PKK'nın cesetleri, psikolojik harp ve şiddetten haz almak
Hürriyet gazetesi bir kampanya başlattı. Cesetler üzerinden, ölü bedenler üzerinden yürütülen bir psikolojik savaş kampanyası! Terörle mücadeleye katkı, vatanseverlik duyguları, PKK sempatizanlarına öfke özellikle de ABD basınının oyununa tepki içeren bir kampanya…
Ancak bildiğimiz yöntemlerin ötesinde, sorgulanması gereken, terörle mücadele ve kamuoyundaki öfkeyi “istismar” edebilecek bir garip anlayış. Eleştirdiklerinin, tepki duyduklarının yolundan giden, aynı rahatsız edici tavrı içeren bir yayıncılık.
“İlk kez yayınlanan fotoğraflar” başlığı altında, Kuzey Irak'a yapılan kara harekatında öldürülen PKK'lıların görüntüleri yayınlanıyor birkaç gündür. Ceset torbaları içinde sıralanan bedenler, kurşun izleri, ırmaktan karşıya geçerken vurulan PKK'lıların cesetleri gibi. Güya karartılarak…
Sanki sadece kendilerinin ulaştığı görüntülermiş gibi yayınlanıyor. Oysa o resimler bir internet sitesinden bir çoğumuza gönderildi. Bana da geldi. O kadar değil, daha fazlası var. Parçalanmış cesetler, çok kötü görüntüler… Bunlar yayınlanamaz, yayınlanmamalıydı.
Operasyonda “240 PKK'lının öldürüldüğü” iddiaları bazılarınca inandırıcı bulunmadı. Israrla Genelkurmay'dan ceset resimleri istediler. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt; “Bizden ceset göstermemizi istiyorlar. Sizce bu insani bir şey mi, kolu bacağı kopmuş insan cesedini göstermek” demişti.
Operasyonun başından itibaren hiç olmadığı kadar şeffaf davranan ve kamuoyunu bilgilendiren Genelkurmay'ın hassasiyeti çok önemliydi. Elbette ceset gösterilmemeliydi. özellikle medya organları, Genelkurmay yayınlasa bile görüntüleri yayınlamamalıydı.
“Genelkurmay yayınlamadı, biz yayınlıyoruz” başlığı altında mail adreslerimize gelen görüntüleri hiçbir gazete yayınlamadı. İyi de yaptı. Sadece Hürriyet, yayınlamak için bir gerekçe buldu. Hem de son derece meşru bir gerekçe.
Ama aslında The Washington Post gazetesinin oyununa geldi. Provoke edildi o da bu hataya düştü. ABD gazetesi, bölgeye gönderdiği muhabiri üzerinden operasyon sonrası görüntüleri ve gözlemleri yayınladı. İlk resimler böyle ortaya çıktı. öldürülen PKK'lılar için düzenlenen cenaze ve mezar görüntüleri vardı. PKK'yı sempatik gösteren bir hikaye ve bu sempatiyi besleyen görüntüler de… Bir ayı yavrusunu besleme görüntüsü gibi. Sekiz askerin esir alınmasından sonra PKK'lıların esirleri teslimi şova dönüştüren görüntüleri gibi. Orada da ABD'lilerin parmağı vardı. Dağlıca saldırısında oldukları gibi.
Bu tahrik üzerine Hürriyet önce Irak'taki ABD vahşetinin resimlerini yayınladı. Ardından PKK kurşunlarıyla can veren masum çocukların görüntülerini. Ardından da “ilk kez yayınlanan” o kötü görüntüleri.
Madem ortada bir tahrik vardı, ABD medyasına verilecek en güzel cevap Irak'ı hatırlatmaktı. Vahşetin her türlüsünün yaşandığı… İşgalin ilk günlerinde, çöldeki toplama kampında, kafasına çuval geçirilmiş bir babanın, kucağındaki çocuğunu kızgın güneşten koruma çabasını gösteren o görüntü bile yeterdi. Bıraktık Ebu Gureybleri…
Washington Post ve diğer ABD gazetelerinin, televizyonlarının bu katliamlara karşı nasıl bir sansür uyguladığını anlatsak yeterdi. Onlar PKK görüntülerini değil, Irak'taki görüntüleri yayınlasın! Sonunda yayınlamak zorunda kaldılar da… Onların insan hakları raporları, kurban resimleri yayınlayacak, psikolojik operasyon yapacak yüzleri mi kaldı? Onların söz söyleme hakları olmadığını, çirkin bir yayıncılık örneği sergilediklerini, suça nasıl ortak olduklarını bilmiyor muyuz…
Orada hikaye ABD ile Irak arasındaydı. Ama burada hikaye ve görüntüler bizim aramızda. O resimlerin bize yansıması çok farklı. Siyasi tarafını, ideolojik tarafını, PKK mensubu olmalarını, Türkiye kamuoyuna yaşattıkları derin acıları bir tarafa bırakalım. O dehşet görüntülere bakmaktan haz almak başlı başına bir sorun. İçimizdeki şiddet dürtüsü, arzusu nasıl frenlenecek, bunu düşünelim.
Onlar ABD'li biz Iraklıyız. Onlar bu topraklara işgal için geldiler, acımasızlık için geldiler. Bizler Iraklıyız, Kürt'üz, Türk'üz. Bizler yüzyıllardır birlikte yaşıyoruz. Burada durum farklı. Bu resimler, bu topraklarda yan yana yaşayan insanların birbirine husumetini artırıyor. Kalıcı izler bırakıyor.
Bu görüntüler belki bir çoğumuzun öfkesini yatıştıracak. Ama bir çoğumuzu da komşumuza, yanı başımızdakine bilendirecek. Bir terörle mücadele yaşanıyor. Birileri bu bölgede 1916'dan beri haritalar çiziyor. Şimdi de öyle. Ama biz vahşiler değiliz. Biz her şeye rağmen birlikte yaşamaya devam edeceğiz. Bir ABD gazetesine tepki gösterirken aslında tam da onların istediklerini yapıyoruz. Birbirimize hıncımızı artırıyoruz sadece.
Biz oluyoruz biz. Onlar değil. Onlardan intikam almak için onların haritaları için yaşadığımız bir savaşın izlerini, kötü görüntülerini, çirkinliklerini sergilemekten utanç duymalıyız. Onlara tepki göstermek için cesetlerden medet ummak çaresizliğin, kaybedişin göstergesidir. Biz bu topraklarda nice vahşet örnekleri gördük, görüyoruz. Her gün etrafımızda parçalanmış cesetler havada uçuşuyor. Ancak bu şiddet severlik tedavi etmemiz gereken bir hastalıktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.