MHP güme gitmiş, Bay Osman Durmuş!
Meclis’te “arbede” ile sonuçlanan olaylar, gece geç saatlerde ekranlara geldiği için, bazı insanlar, “dehşet sahneleri”ni izleyememiş olabilir... O halde; “film”i başa alıp, “provokasyon”un nasıl başladığını, “fitili kimin ateşlediğini” birlikte izleyelim... Tabiî, bu arada, bu tür “provokasyon”ların nasıl sonuçlandığını hatırlamak için, “geçmiş”e de kısa bir yolculuk yapalım... Çünkü, “geçmiş”te yaşanan bu tür “gerilim sahneleri”nin sonunda “ölüm”ler oldu, “gözyaşları” döküldü... Ne enteresandır ki; onların “müsebbip”leri de, bugün olduğu gibi; yine MHP’liler ve “CHP zihniyeti” idi!.. Bunu ifade ettikten sonra, gelelim “önceki gece”ye!..
Önceki gece, Çalışma Bakanı Ömer Dinçer hakkında verilen “gensoru önergesi”nin görüşmeleri yapılıyordu... “Lehte” konuşanlar da vardı, “aleyhte” konuşanlar da... Hatta, Bakan Ömer Dinçer, çıktı kürsüye ve “icraatlarını savunan” bir konuşma bile yaptı...
Her şey normal seyrinde gidiyordu...
Ta ki, MHP’li Osman Durmuş kürsüye çıkıncaya kadar... Normalde, “gensoru önergesi kapsamında” konuşması beklenirken, başladı “tahrik” ve “tahkir” dolu, gensoruyla alâkasız sözler sarfetmeye!..
Sadece “tahrik” etse, sadece “tahkir” dolu sözler sarfetse, yine iyi... Ama o, hem “iftira”larla dolu bir konuşma yaptı, hem de “alaycı” ifadeler kullandı!..
EMİNE HANIM’IN GÖZYAŞLARI
Meselâ, “GATA’daki zulüm” konusunda!..
Malûm, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Hanım, Kasım 2007’de, GATA’da yatmakta olan Nejat Uygur’u ziyaret edip, “geçmiş olsun” demek istemişti!..
Aaa, o da ne?..
Nejat Uygur’un eşi Necla Hanım’a, GATA doktorları; “Gelmesin” demişlerdi;
“Gelmesin!.. Bu kıyafetiyle, onu buraya alamayız!”
Düşünebiliyor musunuz;
Emine Hanım, “sıradan bir vatandaş” değil, “Başbakan’ın eşi” olmasına rağmen, GATA’ya giremiyor... Sırf, başındaki “örtü” ve “tesettürü” yüzünden!..
Resmen ve alenen bir zulüm!..
“Manevi işkence”nin daniskası!..
Böyle bir “yasakçılığa” ve böyle bir “zulm”e kim rıza gösterebilir, kim tahammül edebilir?..
Emine Hanım, fena halde üzülmüş, ağlamış...
Ağlamasın da ne yapsın?..
Öyle ya, Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle; “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” muamelesi görmüş!..
Hem de, “Başbakan’ın eşi” olmasına rağmen!..
Tabiî, durumu Başbakan’a iletmiş...
Başbakan da, “gereken en üst makam”lara, “gereken en sert sözleri” söylemiş ama yine de ortalığı “velvele”ye vermeyip, içine atmış!..
Hani, derler ya;
“Kan kusmuş” ama bunu belli etmeyip, “kızılcık şerbeti” içtiğini söylemiş etrafına...
“Emine Hanım’ın gözyaşlarına mahkûm” kalmış...
Sadece bu olay mı?..
Daha nice “işgüzarlık”lara, daha nice “densizlik”lere maruz kalmış ama, hep susmuş!..
Hani, bir “türkü” vardır ya;
“Bir of çeksem, karşıki dağlar yıkılır!”
Aynen bunun gibi, Tayyip Bey de hep susmuş, hep içine atmış... Çünkü, eğer “yaşadıklarını, gördüklerini” anlatsa, ülke kaldırmaz!..
SAHİP ÇIKACAĞINA ALAY EDİYOR!
Uzatmayalım... Başbakan Erdoğan, belki de, kendisine yönelik “tek parti diktası, sivil faşizm” suçlamalarına cevap olsun diye, geçtiğimiz günlerde TRT-1’deki bir programda; “Hangi dikta?” dercesine, “GATA’da eşinin maruz kaldığı muamele”yi gündeme getirdi...
Hemen herkesin; “Vay bee... Başbakan’ın eşine bunlar yapılmışsa, sıradan vatandaşa Allah bilir neler yapmışlardır” diyerek “öfke”yle konuştuğu şu günlerde; MHP’li Osman Durmuş, çıktı kürsüye ve “tahrik, tahkir ve alay” dolu o sözleri sarfetti:
“Sizi gidi beyaz yakalılar sizi!!!.. Bir Peygamber(!) eşini, siz nasıl GATA’ya almazsınız?!?..”
Söyleyin Allah aşkına;
Bu konuşmanın, Ömer Dinçer hakkında verilen “gensoru” konusuyla ne ilgisi var?..
Hepsi bir tarafa; yaşanan bir “zulüm” konusunda, bu tür “alaycı ifadeler” kullanıp, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle; “Edepsizlik, izansızlık ve ahlâksızlık” yapmanın âlemi ne?..
Ne yapmaya çalışıyor Osman Durmuş?..
Hadi CHP’liler “Ergenekon’un avukatlığı’na soyundu, peki MHP de “Ergenekon sözcülüğü” mü yapmaya çalışıyor ki; “adeta bir Ergenekon üssü” haline gelen GATA’nın uyguladığı “zulme” destek veriyor?..
Bu hallere mi düştü MHP?..
1999’da, “ürkeklere değil, erkeklere oy verin” diyerek oy isteyip “iktidar ortağı” olan ama “Ecevit’in yasakçı tavrına teslim” olup, Antalya Milletvekili Nesrin Ünal’a başını açtırtan ve onun kendini “çıplak” hissetmesine yol açan MHP, şimdi herkesi “çıplaklaştırmaya” mı çalışıyor?..
Değilse, nedir Osman Durmuş’un bu tavrı?..
Ne yapsaydı Emine Hanım;
“Meclis’e girmek için başını açmak zorunda kalan Nesrin Ünal” gibi, o da GATA’da Nejat Uygur’u ziyaret etmek için başını mı açsaydı?..
Açmamış işte... “Başörtüsünün onuru”na sahip çıkıp, “dik bir duruş” sergilemiş!..
Onu “alkışlamak” veya en azından “gözyaşları”na saygı duymak varken, “alay” etmek, “GATA’cıların zulmüne destek” vermek, neyin nesi?..
Açık ve net söyleyeyim;
Benim gözümde MHP bitmiştir!..
Sanıyorum, “millet” de bunun hesabını soracaktır!
Tabiî, “başörtülü hanımlar” da, “GATA’daki örtü zulmünü müdafaa eden ve destek veren” bu MHP’yi yeniden gözden geçirecektir!..
BU, İLK VE TEK DENSİZLİK DEĞİL!
Tayyip Erdoğan’ın, hâşâ “Peygamber”e benzetilmesi meselesine hiç girmiyorum... MHP’lilerin, dün “ses kaydı”nı da yayınladığı Aydın İl Genel Meclisi Üyesi İsmail Hakkı Eser’in amacını ve haddini aşan sözleri, “tam bir cehalet örneği”dir, “densizlik”ten de öte, “küfre varan sözler”dir!.. Kabul edilemez!..
Ama, şu da bir gerçek;
Her insan, herkes hakkında bir şeyler söyleyebilir...
“Övücü” sözler de söyler, “sövücü” sözler de!..
Önemli olan; “sözün söylendiği kişiler”in buna sahip çıkıp, çıkmaması!..
Ne yapmıştır Tayyip Erdoğan;
Bu “cahilce benzetme”de bulunan İsmail Hakkı Eser’in sırtını sıvazlayıp, “Aferin” mi demiştir?..
Yok öyle bir şey!..
O halde, “Erdoğan’ın bile haberdar olmadığı” haddini aşan bir benzetmeyi, kalkıp da “gensoru görüşmesi”nde gündeme getirmenin âlemi ne?..
Kaldı ki; “gereği” yapılmıştır!..
“Densiz benzetme”de bulunan vatandaşa; “Ya istifa et, ya da biz atarız” denilmiş, o da dün “AK Parti’den istifa” etmiştir!..
Ama, bu vesileyle şunu da ifade edelim:
“Liderime övgüde bulunacağım” derken, “küfre varan benzetmeler” yapan ilk ve tek insan İsmail Hakkı Eser değildir!..
Hatırlarsınız... Bazı “şair”ler de, geçmişte “Atatürk’ü övmek” için, küfre varan ifadeler kullanıp, demişlerdi ki;
Bir güneş gibi yalnız
Sensin ülkü tanrımız
Ey Türklüğün Bütünü...
(Ömer Bedrettin Uşaklı)
Peygamber tanrısına duymadı bu hasreti
Vermedi bu kudreti tanrı peygamberine.
(Vasfi Mahir Kocatür)
İlk adam mavi gözlerle baktı toprağa
Toprağın haritasını çizdi bayrağa
Allah değil, o yazdı alın yazımızı...
(İlhami Bekir)
“Ey yaratan, ey yaratan;
Sarı saçların, mavi gözlerin,
Gülümseyen yüzün;
Hep bizimle birlikte Atatürk!”
Hayır, bunları aktarıp İsmail Hakkı Eser’i temize çıkarmaya çalışmıyorum. Onun yaptığı ne kadar “densizlik” ise, “Atatürk’ü övdüğünü sananlar”ın yazdıkları da o kadar densizliktir, haddi aşmaktır!
Ama, maalesef;
“Densiz”ler dün de vardı, bugün de var!..
Üstelik, geçmişteki densizlere hâlâ sahip çıkılıyor, hâlâ “aydın” denilerek baştacı ediliyor!..
......
Osman Durmuş’un; “AK Partili bayan milletvekillerinin dışarıda başlarını örtüp, Meclis’te açtıklarını” iddia eden sözleri ise “saçmalamak”tan çok çok öte bir “paranoya” ifadesidir!..
Çünkü, böyle bir durum yok!..
Tamamen iftira!..
Bana öyle geliyor ki;
Osman Durmuş, AK Partili bayan milletvekillerini, geçmişte “aç-kapa” yapmak zorunda bırakan Nesrin Ünal’la karıştırmış!..
Aynaya bakınca;
MHP’yi görmüş herhalde!..
Evet, “MHP’nin baskısı”nı!..
GÜLDAL MUMCU VE “ÖLÜM”LER!
Osman Durmuş’u şimdilik burada bırakıp, CHP’li Meclis Başkanvekili Güldal Mumcu’nun “taraflı yönetimi”ne gelelim!..
Hiç şüphe yok ki; önceki gece yaşanan ve “arbede”ye dönüşen “yumruklaşma”ların bir sorumlusu da Güldal Mumcu’nun “taraflı” yönetimidir!..
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın, bu konudaki açıklamalarını haber sayfalarımızda elbette okuyacaksınız… O açıklamanın “belgesel fotoğrafı”nı da 1. sayfamızda göreceksiniz!..
Ama ben, bu “yumruklaşma”ların nerelere varabileceğini, Ankara Büromuz muhabirlerinden Ali Eyvaz’ın verdiği “geçmişten örnek”lerle hatırlatmak istiyorum.
Ali Eyvaz, şöyle başlamış haberine:
Önceki gece meydana gelen olaylarda CHP’li Meclis Başkanvekili Güldal Mumcu’nun ihmali ve uyarılara rağmen Genel Kurul’daki gerilimi düşürmemesinin payı olduğu belirtiliyor.
Mumcu’nun bu tavrıyla; 2001 yılında Fevzi Şıhanlıoğlu’nun ölümüyle sonuçlanan olay arasında ilişki kuruluyor. Şıhanlıoğlu’nun ölümüyle sonuçlanan 2001 yılındaki olayda, dönemin DSP’li Meclis Başkanvekili Ali Ilıksoy’a, dönemin Başbakanı Ecevit’in talimatı üzerine DSP’li Bakan Metin Bostancıoğlu tarafından verilen “Ali okut, oyla” yazılı pusulanın büyük payı vardı.
Dönemin DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, bu nedenle Ecevit'i 'tahrikçi' olmakla suçlamıştı. Çiller, Bostancıoğlu'nun Meclis Başkan Vekili Ali Ilıksoy'a gönderdiği pusulayı basına göstererek, “İtidal tavsiye etmesi gereken insanlar dün bizzat olayların büyümesine sebep olmuşlardır. Ecevit bakanına talimat vererek, Meclis başkan vekiline talimat verdirmiştir: 'Ali, okut, oyla...' Bu demokrasi katliamıdır” demişti.
Ve “ölüm”leri hatırlatmış Ali:
“2001 yılında Genel Kurul’da çıkan kavgada MHP Milletvekili Cahit Tekelioğlu, DYP Şanlıurfa Milletvekili Fevzi Şıhanoğlu’nu yumruklamış ve Şıhanlıoğlu bu kavgada hayatını kaybetmişti.
29 Mart 1989 tarihinde de Meclis kulisinde çıkan kavgada ANAP Siirt Milletvekili İdris Arıkan, DYP Siirt Milletvekili Abdulrezzak Ceylan’ı silahla vurarak öldürmüştü.”
Bu “örnek”lerden sonra, şunu söylemeye çalışıyorum: “Kavga”lardan, “gerilim”lerden ve “provokasyon”lardan medet umanlar hiçbir zaman başarılı olamamış, “siyaset sahnesi”nden silinip gitmişlerdir!..
MHP’liler; “tahrik”lerle, “tahkir”lerle, “iftira”larla, “yumruk”lar ve “alaycı ifadeler”le neyi ispat etmeye çalışıyorlar acaba?..
Rahşan Ecevit’i haklı çıkarmaya mı?!?..
CHP Grubu’nda işi ne?
Herhalde dikkatinizi çekmiştir... Televizyon ekranları, dün, gün boyu MHP’lilerin ve CHP’lilerin “gövde gösterileri”ni yansıttı...
Gerek MHP’liler, gerek CHP’liler, “olayların tamamı”nı değil, işlerine gelen “bir bölümünü” yansıttılar ve Bülent Arınç’a yüklenip; “Ne işin vardı Güldal Mumcu’nun odasında?” dediler...
Eğer, Güldal Mumcu’nun bir “yönetim acziyeti” ve hatta “taraflı yönetimi” olmasa, ben de hak verirdim bu eleştirilere!..
Ama, maalesef balık baştan kokuyor!..
Bülent Arınç’a, “ne işin var o odada” diye soranlar, asıl soruyu Güldal Mumcu’ya sormalılar: “Sen Meclis Başkanvekili olarak tarafsız davranmak zorundasın!.. Senin ne işin var CHP Grubu’nda?”
Çünkü efendim; “Meclis Başkanvekili” sıfatı taşıyan bir insan, “parti gömleği”ni çıkarıp, “tarafsız” davranmak zorundadır!..
Oysa Güldal Mumcu; hemen her hafta Salı günleri CHP Grup Toplantıları’na katılıyor, CHP’li milletvekilleriyle “ön sıra”ya oturup, “Genel Başkan Deniz Baykal’ın konuşması”nı dinliyor!..
İnsan, merak ediyor tabiî...
Acaba “Baykal’dan talimat” mı alıyor?.. O talimatın gereğini de Meclis Kürsüsü’nde mi yerine getiriyor?..
Yoksa, hemen her hafta CHP Grubu’nda ne işi var?!?..