HSYK’dan gözdağı: Askere dokunanı yakarız!
Dün sabah gözümüzü açıp yataktan kalktığımız, geceleyin de yatağa yatıp gözümüzü kapattığımız ana kadar, gündemimizde “yargı” vardı... Evet, günboyu “yargıdaki ayak oyunları” ile meşgul olduk... Bir defa daha sorduk; Türkiye’de bir “tek parti diktası” mı vardır, yoksa “yargı diktası” mı?.. Öylesine “hareketli saatler” yaşadık ve öylesine “demeç bombardımanı”na maruz kaldık ki; kimin “doğruyu” söylediğini, kimin de “manipüle” amaçlı konuştuğunu anlamamız mümkün olmadı... Çünkü, “uzman tarlası”na dönen ekranlarda konuşanların hemen hepsi “hukukçu” idi ve hemen hepsi de “keser” gibi, kendi tarafına yontuyordu... Daha düne kadar, “milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılsın” diyenlerin düştüğü “acziyeti” de gördük ekranlarda...
Çünkü onlar, “Benim teröristim iyidir” mantığıyla hareket edip, “savcıya dokunulmasına” şiddetle karşı çıktılar... Ama, dokunulan bir başka savcıyı görmezden geldiler!.. Böyle yapmakla, hem “sadece milletvekiline dokunulmasını” istediklerini, hem de “yargı diktası”na onay verdiklerini ortaya koydular. Yani tam bir “ilkesizlik”, tam bir “tutarsızlık” ve “çifte standart” içinde olduklarını gözler önüne serdiler!..
Onlar, “kimler” mi?..
Elbette “CHP’liler!”
Dün, “maske”leri bir defa daha düştü!..
Hem “dokunulmazlıklar kalksın” diye cayırtı koparıyorlar, hem de “Savcı’ya niye dokunuldu?” diye nasırlarına basılmışçasına ayağa fırlıyorlar!..
Dedim ya;
Hem ilkesizlik, hem tutarsızlık!..
BAĞIMSIZ YARGIYA HSYK DARBESİ!
Dünkü “fotoğraf”ın bir parçasını ortaya koyduktan sonra, gelelim diğer parçalarını irdelemeye...
Ama önce “olay”ı ortaya koyalım:
Malûm, “Hükümeti devirmeyi, Gülen cemaatini bitirmeyi” amaçlayan Albay Dursun Çiçek imzalı “İrticayla Mücadele Eylem Plânı”nın Erzincan’da uygulamaya konulduğu gerekçesiyle başlatılan soruşturma çerçevesinde; “bazı askerler”in ve “bazı MİT mensupları”nın ifadelerinin alınmasından sonra, önceki gün de “operasyonu yürüten adam” olduğu gerekçesiyle Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner gözaltına alındı, sorgulandı ve “mahkeme” tarafından tutuklanıp cezaevine konuldu!..
İşte ne olduysa, bundan sonra oldu...
Üyelerinin çoğu “YARSAV üyesi” olan ve yine çoğu “Ceza Hukuku”nun “C”sinden bile anlamayan, yani “Ceza cahili” olan, dahası Türkiye’de görev yapan “12 bin hakim ve savcı”yı temsil etmeyip, hepsi de “atama”yla bu göreve gelen Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, dün apar-topar bir toplantı yapıp, “hiç de yetkisi olmadığı halde” bir karar alıp, kamuoyuna açıkladı:
“Erzurum Özel Yetkili Başsavcıvekili Tarık Gür, Cumhuriyet Savcıları Rasim Karakullukçu, Mehmet Yazıcı ve Osman Şanal'ın, CMK'nın 250. maddesi kapsamındaki yetkilerinin kaldırılmasına ve Erzurum Başsavcısı Sinan Kuş, Tarık Gür, Kasım Karakullukçu, Mehmet Yazıcı ve Osman Şanal ile diğer ilgililer hakkında yasal gereğinin yapılması için suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiştir.”
NİYE SAVCILAR HEDEF ALINDI?
İşte bu açıklama, gündeme bomba gibi düştü... “Hukukçular” bir yandan, “siyasiler” bir yandan, açıklama üstüne açıklama yapıp; kimi “HSYK’nın kararı doğrudur” dedi, kimi de “HSYK’nın böyle bir görevi ve yetkisi yoktur” açıklaması yaptı.
Şahsen ben, bu açıklamalara bir “gazeteci” olarak değil, “sıradan bir insan” olarak baktığımda, aklıma şu soru takıldı:
“HSYK’nın kararı niye Osman Şanal ve diğer 4 savcı ile sınırlı kaldı?.. Tutuklama kararını veren mahkeme heyeti hakkında niye bir karar alınmadı?”
Öyle ya;
Özel Yetkili Savcı Osman Şanal, nihayetinde Başsavcı İlhan Cihaner’in “gözaltı”na alınmasına karar vermiş, “tutuklanması talebi”yle mahkemeye sevketmiştir ama “tutuklama” kararını veren “mahkeme” olmuştur!..
Peki, “tutuklama talebi”nde bulunan adamın “yetkileri” elinden alınmıştır da, “tutuklama kararı”nı veren mahkeme üyelerine niye ses çıkarılmamıştır..
Acaba, “işin içinde başka işler” mi var?..
Yoksa, yeni bir “Şemdinli Faciası” ile mi karşı karşıyayız?.. Yoksa, Erzurum Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal’ın akıbeti de Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın akıbetine mi benzeyecek?..
HSYK’NIN KARARI İDEOLOJİK!
Anayasa Mahkemesi Raportörü ve aynı zamanda Demokrat Yargı Derneği Başkanı olan Osman Can, bu olayı şöyle yorumluyor:
“HSYK, başvuru olmaksızın, ellerinde soruşturmalara ilişkin bilgi ve belge olmaksızın kendiliğinden toplanarak karar vermiştir. Bu çerçevede olağan yargı yolu olan itiraz imkânı anlamsızlaştırılmış, bu konuda karar verecek yargıçlara gözdağı verilmiştir.
HSYK’nın bu kararı yargı bağımsızlığı ve yargı güvencesini hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde yok etmiş, tarihte eşi görülmemiş travma yaratmıştır. Bu haliyle Şemdinli Faciasının ötesine taşan ikinci bir hukuk faciasıyla karşı karşıyayız.
Bu aşamadan sonra hakkında soruşturma başlatılan Erzincan Başsavcısı adil yargılanma hakkını yitirmiş durumdadır, çünkü kendisi hakkında açılmış soruşturmaların ve başlamış bulunan kovuşturmaların sonucunda karar ne yönde çıkmış olursa olsun, gereksiz bir şaibeden kurtulamayacaktır.
Buna HSYK dâhil, hiç kimsenin hakkı olamaz.
Bundan sonra savcılar hangi olayda neye göre soruşturma açacaklarını, kime karşı hangi hukuksal süreçleri başlatacaklarını bilemeyeceklerdir. Yargıçlar da kovuşturmaları neye göre yürütüp neye göre sonuçlandıracağını bilemeyeceklerdir. Aslında bu sorunun yanıtı bellidir: HSYK’nın ideolojik doğruları ekseninde yer alanlara karşı herhangi bir soruşturma açılamayacak, kovuşturma yapılamayacak, bunun karşısında yer alanlara ise yasaların ve hukukun verebildiği tüm imkânlar sonuna kadar zorlanacaktır. Bu, yargıç ve savcıları adalet dağıtan unsurlar olmaktan çıkarıp, ideolojik bir misyonere ve suç unsuruna dönüştürecektir.
Bu tabloya göre soruşturma ve kovuşturmanın hukuksal olarak sonuçlandırılması imkânı kalmamış, hiçbir demokratik meşruiyeti olmayan bir idari kurul olan HSYK’nın doğrudan müdahalesiyle sürecin ne yönde sonuçlandırılacağı ortaya çıkmış durumdadır.
HSYK’nın tasarrufu Anayasa’ya, yasaya ve hukuka aykırıdır. Çağdaş demokratik sistem açısından ise konuşulacak bir boyutu bulunmamaktadır.”
SORUŞTURMA 3. ORDU KOMUTANI’NA DAYANINCA!
Osman Can’ın da ifade ettiği gibi; “Hiçbir demokratik meşruiyeti bulunmayan HSYK”nın böyle bir karar alması, elbette “yargıya gözdağı ve yargı darbesi” olarak, “adlî tarihe kara bir leke” olarak geçecek ve çok tartışılacaktır!..
Tartışılacaktır, çünkü;
Sincan Hakimi Osman Kaçmaz hakkında 4 aydır karar veremeyen bir HSYK, Erzurum Savcısı Osman Şanal hakkında, 4 saatte karar vermiştir!..
Peki, niye Osman Şanal?..
Ve niye “yetki”leri alınıyor?..
Dahası, bu olay, hemen herkes tarafından niye “İkinci Şemdinli Faciası” olarak değerlendiriliyor?
İşte bu soruların cevabını bulmak için, “perde arkası”na bakmak ve “soruşturmanın hedefindeki isimleri” görmek gerekir...
Soruşturma “nereye” uzanacaktı?..
Elbette, 3. Ordu’ya!..
Öyle ya;
Savcı Osman Şanal, merkezi Erzincan’da bulunan 3. Ordu’nun komutanı Org. Saldıray Berk’i, hem de “ikinci defa” ifade vermeye çağırmıştı!.. “Tatbikatta olduğu” iddiasıyla ifade vermeye gelmeyen Org. Saldıray Berk, “26 Şubat’a kadar” gelmezse, “zorla getirilmesi”ne veya “tutuklanması”na karar verilecekti!..
İşte, tam da böyle bir atmosferde, HSYK’nın, “Osman Şanal’ın yetkilerinin elinden alındığını” açıklaması, “İkinci Şemdinli Faciası” yorumlarının güçlenmesine yol açtı...
Niye herkes Şemdinli’yi hatırladı?..
Çünkü, Şemdinli’de de aynısı olmuştu!..
Şemdinli’deki Umut Kitabevi’ne bomba atılması üzerine soruşturma başlatan Savcı Ferhat Sarıkaya, yoğun tepkilere rağmen HSYK tarafından meslekten ihraç edildi!..
Peki, niye?..
Hemen hepinizin bildiği gibi; dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt’ın adını “Şemdinli İddianamesi”nde geçirdi diye!..
İşte Ferhat Sarıkaya’nın başına gelenler, şimdi de Osman Şanal’ın başına gelmek üzere...
Demek oluyor ki;
“Askerî komuta kademesine dokunan” hemen herkes, “yanıyor!”
O günlerde “Yaşar Büyükanıt’a dokundurtmam” diyen HSYK, dün de “Saldıray Berk’e dokundurtmam” demiştir ki; bu “yargıya gözdağı”dır!..
HANGİ SAVCI CESARET EDEBİLİR?
Açık ve net söyleyelim;
Gerek HSYK’nın, gerek kararı destekleyen Danıştay ve Yargıtay’ın, gerekse CHP’nin amacı, kesinlikle “Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’e sahip çıkmak ve onu korumak” falan değildir!..
Hepsinin amacı;
“3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk’e uzanan yolları kesmek, ona uzanan elleri kırmaktır!”
Var mı aksini düşünen?..
Eğer, hâlâ “hayır, öyle değil” diyen varsa, “bundan sonrası”na şöyle bir baksın... Fotoğraf, gayet net ve açık: Org. Saldıray Berk’i iki defa ifadeye çağıran, yine gitmezse, belki de “tutuklama kararı” verecek olan “savcılar ekibi”nin hiçbiri, artık görevde değildir!
Yetkileri ellerinden alınmıştır!..
Dahası, haklarında “suç duyurusu” yapılmıştır!..
Sorarım size;
Bu savcıların yerine getirilecek savcılar, bundan sonraki aşamada “Saldıray Berk’i sorgulamaya” cesaret edebilecekler mi?..
Sadece Saldıray Berk değil, daha başka “ordu komutanları”nı ifadeye çağırmaya, gözaltına almaya veya tutuklama talebinde bulunmaya hangi savcı cesaret edebilir?..
Hele de Ferhat Sarıkaya ve Osman Şanal örnekleri gözler önündeyken!..
“Bağımsız”(!) ve “tarafsız”(!) yargının tepesindeki HSYK, dünkü kararıyla bütün hakim ve savcılara “gözdağı gibi bir mesaj” vermiştir:
“Askere dokunmayın!.. Askerî kesime yönelik soruşturmalara asla müsaade etmem!.. Askere dokunmaya kalkanı da yakarım!”
Sevsinler böyle bağımsızlığı!..
Sevsinler böyle tarafsızlığı!..
MÜSTEŞAR TOPLANTIYA NİYE KATILDI?
HSYK’nın dün verdiği karar;
“Yetki aşımı”nın çok çok ötesinde, tartışmaya mahal bırakmayacak derecede “yargıya müdahale”dir, “gözdağı”dır, “baskı”dır, “dayatma”dır!..
Ama, şunu da söylemek durumundayız:
Dünkü HSYK toplantısına, eğer “Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman katılmasa” idi, HSYK’nın böyle bir karar alması mümkün olamazdı!..
Herkes merak ediyor;
Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman dünkü toplantıya niye katıldı?.. Kendi inisiyatifiyle mi katıldı, bir tuzağa mı düşürüldü?..
Şahsen ben, “müsteşar”ın, bu toplantıya “Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bilgisi ve izni dahilinde katıldığını” sanmıyorum!.. Eğer öyle olsaydı, Başbakan Tayyip Erdoğan’la dakikalarca görüşüp, “çıkış yolu” aramasına hiç gerek kalmazdı!.. Dahası; HSYK’nın kararını, “yetki aşımı ve yargıya gözdağı” olarak görmezdi!
Ama fotoğraf ortada:
Adalet Bakanlığı Müsteşarı, öyle ya da böyle; dünkü toplantıya katılarak “İkinci Şemdinli Faciası”nın yaşanmasına, “Org. Saldıray Berk’e uzanan ellerin kırılması”na sebep olmuştur!..
“Niyet” bu olmasa da, “toplumsal algı” budur!..
“Dün” yaşanan bunlardır!..
“Yarın”a Allah kerim!..
Yargı vesayeti mi?
Bütün Türkiye; “Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanması”na ve hemen ardından soruşturmayı yürüten “Erzurum Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal ve ekibinin yetkilerinin HSYK tarafından ellerinden alınması”na odaklanmışken, dün ajanslardan ilginç bir haber daha geçti!..
Yargıtay Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada deniliyordu ki;
“Yargının siyasi güçlerin etkisi altında bulunup bulunmadığının, bireyi kamu gücünden koruyan hukuk kurallarının uygulanıp uygulanmadığının tespiti için Habur, Erzincan ve Erzurum adli yargı çevrelerinde yargıyı yıpratan, yargıya olan güveni sarsan adli tahkikatlar incelemeye alınmıştır.”
Hayret!.. Bu ne hız(!), bu ne acelecilik(!)
Şu “kaplumbağa hızı”na bakar mısınız?.. Teslim olan PKK’lıların “Habur’da yargılanması”nın tarihi 20 Ekim 2009...
Yani aradan “4 ay” geçmiş!.. Ama Yargıtay Başsavcılığı, dün yani 17 Şubat’ta inceleme başlatmaya karar veriyor!..
Peki, sormazlar mı A. Yalçınkaya beyefendiye;
“4 aydır nerelerdeydiniz?.. İlla Baykal’ın konuşması mı gerekiyordu!”
HSYK’nın kararının ardından Yargıtay Başsavcısı’nın da gündeme dahil olması, ister istemez kafalarda soru işaretleri doğmasına yol açıyor;
“Acaba siyaset, yargı vesayetine alınmak mı isteniyor?”