İnsanoğlu çiğ süt emmiştir!
Hz. Yakub aleyhisselamı bilirsiniz. Hz. İbrahim’in İshak aleyhisselamdan torunu.. Bir diğer adı “İsrail”. 13 oğlu vardı. 11’i ittifak ettiler, Hz. Yusuf’u öldürmeye.. Biri daha çocuk olduğu için babaları, onu oğullarından esirgiyordu..
13 erkek evladın 11’i bir başka anneden, ikisi başka annedendi.. 11’i o ikisini kıskanıyor ve Peygamberliğin Yusuf’la devam etmesinden, onlar küçük olmalarına rağmen kendilerinin ona boyun eğmek zorunda kalmasından korkuyordu.
Yine bir ırkçılık.
Irkçılığın, bu ilk büyük günahın sonu yok. Kardeşi kardeşe düşman yapan insanoğlunun tarih sahnesine çıkmasından önce başlayan bir şirk...
Hani Şeytana, o Allah’ın halifesi olarak yaratılan ilk insanın önünde eğilmesi istenince, ben ondan üstünüm demişti ya!.. Sonunda Şeytan lânetlendi ve insan da gitti şeytanın tuzağına düştü ve yeryüzü hayatı başladı.. Yeryüzü hayatımızın daha ilk evresinde, Şam’da Kabil, Habil’i şehid ederken de yine aslında o ırkçılık damarı kabarmıştı. İlk kan toprağa öyle düştü.. Hz. Adem bu olaydan sonra nereye gitti biliyor musunuz? Urfa’ya. Bugün Edene denilen ADN köyüne gelip yerleşti.. O oğullarının başına gelenlerin acısını yaşarken, bugün hâlâ o topraklarda kan dökülerek aslında Adem aleyhisselamın ve Havva anamızın ruhu muazzeb edilmektedir.. Çünkü torunlarının kanları, onların bağırlarına damlamaktadır..
Kurum milliyetçiliğine gerek var mı? Her toplulukta her zaman benzer olaylar yaşanabilir..
İmamlar bunu yapabilir mi, öğretmenler bunu yapabilir mi, asker-polis bunu yapabilir mi?
Sabrınız / sabrımız taşmasın.. Öldürmekle değil, yaşatarak, yaşayarak bu ülkeyi kalkındırır ve bizler farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşama konusunda mesafe alabiliriz..
Su testisi su yolunda kırılır. Öldüren öldürülür..
Hem zaten “öldürme” eylemi Allah’ın elinde bir iştir. Kim ki, masum bir insanın kanına elini bularsa, o bu yaptığının karşılığını görecektir.. Allah’ın takdir ettiği eceli kim değiştirebilir ki!
Bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Bir insanı yaşatan, bütün insanlığı yaşatmış gibidir..
Unutmayalım ki; kederler paylaşıldıkça azalır ve mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır..
Hürriyet’e konuşan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit, Poyrazköy ve Kafes iddiaları için, “Subaylarımızın silahlı terör örgütü kurduğu söyleniyor. Sanki daha önce hiç böyle bir şey olmadı. Sanki Özel Harp diye, Kontrgerilla diye bir şey yok. Sanki bu ülkede darbeler yapılmadı. Sanki bulunan bu kadar silah, bu kadar belge, bu kadar tanık hiçbir değer taşımıyor. Silahlar “boru” mu gerçekten.. O ses kayıtları neyin nesi! Komutan iddianameyi hiç mi görmedi?.. Nasıl bu kadar olaylardan habersiz olabilir, ya da habersiz gibi gözükebilir..
Hedef seçilenler, makam ve mevkilerini istismar ederek hukuk dışı yollara sapanlar değil mi? “Habur’dan gelenler” konusu nasıl bu kadar farklı anlamlara çekilebilir.. Gelenlerin kimlik tespiti yapılıyor ve ifadeleri alınıyor.. “Hükümet PKK’ya sahip çıkıyor, bizi karşısına alıyor” anlamına gelen böyle bir açıklama nasıl kabul edilebilir.. Bu iddianız gerçekse ve samimi iseniz, o zaman buyurun istifa edin. Böyle bir hükümetin emrinde çalışmayın.. Bana söyler misiniz, millet bu “gerçekler!?” karşısında nasıl hâlâ bu iktidarın arkasında?
Belki de üzüntüsü ve öfkesi onu böyle konuşmaya sevketmiştir. Sözünün nereye vardığını hesab etmesi gerekirdi.. Bu mevkideki insanların ne söyledikleri kadar, sözünün nasıl anlaşıldığını da hesaba katması gerekir.. Bu General şunu düşünmüyor mu: “Bu iktidarın başındakiler cani mi, cani mi besliyorlar.. Bu iktidarın teröristlere arka çıktığını ve kendi ordusuna savaş açtığını söylüyorsunuz...” Allahınızı severseniz böyle bir şeyi kim nasıl söyleyebilir?! Ama Paşam siz işte tam da bunu söylüyorsunuz.
Lütfen..
Evet asker de, siyasetçi de, bürokrat da, İmam da hata yapar, içinden bazıları aklını şeytana satabilir.. Bu kişilere karşı olmak, bu kurumlara karşı olmak anlamına gelmez. O topluluk, o yanlış yapana sahip çıkarsa, o zaman işte bu meslek milliyetçiliği olur.
Suçun şahsiliği, prensibi esastır hukukta. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı durmalıyız.. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa.
Müslümanlar Allah’a söz verdiler: Bir topluluğa olan düşmanlıkları bile, onları onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecek! Tabiî sözlerinde dururlarsa, yoksa zalimlerden, fâsıklardan, hakkı inkâra kadar varırsa bu iş, kâfirlerden / inkârcılardan olurlar! Baksanıza Peygamber Ocağı’nda neler oluyor.. Azer’in evinde İbrahim, Firavun sarayında Musa olmak da var, Lut’un ocağında inkârcı, Nuh’un oğlu olup gemiye binmemek, Hz. Adem’in, Hz. Yakub’un soyundan gelip katil olmak da var!..
“Babalar koruk yediklerinde oğullarının dişleri kamaşmaz!”
Paşanın basında yer alan sözleri bile bu işin vehametini göstermesi bakımından bana kalırsa önemli bir belge niteliği taşıyor..
Sanki, Metin Kaplan Almanya’da tahta-plastik silahlarla gösteri yaptı diye silahlı terör örgütü suçlaması ile adam, müebbet hapse mahkûm edilmedi bu memlekette.. Her yerden bombalar fışkırırken, bu kişiler hakkında talep edilen cezalara baktınız mı? Kur’an Kursu talebelerine, kokoreççilere kadar herkesi örgüt diye damgalayanlar kimlerdi? ASDER üyelerinin başına gelenlerden haberiniz yok mu? Onlar da aynı kurumun üyesi değiller miydi? 312 General bir olup Vakit’e dava açanlar arasında siz de yok mu idiniz? Peki bu kadar iddialar karşısında sizin arkadaşlarınıza dava açılmasını nasıl böyle garipseyebiliyorsunuz ki!..
Sultanbeyli’de yaşanan skandalın arkasında sizin silah arkadaşlarınız değil de benim babam mı vardı?..
Yapmayın Paşam.. ASDER üyelerinin anlattıklarını duymamış olamazsınız.. Siz söyleyince yaralar depreşiyor, yaramıza tuz basıyorsunuz..
Bana kalırsa bu “sabır” tartışmasının sonuçlarını yakın takibe almak gerek. Adres belli.. Taşan sabrın sonucunda kimin yurdu sular altında kalacak göreceğiz! “Amiral Gemisi”nden verilen mesajı ciddiye almak gerek..
Öfkeyle kalkan, zararla oturur..
Selam ve dua ile..
NOT: Faili meçhul (belli) cinayetler konusunda hep soldan isimleri sayıyoruz. Evet bu doğru, ama yapılan iş yanlış. Değil mi ki; o insanlar fikirleri yüzünden öldürüldü, o zaman mazlumun kimliğini sorgulamak haddimize değil. Peki sağdan ya da Ülkücü kesimden faili meçhullere kurban gidenler! Burada bir suskunluk var. Sivas ya da Başbağlar, Sünni ya da Alevi, bir zulme uğramışsa, bizim mazlumdan yana olmamız gerekmez mi! Tabiî haksızlığa uğramış olmak, başkasına haksızlık yapma hakkı gibi görülmemeli ve kan davasını zihnimizde meşrulaştırmamalıyız.. Kendi siyasi geleceğimiz ve çıkarlarımız için başkalarını tehdit olarak görüp, onlar üzerinden karanlık planlar da kurmamalıyız. Kan kanı çağırır sonra! Kan tartarak, ceset sayarak da bu konuda adalet sağlayamayız. Bir tek kişi de olsa, onun canı da değerlidir.. Öldürülen polis de olsa, asker ya da sivil olsa, benim gözümde fark etmez. Benim önümde rütbelerinden soyulmuş, kefenlenmiş bir ceset vardır sadece. Cinsiyeti de beni ilgilendirmez.. Mazlumun dini, ırkı da sorulmaz. Mazlum mazlumdur ve zulüm tek bir millettir.. Onun için bu konudaki ihmallerim için, ben kendi payıma özür diliyorum..
Bakalım gelecek günler ne getirecek. Yeni intihar süsü verilmiş cinayetler, yeni belgeler, bilgiler, yeni sanıklar. Cihet-i askeriye, Baykal ve Bahçeli’nin öfkeleri bana anlamlı geliyor.. Keskin sirke hesapları ne olacak bakalım.. Az kaldı.. Kozmik gerçekler şok etkisi yapacak gibi..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.