Bin dirilesiceler...
Başbakan Erdoğan, Tandoğan ve Çağlayan’daki laiklik mitinglerinden bahisle ‘bindirilmiş kıtalar’ deyince, ‘laikliği koruma’ adına Şemsipaşa sahilinde kutu bira içen ve tüm laik yürekleri bu kutlu eyleme çağıran gazeteci arkadaşımız espriyi sokuvermişti: ‘Evet, bin dirilmiş kıtalar...’
Belki de adı Hikmet olan, soyadını hatırlayamadığım gazeteci yazmıştı.
Bilmiyorum...
Hepsi birbirine o kadar benziyor ki, insan zaman zaman isimleri ve sözleri karıştırabiliyor.
Çoğunluğun ‘laik-antilaik çekişmesi’ sandığı ama aslında basbayağı bir sınıf itişmesi olan kavga, semboller ve veciz sözler (!) üzerinden yürütüldüğü için, bu çocukça laf sokmayı, iki tarafın da gelişmemişliğine vermiştik.
Hatta ‘bin dirilmiş’ lafına gülüp geçmiştik, ‘aman, ne komik’ filan diye...
Hakikaten de komikti. Harf diziminden espri ve slogan üreten dimağdan daha sofistike laf sokmalar beklenemezdi.
Fakat, asıl tehlike buradaymış, bu bağıran ‘gelişmemişlik’teymiş.
Bunu, ‘bin dirilmiş’ ve binlerce kez daha dirilesi müntesiplerin ‘bağımsız yargı’ mitinginde bir kez daha gördük.
Biliyorsunuz, ‘Hákimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’ Cumhurbaşkanı Gül tarafından jet hızıyla kabul edildi.
Kanuna göre, hákim ve savcı adaylarının seçiminin ikinci ayağını oluşturan sözlü sınav (‘mülakat’ deyince bazı okurlar kızıyor), bundan sonra, çoğunluğunu Adalet Bakanlığı bürokratlarının oluşturduğu bir ‘kurul’ tarafından yapılacak.
İtirazlar buna...
Deniz Baykal, örneğin, bu değişikliği, ‘yargıda kadrolaşma girişimi’ olarak değerlendiriyor.
Daha ileri gidenler var. Bu kanunla, din devletine giden yolda önemli bir barikat daha aşılmış olacakmış.
Buna benzer bir sürü itiraz...
Dikkat ederseniz, itirazlar ‘teknik’ gerekçelerden kaynaklanmıyor ve sürekli birtakım ‘korkular’a atıf yapılıyor. İçinde, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının temini, hakim ve savcı kalitesinin artırılmasına yönelik bir tek cümle, bir tek somut öneri yok.
Hakim ve savcıları kim atayacak?
Bizim çocuklar mı?
Bizim olmayan çocuklar mı?
Bizim çocukların belirleyici olduğu atamalarda yargı bağımsızlığı korunacak ve halktan icazet almış Mehmet Moğultay 5 bin civarında yandaş kadroyu çatır çatır Adalet Bakanlığı departmanlarına yerleştirecek, ama halktan icazet almış ‘başka çocuklar’ın belirleyici olduğu atamalarda yargı bağımsızlığı tehlikeye girecek.
Bütün mesele bu...
Ben, ‘korkuları’ dışarıda tutan her türlü teknik itirazın tartışılmasından yanayım ve ‘kurul’ fikrinin (yersiz olmasa da) aceleye getirildiğini düşünüyorum.
Hakim ve savcıların tespiti, daha farklı metodlarla gerçekleştirilebilir.
Dünyadaki uygulamaları bilmiyorum ama, ‘bağımsız yargı’ fikrine ulaşmak için, hakim ve savcı adaylarını, ‘hukuk’ ve ‘haklar’la ilişkisini kurcalayan (ideolojik kabullerden arındırılmış) bir ‘sınav süreci’ denenebilir.
Baykal’ın ve ‘bin dirilmiş’ kıtaların, öncelikle teknik konuları dert edinmeleri ve ‘ideolojik yargı’ya karşı çıkmaları gerekir.
Bayraklarla miting alanlarını dolduruyorlar da, niçin ‘12 Eylül cuntası’na dava açan savcının başına neler getirildiğini merak etmiyorlar?
Niçin devlet içinde kümelenmiş çeteleri ortaya çıkaran savcının akıbetiyle ilgili en ufak bir rahatsızlık duymuyorlar?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.