Küresel cahiliyet
İkinci Abdulhamid Han’ın vefatının sene-i devriyesi münasebetiyle (10 Şubat) yurt genelinde çeşitli etkinlikler yapıldı. Bu bağlamda biz de güzel bir etkinliğin konuğu ve misafiri olduk. Muzaffer Doğan, Mahmut Çetin, Mustafa Taşçı ve bendenizden müteşekkil yazarlardan oluşan bir grup Gönülder’in davetlisi olarak Kayışdağı’ndaki merkezinde (20/02/2010) ulu hakan cennetmekan İkinci Abdulhamid Han’ı anlatarak ve anlamaya çalışarak yad ettik. Gönülder’in iki ayağı olan Güner Bulut ve Hanifi Bey hayırlı hizmetlere imza atıyorlar. İkinci Abdulhamid Han’ı yad etmek de bunlardan birisi olmalı. İkinci Abdulhamid Han kendisi çok yumuşak tabiata sahip bir insan olmakla birlikte Batı-Doğu arasında hem siyasi ve hem de kültürel olarak gelgitlerin yaşandığı bir dönemde gerilim hattını temsil ediyor. Bundan dolayıdır ki, seveni de, nefret edeni de boldur. Araplarla Türkler arasında köprü şahsiyettir ve Siyonistlere metelik vermemesinden dolayı da istisnai olarak Araplar tarafından bila istisna veya genellikle sevilir. Onu İslamcısıyla batıcısıyla bütün yenilikçiler veya ceditçiler, eski moda ve köhne bir anlayışın temsilcisi olarak görmüşlerdir. Bundan dolayı da aydınlar gibi yenilikçi ulemanın da boy hedefi olmuştur. Bundan dolayı da İkinci Abdulhamid’e genelde sufiler ve gelenekçi tabir edilen kimi ulema sahip çıkmıştır. Dolayısıyla bir lahza-i tahatturun şairi Tevfik Fikret ile kimi İslamcılar Abdulhamid karşısında aynı zemini paylaşmışlardır. Abdulhamid münasebetiyle Tevfik Fikret de gündeme geldi ve onun Kur’an-ı Kerim’e bakışı da nazara verildi ve hatırlatıldı. Rübab ve Şikeste kitabında her ne kadar ezan hakkında tebcil edici ve saygı dolu ifadeler kullansa da Tevfik Fikret’in Kur’an’a bakışı Abdulhamid Han’a bakışından farklı değildir. Bir şiirinde şöyle bir herzeyi ağzından kaçırmıştır:
Yırtılır ey Kitab-ı köhne, yarın. Maktel-i fikr olan sayfalarından.
İkinci Abdulhamid hakkında Akif ile Fikret benzeri düşüncelere sahip olsalar bile Kur’an noktasında ayrılmaktadırlar. Akif katıksız bir Kur’an müdafiidir ve ilk şiiri de Kur’an’a hitaptır. Kanaatim şudur ki, İslamcı yenilikçilerin Abdulhamid’e bakışları batıcıların gölgesinde kalmıştır ve dolayısıyla kompleks ürünüdür.
¥
Maalesef Tevfik Fikret dönemi, aydınlar arasında pozitivizm cereyanının alıp yürüdüğü bir dönemdir. Bunlardan birisi de kaplumbağa terbiyecisini resmeden Osman Hamdi’dir. Bir yazarın tasviriyle “Mihrap” isimli tablosunda camide rahleye oturttuğu dekolteli bir Ermeni kadını Kur’an’ı çiğnerken resmetmiştir. Cumhuriyet’e doğru yol alınan yıllarda, yani Tanzimat’ın kökleştiği, iki Meşrutiyet’in ortaya çıktığı, bilahare Mütareke yıllarının yaşandığı devirleri ardında bırakarak 68 yıllık ömrünü 1910’da tamamlayan Osman Hamdi, Tevfik Fikret’in şiirde, Mehmet Rauf’un, Reşat Nuri’nin romanda yaptığını resimde yapmış bir isimdir. Bugün çağdaş kesimlerin, “Türk resminin babası” diyerek göklere çıkarttığı Osman Hamdi, aslında o günün toplumunun yerleşik değerlerine “fırçasıyla, tuvaliyle savaş açmış” bir isimdi. Tevfik Fikret, Kur’an’ı yırtmak istemişti. Osman Hamdi ise bu had bilmezliğin benzerini, Kur’an-ı Kerim’leri bir Ermeni kadının ayakları altında çiğnetme sahnesini; o kadını üstelik bir camide, üstelik saçları açık, üstelik dekoltesi derin bir kıyafetle, üstelik secde yeri olan Mihrab’a arkası dönük, üstelik Kur’an okuma aracı olan rahleye oturtarak yapmıştır.
¥
Nil Karaibrahimgil’in yaşama geçirmesinden ve fiiliyata dökmesinden önce Özgür Kadın’ı (Tahrir el mer’e) yazan Kasım Emin de böyle bir bahtsızdır. Nil ile Kasım Emin arasındaki ortak bağlaç Nil kıyılarını paylaşmalarıdır. Kasım Emin’in kökeni ise tartışmalıdır. Üstadı Muhammed Abduh’unki gibi. Kimilerine göre Türk asıllı, kimilerine göre ise Kürt kökenlidir. Bu önemsizdir. Lakin kültürel kodları ve dokusu ise tamamen akkültürüst yani Mankurt ve Batıcıdır.
¥
Evet! 19. ve 20. yüzyıl bir yönüyle cahiliyet çağıdır. Bilindiği gibi, Peygamberimizi bi’setinden önce emin olarak vasfedenler akabinde ona şair, saralı, çarpılmış (meshur) gibi tenkis ve tezyif edici sıfatlar yakıştırmışlardır. Günümüzün cahiliyyesi ise buna bir kötü sıfat daha eklemiş ve Danimarka’daki karikatürlerde olduğu gibi Hazreti Peygamberi ‘terörist’ olarak göstermeye çalışmıştır. Halbuki, İslam hayatın gerçeklerinden kopuk değildir. Bu bağlamda, Bağcılar Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu Uluslararası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumundaki konuşmacılardan birisinin de işaret ettiği gibi Türkler Maniheizm ve Budizmden eti ve savaşı yasaklamasından dolayı yüz çevirmişler ve İslam’a da bu yüzden teveccüh etmişlerdir. Lakin bu savaş adalet çerçevelidir. Hazreti Peygambere yönelik cahili suçlamalar yapılıyorsa Hazreti İsa bundan -hem de kültürel coğrafyasında- masun mudur? Kella…
Cahiliyet her yerde ve bütün kutsallara karşı savaş açmış durumdadır. Bu bağlamda, Mesih’i kendisine veya kendisini Mesih’e benzeten bedbaht ve Zeki Müren’in İngiliz karşılığı veya timsali Elton John, “Bence İsa şefkatli, süper-zeki bir gay adamdı. İnsanların neden bu kadar gaddar olduğunu anlamıyorum. Ortadoğu’da eşcinsel bir kadın olmayı deneyin, ölmekten beter olursunuz” demiştir. Tabii ki dünyadan hak ettiği tepkileri almıştır. Tevfik Fikret özgür veya lakayt düşünceyi, Kasım Emin özgür kadını, Elton John ise özgür eşcinseli temsil ediyor. Lakin hepsinin düşmanı bağlayıcı ve kutsal değerlerdir. Bundan dolayı karşı çıkamadıkları noktada Hazreti İsa misalinde olduğu gibi mukaddesatı tahrife yöneliyorlar. Abdulhamid Han düşmanlığı da, aslında sabit ve değişmez değerleri ve kriterleri temsil etmesindendir. Tezat ve çatışma bu noktada başlıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.