Kapatma davası nasıl hissedilir?!.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na sormuşlar; “AK Parti hakkında yeni bir kapatma davası var mı?” O da şöyle cevap vermiş: “Her parti için kapatma davası açılıp açılmayacağı kendi filleriyle ölçülür. Zaten o partiler bunu hisseder...”
Acaba bu hissetme nasıl olabilir?
Mesela parti yöneticilerinin ateşi mi yükselir? Yoksa kapatma davasına maruz kalacak parti tabanında tansiyon düşmesi mi yaşanır?
Şaka bir tarafa, bu tür soru ve cevaplar, demokrasi açısından son derece trajikomik bir durumdan başka şey değildir...
Düşünebiliyor musunuz, her iki seçmenden birinin oyunu almış, parlamentoda üçte iki çoğunluğa sahip ve ülke yönetimini üstlenmiş bir iktidar partisi, sabah-akşam kapatma davası tehdidiyle yatıp kalkıyor.
Bizim ülkemizde Cumhuriyet Başsavcıları için, en büyük marifet olarak, açmış oldukları kapatma davaları ile anılmak... Vural Savaş neyle temayüz etti, söyler misiniz? Gerçi Sabih Kanadoğlu, muvazzaf iken herhangi bir iktidar partisini kapattıramadı ama, neyse ki Parlamentoyu ve Cumhurbaşkanlığı seçimini kilitleyecek tuhaf hukuki formülleri, emekliliğinde tedavüle koyma becerisini gösterdi. Halen görevdeki Başsavcı, anılan bu iki isim gibi çok konuşmayı seven biri değil. Fakat o da bir konuşuyor, pir konuşuyor!..
“Onlar zaten hisseder...” derken, neyi ihsas ediyor acaba?
Rivayet bir, yorumlar muhtelif. Belli ki, Başbakanın da zihni karışmış... “Ben hissetmedim...” demiş. Şöyle bir yorum getirmiş Erdoğan: “Siyasi partilerin hissetmesi gibi, demokrasi içerisinde bir özelliği genel başkan olarak yakalayamadım. Bugüne kadar genel başkan olarak görüştüğüm, tanıştığım ve bildiğim bir siyasi parti liderinin de böyle bir hissiyatı olduğunu duymadım... Ortada hiçbir şey yokken böyle bir şeyler vardır veya hissederler denirse, o ülkede demokrasi çarkı bir defa sağlıklı çalışmaz... Devamlı bununla yatıp bununla kalktığınız zaman ülkede istikrardan bahsedemezsiniz...”
Tamam da, istikrar kimin umurunda!..
Baksanıza istikrarı bozmak için ne “irtica eylem planları”, ne “kafes planları” yapılıyor; ‘HARP OYUNU’ kisvesi altında ne “Balyoz Güvenlik Harekâtı” senaryoları sahnelenmeye çalışılıyor... Siz hâlâ istikrar diyorsunuz. Adamların derdi, pardon davası başka. Hiçbir plan tutmazsa, icabında bir “Google davası” açıp öylece sonuca gitmeye çalışırlar.
Böyle bir şeyi hissetmemek mümkün mü?
Ayrıca şuradan da durum belli değil mi?
Türkiye, 2009 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden en fazla mahkumiyet alan ülke olmadı mı?
Baksanıza, Türkiye 341 mahkumiyetle birincilik ipini göğüslerken, Rusya 210 mahkumiyetle ancak ikinci olabilmiş! Halkının bir bölümü açlıktan kıvranan Romanya bile çok daha iyi durumda... 153 mahkumiyetle, bu konuda ülkemizden en az iki kat daha hukuku özümsediğini göstermiş. Ukrayna bile, “Turuncu Devrim” anaforuna rağmen, 126 mahkumiyetle, Türkiye’den üç kat daha az mahkumiyet almış...
Şimdi hukukun üstünlüğü vs. diye yazıp konuşanlara soruyorum, Başsavcı Yalçınkaya’nın daha önce açtığı kapatma davası; faraza AİHM’nin önüne gitseydi, nasıl bir sonuç çıkardı acaba?
Yoksa siz de hissetmiyor musunuz?!.