Suyuti’nin Osmanlı’yı müjdelemesi
Kainatta, sünnetullah, adetullah ile nasrullah veya Allah’ın yardımı at başı gidiyor. Bunu en iyi ifade eden vecizelerden birisini 28 Şubat sürecinde kalp krizi geçirdiğini öğrendiğimiz merhum ve mağfur Ali Ulvi Kurucu söylerdi: Cenab-ı Hak bir şeyi murat ederse esbabını halk eder. Dolayısıyla murad-ı ilahinin iki ucundan birisi sünnetullah ve adetullah kanunlarıdır. Diğeri de nasrullahdır. Şer bahsinde olduğu gibi bazen muradı rızasının hilafıdır. Bu durumda da hikmetinden sual olunmaz. Lakin bu dünya kanunları hikmet dairesinde cereyan eder. Dolayısıyla hikmet ise hayır ve şerri birlikte barındırır. İrade ve hikmet sıfatları hem şerre hem de hayra taallük eder ve kader de irade ve hikmet sıfatlarının tecellisidir. Dolayısıyla hikmet nedeniyle Allah’ın nasrı ve yardımı perdelidir. Yardımın geldiğinin işareti, sünnetullah dairesindeki kıpırdanmalar, değişme ve gelişmelerdir. Lakin olaylar, sünnetullah dairesi inmeden kerametullah dairesi diyebileceğimiz başka bir dairede görülür ve seyredilir. Bu levh-i mahfuz ile Kur’an ilişkisi gibidir. Neyse.
Gelelim Osmanlı’yı müjdeleyenlere! Bilindiği gibi, daha henüz Osmanlı kurulmadan önce ve Mevlana dönemlerine yakın Endülüslü Muhyiddin Arabi Anadolu’ya gelir ve Konya’da kalır ve bu anlamda Anadolu ile sıkı bir bağı oluşur. Geride bıraktığı Ekberilik damarı Anadolu’da talebesi Sadreddin Konevi tarafından sürdürülen Muhyiddin Arabi’nin Osmanlı’yı müjdelediği söylenir. Arabi ile Konevi münasebeti, İbni Teymiyye ile İbnü’l Kayyım ilişkisini hatırlatır. Konevi ile hemşeri ve onun ötesinde yaşıt ve dost olan Mevlana da Osmanlı’yı müjdeler. Bu bağlamda, Mevlana için ‘Rum’un habercisi’ ve ‘Rum’un müjdecisi’ denmiştir. Mevlana’nın bu bağlamda şöyle konuştuğu rivayet edilir: “Yüce Allah’ın Rum halkı hakkında büyük bir ihsanı ve inayeti vardır. Ve Sıddık-ı Ekber’in duasıyla da bu halk bütün ümmetlerin en merhamete layık olanıdır. En iyi ülke de Rum ülkesidir. Fakat bu diyarın insanları, Mülk sahibinin aşk aleminden ve deruni zevkten çok habersizler. Müsebbibü’l esbab hoş bir lütufta bulundu, sebepsizlik aleminden bir sebep yaratarak bizi Horasan ülkesinden Rum diyarına çekip getirdi. Haleflerimize de bu temiz toprakta konacak yer verdi ki manevi iksirimizden, onların bakır gibi olan vücutlarına saçalım da onlar da tamamıyla kimya, irfan aleminin mahremi ve dünya ariflerinin hemdemi olsunlar (Osmanlı’yı müjdeleyen Mevlana, Doç. Dr. Yusuf Çetindağ, Etkileşim, s: 43)...”
¥
Bu sözler beşarettir lakin Osmanlı’nın doğumuyla alakalıdır. Yavuz’la Muhyiddin Arabi arasında da mahrem bir bağ vardır ve bu Yavuz’un Şam ve Mısır seyahatinde ortaya çıkmıştır. Osmanlı’nın doğuşunu Mevlana ve İbni Arabi gibi müjdeleyenler olduğu gibi Haremeyn ve Mısır Sultanı olacağını dünya gözüyle olmasa da ahiret gözüyle ve basiretiyle görenler ve müjdeleyenler olmuştur. Bunlar çoktur. Ve başta Yavuz bizzat bunu görmüş ve gördükleri de zatında tecelli etmiştir. Lakin Celaleddin Suyuti ve benzeri Mısır sufilerinin de Osmanlı’nın Mısır’ı fethedeceğini müjdelediğini biliyoruz. İmam Celaleddin Suyuti’nin Yavuz’un Mısır’ı alacağını müjdelediği tarih, hicri yıl itibarıyla 910 tarihidir. Milat itibarıyla da 1504 senesidir. Yani kısa bir hesapla yaklaşık 13 yıl öncesinden Yavuz’un Kahire’ye teşrif edeceğini bilmiştir (El Hitab es siyasi es sufi fi Mısr, Dr. Muhammed Sabri ed Dali, s: 126). Suyuti, Yavuz’un Mısr-ı mahrusaya (Kahire) girişini senesiyle birlikte tam isabet kaydederek veriyor: 923 hicri. Lakin Suyuti, müjdelediği fethi göremeden hakkın rahmetine kavuşuyor. Yavuz’un Mısır seferi ve Suriye fethi sırasında ve sonrasında Memalik yanlısı ulema ile Yavuz taraftarları arasında büyük bir çekişme, atışma ve velvele yaşanıyor. Kansu Gavri bu yüzden rivayetlere göre, Şazeliyye tarikatını yasaklıyor. Ve bir kısım Memlüklü yanlısı ulema da Yavuz’un askeri hareketine karşı çıkıyor. İşte bu tartışmaları dindirmek üzere El Gumeri Camii Hatibi Eş Şeyh Eminüddin, yeniden Suyuti’nin sözlerine göndermede bulunuyor ve bunları hatırlatıyor. Böylece Yavuz karşıtlarını susturmaya çalışıyor.
¥
Mısır’da ulema ve velayet sahipleri arasında Yavuz çekişmesi alıp başını gidiyor. Ulemadan Muhammed Şerbini de bu tartışmalara katılıyor ve Yavuz’un kudümünden tam iki yıl önce Yavuz’un seferini müjdeliyor. Yavuz ve beraberindekileri kastederek diyor ki: “Yakında sakalı tıraşlılar geliyor.,..” Bunun üzerine Memlüklülerin otorite ve muktedir vasıflarını gören yandaşları Şerbini ile alay ediyorlar. Şeyh İbrahim el Useyfir de ‘Osmanoğulları geliyor’ diyorsa da o da sözlerini kimseye dinletemiyor. Gavri taraftarlarının alaylarına muhatap oluyor ve maruz kalıyor. İbrahim Ebu Lihaf da aynı şekilde Memlüklülerin sonunu görüyor ve Kansu Gavri’ye ‘kalenin anahtarlarını yeni sahiplerine teslim et’ diyor. Ömer Meczup gibiler de aynısını söylüyorlar. 922 Şaban’ında el Muhyevi en Nuaymi rüyasında hatıftan ve gaipten bir ses işitiyor ve sesin sahibi şöyle sesleniyor: Memlüklülere biat kalkmıştır. Dolayısıyla gaybın işaretleri ve beşaretleri, vukuundan önce yerin hareketlerini ve faaliyetlerini doğrulamış oluyor. Dolayısıyla gerçeğin kavgası sadece arzda değil, aynı zamanda sırlar aleminde de yaşanıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.