Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bana ilişme, mahcup olursun!

Bana ilişme, mahcup olursun!

Danıştay Başsavcısı çıkıp, ‘Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesi toplumsal coşkuyla karşılandı’ diyor, ‘her darbenin mutlaka kötü sonuçlar doğurmayacağını’ söylüyor ama militarizmle ödeşmesi ve bu konuda rüşt ispat etmesi gereken sosyal demokratlarımız susuyor.

Mustafa özyürek, bu ‘itiraf gibi’ çıkışa ne diyor örneğin?

Esprili benzetmeleri ve ‘İncili çavuş’ fıkralarıyla muhalif gönüllerde taht kuran kıymetli Haluk Koç ne diyor?

Genelkurmay Başkanı’nı, ‘Niçin daha çok kan dökmediniz, niçin daha ilerilere gitmediniz’ diye eleştiren hem sosyal, hem demokrat, hem de ‘barışçı’ genel başkan ne diyor?

Dün, ‘Olmadı yenge hanım’ diyerek, yumuşak bir geçişle, işi Tansel çölaşan hanımefendinin vicdanına havale etmiştim ama, olay hiç de vicdanlara havale edilecek cinsten değil.

Ortada apaçık bir ‘suç’ var.

Darbeleri övmek, demokratik normale müdahaleyi meşru ve haklı göstermek gibi...

çölaşan istifa etmeli.

İstifa etmiyorsa, derhal hakkında soruşturma başlatılmalı ve görevden alınmalı.

Şimdi, suret-i haktan görünmeye çalışan eşhas, ‘Menderes ve arkadaşları konusunda bu kadar duyarlısın da, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını niçin dert edinmiyorsun?’ diyecek.

Dediler de nitekim.

Posta kutumda bir dolu ileti var.

İleti sahiplerinden biri, ‘Siyasi suçluların asılmalarından daha iğrenç, daha feci olaylar yaşandı. üç genç insan, hem de sivil parlamento kararınca asıldı. Bunları gündeme getirmeniz gerekmez mi?’ diyor.

Hadi gündeme getirelim.

Bakalım kim mahcup olacak!

İletisini, ‘üzülerek, selam ve saygılarıyla’ bitiren bu arkadaş, hem, ‘siyasi suçlular’ diyerek, zımnen ‘Yassıada Mahkemesi’nin kararına doğallık atfediyor (öyle ya, suçluysa layığını bulmalı), hem de bu satırların yazarını köşeye sıkıştırdığını sanıyor.

Menderes ve arkadaşlarının asılması bir ‘hukuk cinayeti’ydi.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılması da, aynı oranda hem bir ‘hukuk cinayeti’, hem de idam kararına onay veren parlamento açısından yüz karası bir olaydı.

Meraklı ve didikleyici bir göz araştırsın bakalım; ‘evet, asılsınlar’ diyen parlamenterler kimlerdi ve bunların partilere göre dağılım neydi?

Daha da önemlisi, 12 Mart’ın ‘balyoz hareketi’ne imza atan Başbakan Nihat Erim, hangi ‘sosyal ve demokratmış gibi’ yapan partinin sülbünden gelmeydi?

Zahmet olmazsa, ‘idam’ geleneğini meşrulaştıran ‘özel Mahkemeler Tarihi’ni de bir kurcalayıversinler.

çünkü, Türkiye Cumhuriyeti tarihi, bir anlamda, özel mahkemeler tarihidir.

İlerici Türk aydınının ‘devrimler’le meşrulaştırdığı ‘İstiklál Mahkemeleri’ onbinlerce rejim muhalifini yargıladı, binlercesini astı.

Tansel çölaşan ve benzerlerinin ‘darbe değildir’ dediği 27 Mayıs’ın Yassıada Mahkemesi, ‘Sadrazam boğdurma’ geleneğine nazire yapar gibi, Türkiye’ye hizmet etmiş bir Başbakan’ı ve iki Bakan arkadaşını darağacına yolladı.

Sonra ‘Sıkıyönetim Mahkemeleri’ dönemi başladı.

Bu mahkemeler, 12 Mart ve 12 Eylül döneminde (yani 1971-1985 yılları arasında) yüzlerce idam cezası verdi; bu idamlardan 70 küsuru infaz edildi.

Sadece Deniz Gezmiş ve arkadaşları mı?

Bu mahkemeler, 18 yaşından küçük çocukları da astı...

Bana inanmıyorsanız, Tansel çölaşan hanımefendiye sorun... Emin çölaşan adlı gazeteci, 12 Eylül döneminde hangi cezaevlerini ziyaret etti? Kimlerle röportaj yaptı?

Röportaj yaptığı mahkumlar arasında Erdal Eren diye biri var mıydı?

Dahası, Erdal Eren kaç yaşındaydı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi