Street'e yüklendi. Wall Street şimdi savunmada. Çok ilginçtir, bu bağlamda Sarkozy'nin sıkı ortaklarından birisi de para sihirbazı veya madrabazı George Soros idi ve o da yine Davos'ta kapitalizme olan inancını kaybettiğini söyledi. Dolayısıyla kapitalizm münkirlerinin sayıları giderek artıyor. Bu itibarla, bu yıl Davos'ta bankalara 'one minute' çekildi. Halbuki, Türkiye açısından bankalar laissez-faire yani hala dokunulmazlık dönemini yaşıyorlar. Dünyada iki türlü dokunulmazlık vardır. Bunlardan birisi, en alttakilerin temsil ettiği kimseler ki tenezzül edilmediklerinden dolayı kimse onlara ilişmez ve el sürmez. Kast sisteminin damgalanmışlarıdır. Onlara el sürülmez zira sürenin eli kirlenir. Bundan dolayı dokunulmazlık payesi almışlardır. Diğerleri de sistemin kodamanlarıdır ve kimse onlara dokunmaya cesaret edemez. Birisinde cesaretsizlikten dolayı diğerinde de tenezzülsüzlükten dolayı dokunulmazlık vardır. Dünyanın beş büyükleri veya Wall Street'in şişman kedileri her neredelerse ikinci sınıfı temsil ederler. Bazı ülkelerde askerler veya yasama organı mensupları da aynı kategoriye girerler.
Obama, Calut hükmündeki Wall Street ile baş edebilir mi? Belki, karınca kararınca ama neşter vurma vakti geldi. Bugün değilse, ne zaman? Zaten hiçbir savaş tek hamlede kazanılmamıştır. Obama, bankaların "müşterilere hizmet vermekle ilgisi olmayan, sermaye ticareti ile ilgili operasyonlara" girmekten alıkonacağını belirtti. Konuyla ilgili açıklamasında, batmaktan vergi mükelleflerinin parasıyla kurtarılan bankaların, gereksiz riskler almaması gerektiğini ifade etti. Bu, bankacılık sektörünün küçülmesi anlamına geliyor.
Türkiye ise son yıllarda bankalarının kârıyla övünen bir ülkedir. Her sektörde işsizlik artarken bankacılık sektörü yeni istihdam sahası olarak beliriyor. Dünyada zarar ziyan eden en kıytırık bankalar bile Türkiye'de kâr rekoru kırıyorlar. 2009'u kârlı kapatan sektör bankacılık oldu. Hükümete göre bu iyi. Obama ise 'eğer bankalar savaş istiyorsa, ben buna hazırım' diyor. İşte yılın 'one minute' olayı diye buna derler. Biz dünya ile tam ters yönde seyreden bir haldeyiz. Sistemimizin güçlü olmasından mı, yoksa arazların geç intikalinden midir? Davos'taki gibi bir one minute de bankalara çekelim ama nedense 'civanım delikanlı' ve yönetimi işte buna pek yanaşmıyor. Türkiye'de tatlı kârlar bankaların. Bu kârlar kimin sırtından çıkıyor? Tabi ki dar gelirlilerin. Klaus Martin'in muhtemel devrimciler olarak gördüğü yoksulların sırtından. Başka türlü herkes zarar ederken onlar nasıl kâr edebilir ki?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.