Paşanın mesajı

Paşanın mesajı

Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün Balyoz Darbe Planı ile ilgili yaptığı açıklamalar, tartışmaya yeni boyut kazandırdı. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman da “muhatap benim” diyerek devreye girdi. Planın mimarı olmakla suçlanan eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan ise Özkök’ün açıklamalarını yetersiz buldu.

Açıklamalarda en çok dikkatimi çeken nokta, konuşmak için Genelkurmay’ın araştırma sonucunu beklediğini söyleyen Aytaç Yalman’ın şu sözü oldu: “O işin muhatabı benim. O dönemde İlker (Başbuğ) Paşa da benim kurmay başkanımdı. O nedenle o da konuyu zaten yakından bilir.”

Anahtar cümle budur. Ben şöyle yorumladım: “Eğer Balyoz’da bir suç varsa İlker Paşa da işin içindedir. Şimdiden uyarayım, araştırmasını ona göre yapsın.” Yanlış olduğunu düşünüyorsa, yapacağı açıklamaya köşemiz açıktır.

Doğrudur, İlker Paşa, 2002 Ağustos’unda Aytaç Yalman’ın kurmay başkanı oldu ve 1 yıl bu görevde kaldı. Daha sonra 2 yıl süreyle Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün ikinci başkanlığını yaptı.

Bir tarafta darbe soruşturmasında ifade veren Aytaç Paşa, diğer tarafta aynı soruşturmada tanık sıfatıyla ifadesine başvurulan Hilmi Paşa...

İlker Paşa, bir dönem ikisine de çok yakın çalışmış. Şimdi ikisini de yakından ilgilendiren çok önemli bir darbe planı (Balyoz) araştırmasıyla ilgili kararını açıklayacak. Bu sonuç, tartışmanın seyrini değiştirecektir.

Genelkurmay başkanının Hilmi Özkök’le ilişkisinin iyi olduğu biliniyor. Aytaç Yalman’ın ise hiçbir zaman İlker Paşa’ya güvenmediği algısı güçlüdür.

Yalman’ın Hürriyet’e yaptığı bu açıklama, genelkurmay başkanına mesaj olabilir mi? Üzerinde durulması gereken bir sorudur.

Cevap ararken gelin günlüklere bir bakalım. Tarih 15 Kasım 2003...

Aytaç Yalman, Hilmi Özkök’le yaptığı sert konuşmanın sonunda “Size söylemek istemezdim ama geçen yıl size en fazla desteği kim verdi. Şöyle bir düşünün” diye soruyor. Özkök’ün cevabı: “Tabii ki sen verdin ve sana çok müteşekkirim.” Yalman: “O halde nasıl olur da böyle bir şeyi bizim hakkımızda düşünebilirsiniz.”

Böyle bir uyarıya neden ihtiyaç duyduğunu Yalman şöyle izah ediyor: “Son sözleri söylememin gayesi geçen yıl eğer ben ona karşı Çetin Doğan ile birlikte olsaydım onu paramparça edeceklerdi. Ama ben öyle yapmadım.”

Bu sözlerden anlaşılan, Çetin Doğan’ın 1. Ordu Komutanlığından emekliye ayrılıp yerine Yaşar Büyükanıt’ın geldiği 2003 Ağustosu’ndaki şura hayli gergin geçmiş. Yalman, Doğan’ın karşısında yer almış.

Buna “iktidar mücadelesi” mi denir, takdir sizlere ait.

Yalman’a atfen günlüklerde yer alan diğer bir bölüm ise şöyle: “İlker (Başbuğ) sana ayrılırken söyledim. Şahsi menfaatlerin sakın ülke menfaatlerinin önüne geçmesin. Tekrar aynı şeyi söylüyorum. Yapmazsın ama yine de unutma.”

Güvensizlik hali mevcut...

Yalman ile Örnek arasında geçtiği belirtilen şu diyalog da dikkat çekici: “Her ikimiz de İlker’in zafiyetinin olduğunu ve şimdiden ikbal heyecanına düştüğü şeklinde oldu. Çok pasif davranıyor ve durumu idare etmeye çalışıyordu.”

1 Aralık 2003 günü o günlüğe düşen not da şöyle: “Aklımızda hep uyutuluyor muyduk endişesi vardı. 2. Başkan (İlker Başbuğ) güvenilecek bir general değildi. Kendi yararını ülke yararı üzerinde tutuyordu. Ve bize kesin cevaplar vermiyordu.”

Aslında bu ağır ithamların nedeni, Başbuğ’un kendi oyunlarının parçası olmamasıydı. Özkök’ü tasfiye edip önleri açılmadığı için Başbuğ’a da kızıyorlardı.

Şimdi Başbuğ, kritik bir evrede karar verecek. “O dönemde kurmay başkanımdı, konuyu yakından bilir” diyen Yalman ise kenarda bekliyor. Bir tarafta da yargıda devam eden inceleme var.

Ama sonuç ne olursa olsun, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Kartal yüzünden minareye çarptı

22 Ocak tarihli yazımda, 2004 yılındaki 29 Ekim provaları esnasında bir F-4 uçağın alçak uçuşu sırasında Aksa camii minaresine çarpmasını hatırlatıp “O uçağın pilotu Tuğgeneral Kürşat Atılgan daha sonra MHP’den milletvekili seçildi, herhalde söyleyecekleri vardır” demiştim.

Kendisiyle ilgili bölüm bir cümleydi ama Atılgan, bir sayfalık açıklama gönderdi. İçinde maksadı aşan ifadeler de var. Özeti şudur: “2004 yılı 27 Ekim günü diğer bütün yıllarda olduğu gibi F-4 merasim uçuşunun bir provası gerçekleştirildi ve bizzat ben de bu uçuşun kol lideri olarak 1 nolu F-4 uçağında yer aldım. Aksa Camii de merasim uçuş hattı üzerinde bulunmaktaydı. Uçuş merasim kolunun 2 numaralı uçağının uçuş hattı üzerine tehlike arz edecek şekilde bir kartalın çıkması sebebiyle bir kaza gerçekleşmiş ve bu kaza esnasında Aksa Camii minaresi ‘alem’i kırılmıştır. Kazaya karışan uçak, pilotu olduğum uçak değil F-4 merasim kolu içinde yer alan başka bir uçaktır.”

Atılgan, merasim uçuşunda “lider” olarak yer aldığını belirtiyor ancak camiye çarpan uçağın gösterideki başka bir uçak olduğunu söylüyor. Camiye çarpma anı için “kaza” diyor. Kaza nedeni olarak da bir kartalın F-4 önüne çıkmasını gösteriyor.

Zaten çarpma için hiç kimse farklı bir yorum yapmadı. İtiraz ettiğimiz husus, merasim uçuşunun başbakanın evinin üzerinde yapılmasınaydı. Onun için de “rutin uçuştur, özel gayesi yoktur” düşüncesinde.

Kartal mevzunu da okuyucuların takdirine bırakıyorum. Kartallar yüksekten uçar diye bilirdim, meğer alçaktan uçarmış.

MHP’li vekilin bir cümlesi daha var: “İktidarların halkın özgür iradesiyle gelip halkın özgür iradesiyle değişmesine yürekten inanan bir kişiyim.”

O zaman mesele yok, sayın vekilim sizinle anlaşırız, ortak paydada buluşuruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi