Vermeyi alarak öğreniriz
Yeni doğan bir bebeğin hayata uyum süreci ilk günlerde, aksırma, öksürme, hapşırma, ağlama, kusma, hıçkırma, irkilme gibi doğal refleksler aracığıyla gerçekleşir. Bebek, henüz gelişim evrelerini tamamlamadığından, bu dönem içgüdüsel yeteneklerini kullanarak yaşamını sürdürmeye çalışır. Her bakımdan güçsüz olan bebek hayatta kalabilmek için sürekli almaktadır, almaya ihtiyaç duymaktadır ve bebeğin bu ihtiyacını anne karşılamaktadır.
Burada en etkin kişi annedir, bebekler, kendisine sürekli veren, vererek ona yardımcı olan anneyi birkaç hafta içinde ötekilerden ayırmaya başlarlar. Bu süreç içersinde anne, sütün kokusu ve göze çarpan duyusal verilerle diğer insanlardan ayırt edilmektedir.
Büyük devrimler gerçekleştiren, medeniyetler inşa eden, savaşan, fikir üreten, kendini ve çevresini düşünsel derinliğiyle değiştiren, dönüştüren insan , erişkin bir kişi oluncaya kadar bir çok aşamalardan geçiyor. Bu aşamalar bebeklikten erişkinliğe değin süren bir gelişim sürecini kapsar ve bu dönem "insan yavrusu" sürekli almakta ve "hayatı alarak" tanımaktadır.
Bebek hayata, oldukça bağımlı ve bedensel zayıflıkla başlasa da, işlenmeye müsait olan zihinsel potansiyeli kısa bir ömür düzleminde hızla gelişerek onun insanlaşmasına zemin hazırlıyor. İnsan bu yönüyle, en gelişmiş medeniyetleri, düşüncel evrimleri, bilimsel gelişmeleri, aydınlık yarınları gönül çekirdeğinde barındıran seçkin bir varlık. En basitten en kompleks gelişim örgülerine kadar geçen bütün süreçlerin temelinde ise bir çocukluk tarihi vardır ve bu tarihin niteliği gelecek yaşantılarını etkiler.
Mahler'in gelişim dönemleri sürecinde yenidoğan bir bebeğin genel durumuna göre şöyle:
1_ Normal otistik dönem (0_1 ay)
2_ Normal Simbiyotik dönem (1_4 ay)
3_ Ayrılma, birleşme ( 4_36 ay)
a_ Farklılaşma 4_10 ay
b_ Pratik etme ( 10, 15, 18 ay)
4_ Rapproadinent (15_18_ 24 )
5_ Nesne sabitliği (24_ 36ay)
Mahler, otistik dönemi, nesnesiz dönem olarak, sembiyotik dönemi ise nesneler dünyasına geçmeden önceki dönem olarak belirtiyor. Bebek otistik dönemde ötekiyle kendilik ayrımının farkında değil, anneyi kendinden ayrı bir varlık olarak algılamıyor. Fakat simbiyotik dönemde, biri ortaya çıkıyor, artık annenin bir başkası olduğunu görmeye başlıyor ancak bu durum zaman zaman belirginleşiyor zaman zaman kayboluyor. Aslında bu dönem, çocuk doğumla birlikte dış dünyaya açılıyor ve bu dünyaya uyum sağlamaya çalışıyor. Ses duyduğunda irkiliyor, üşüyor, günün büyük bir kısmını uyuyarak geçiriyor. Bu dönem her şey onun dünyasına o kadar yabancı ki, ana rahminden, daha önce hiç tanımadığı görmediği bir nesneler dünyasına açılıyor. Nesneler dünyası oldukça geniş, burada insanlar, sesler, renkler, olaylar var... Çocuk bu zengin örgünün içinde hayata sıfır noktasından başlıyor ve uyum sürecini ömür boyu sürdürüyor.
Anne çocuğun bu gerilimini azaltıyor, sevgi ilgi ve bakımıyla onu koruyor, besliyor, hayata uyumunu kolaylaştırmaya çalışıyor. Bir yerde anne bebeğin ortak egosu oluyor, egonun eksik kaldığı yerde anne devreye giriyor. Anne bebeğin ihtiyaçlarını giderdiği ve içgüdülerini doyurduğunda, iyilik hakim olurken, ihtiyaçları doyurmadığında, ona sevgi ve ilgisinden vermediğinden kötülük belirginleşiyor. Bu da çocukluğun ilk gelişim dönemlerinde sevgi faktörünün ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Kaynağı gönülde, gönül pınarında çağıldayan sevgiyi vermede cimri davranmazsanız, verdiğiniz sevgi çocuğun iç dünyasında büyüyerek nice yoksul kaynakları besleyecek ve büyütecektir, bu bir gerçek!
Çocuk ilk dönem, anneyle bir bütünlük içinde yaşamaktadır. Bu yönüyle bağımlıdır, bağımlı olan her canlı ağırlıklı olarak almaya ihtiyaçlıdır ve sürekli almak durumundadır. Doğal olarak, burada ilk verme davranışı anneden gelmektedir. Anne vermektedir ve verdikçe de almaktadır. Verdiği o yoğun sevgi ve ilgiye karşın, olağanüstü yetenekler kazanmakta, ruh ve duygu dünyası zenginleşmektedir. Anne büyük bir kazanım sağlamakta ve bu süreç içersinde bir yandan ilgi ve yetenekleri ortaya çıkmakta, duyarlığı artmakta, sevgi hoşgörü anlayış teamülleri gelişmekte öte yandan vermenin huzurunu tanımakta ve tatmaktadır.
Peki hiç karşılık beklemeden veren ve verdikçe gelişen anneye bu potansiyeli kim vermiştir? Anne sahip olduğu bu sevgi, özveri ve tahammül donanımını nereden nasıl elde etmiştir?
Yüce Yaratıcı, yeni doğan insan yavrusunun bütün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde, anneyi donatmakta ve ona bu potansiyelini kullanma istidadı vermektedir. Anne kendisine bahşedilen bu donanımlarıyla bebeği hayata hazırlıyor ve bu eylemini gerçekleştirirken kendisi de olgunlaşıyor.
Bu anlamda annelik kadına Allah tarafından verilmiş değerli bir unvandır ve o bu potansiyelinin güdümünde vermeyi ilke edinmektedir. Zira hiç karşılık beklemeden, küçük bir bebeğe böylesine yoğun ilgi ve sevgi aktarımını ancak bir anne yapabilmektedir.
Annenin çocuğa verdiği ilk sevgi, ilk dokunuş sütle başlıyor, insan yavrusu hayattaki ilk alışverişini sütle yapıyor. Süt burada ikram edilen sunulan, sevgi, ilgi, iyi, kötü haz elem ve bütün insani ilişkilerinin seyrini ve başlangıcını temsil ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.