Yabancı devlet, düşman devlet...
O bir prototip...
Zaman zaman sol gösterip sağ vursa da öyle!
Bosna’ya gider, Sırp tecavüzüne uğramış Boşnak kadınlarına eşarp dağıtır...
Bazen camide gözükür! Yaşar Nuri’nin müslümanlığını dişine göre bulur, partisine alır. Çarşaflı hanımlara rozet takar! vs. vs.
Halkın kendini hür, bu ülkenin vatandaşı hissetmesine yol açacak bütün gelişmelere karşı çıkar.
Meclis’in yasama yetkisinin halkın lehine kullanılmasını Anayasa Mahkemesi’ni devreye sokarak engeller.
Türkiye’nin yönetim sistemi ile ilgili, iktisadiyatı ile alâkalı, sosyal hayatına müteallik, kültürüne dair hiç bir planı, programı, projesi, hatta tasavvuru yoktur.
Hep dışarıdan bir ışık almak, bilhassa Avrupa ve Amerika’nın islâmofobisinden yararlanmak için debelenir durur.
Son olarak Başbakanın eşi üzerinden bir islâmofobi atağı yaptı.
Ufacık bir teyid kokusu dahi olsa idi, aslanlaşacaktı.
Güya Fransız cumhurbaşkanı, Türkiye başbakanına ziyareti öncesinde “örtülü hanımını getirme” diye mesaj göndermiş!
Hayır, Fransız hariciyesi bunu ima etmiş!
Sanki Fransa cumhurbaşkanı Baykal zihniyetli biri! Bu hamakat açılımı o anda çifte yalanlamaya maruz kaldı.
Başbakanlık şiddetle reddetti! Fransa aynı şeyi yaptı.
Türkiye’nin o zamanki Paris büyük elçisi yalanladı!
Evet! Türkiye Batı ile eşit ilişkiler kurabilir; kuruyor zaten.
Fakat batıcılarla, Batı adına racon kesenlerle, tahakküm edenlerle aynı şeyi yapamıyor.
Onlar Batı adına Türkiye’yi yönetme imtiyazlarının ayaklarının altından kaydığını gördükçe çılgına dönüyorlar.
Seslerini yükseltiyorlar, yalan yanlış bilgiler yayıyorlar, hukuku sürekli hukuk dışına zorluyorlar.
Türkiye’nin Başbakanı İmam Hatip Lisesi mezunu!
Öyleyse imam hatipler kapatılmalı! Kapatılmazsa, önü kesilmeli! İmam hatiplerin başka hiç bir suçu olmasa da bir başbakan çıkarmaları yeter!
Türkiye’yi yönetenler Avrupa devletleriyle, yabancı devletlerle eşit ilişkiler kuruyorlar, fakat Türkiye’nin Avrupa mukallidi “halk düşmanı devleti” ile bir türlü imtizaç edemiyorlar.
Onlar avrupalı, bunlar avrupacı!
Avrupa uzun süre, Türkiye’yi kendi adına yönetmek iddiasında olanların ardında durdu. Her şeye rağmen durdu. Fakat bunların yönetme ehliyetlerinin olmadığını, meşruiyetlerinin gerçek temellere istinad etmediğini apaçık gördü.
Baykal, Türkiye’nin halka düşman devletinin yazılı meşruiyet mücadelesini yapıyor, bu yazılı meşruiyet, gerçek meşruiyet zemininden yoksun!
Türkiye’de meşruiyet ekseni 20. Yüzyılda din dışı veya dini dışlayan bir alanda kurulmaya çalışıldı. Bu kâğıt üzerinde bir meşruiyettir. Halk 1950’den beri gerçek bir meşruiyet zemininde devleti tanımlamaya çalışıyor. Kâğıt üzerindeki meşruiyet çöp sepetine atılmak zorunda. Türkiye neyse o, halk neyse o. Bin yıllık zeminin üzerinde gecekondu meşruiyet buraya kadar!
Baykalgillerin sonu geldi!
Yırtınması, tepinmesi, debelenmesi, mezbuhane gayreti bundan!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.