Anlamadık sanmayın, hoşafınız da pek tatsızmış!
Hikâyeyi belki bilirsiniz... Adamcağızın biri; bir “yaz günü” olsa gerek, “köy”den yaya olarak kasabaya gelmiş... Biraz “alışveriş” yapmış... Fena halde yorgun ve hayli terli... Ayaklarına kara sular inmiş... Ve ayrıca; o kadar susamış ki; neredeyse dili damağına yapışacak... Yorgunluk ve susuzluktan adım atacak mecali yok... Artık gücünün son raddesine gelmiş ki; önüne ilk gelen bir “ayakkabı tamircisi”nin dükkânına zor atmış kapağı... Selâm verip, bir iskemlenin üzerine oturmuş... Biraz kendine gelir gibi olunca, bakmış bir kap içinde “renkli su” var... Sormuş dükkân sahibine, “Hemşehrim, bu ne” diye... Ayakkabı tamircisi de; “derileri yumuşatmak” için kullandığı suyun “kösele suyu” olduğunu bilmeyen köylünün biraz “safdirik” olduğunu anlayınca; “Haa o mu?.. O hoşaftır” deyince; zaten susuzluktan kıvranan köylü; “Madem hoşaf, ver bir tas da içeyim” demiş... Dükkân sahibi, “kösele suyu”na tası daldırıp, vermiş köylüye... Adamcağız, kana kana içmiş...
Tası geri uzatırken de;
“Köylüyüm diye, anlamadım zannetme” demiş;
“Hoşafın da pek tatsızdı!”
Köylü, “tatsız” demekle neyi kastetmiş, elbette bilemiyoruz... “Hoşaf”(!) mı tatsızdı, yoksa “ayakkabıcının tavrı” mı?..
Köylü, galiba “enayi” yerine konulduğunu anlamış olmalı ki, “ironi” yapmış;
“Hoşafın da pek tatsızdı!”
ALBAY’IN İMZASI YAŞ MI, KURU MU?
“Kişiye özel bir hikâye” gibi görünse de; “hikâyenin kahramanları”nı günümüze uyarlamak ve etrafımızda nice “ayakkabı tamircisi”nin ve nice “köylü”nün bulunduğunu görmek mümkün!..
Ayakkabı tamircileri, “kösele suyu”nu, bu milletin bireylerine hâlâ “hoşaf” diye kakalıyor, kana kana içirtiyor ve belki de “saflara yutturdum” diyerek basıyor “kahkaha”yı!..
Ama, herkes farkında ki;
“Hoşaf, pek tatsız!”
Malûm; “AK Parti Hükümeti’ni devirmeyi, Gülen cemaatini bitirmeyi” amaçlayan ve Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlanan “İrtica ile Mücadele Eylem Plânı”nın altında bulunan “imza”nın şeklini aylarca tartıştık.
Biz, “hoşaf”ın “tatsız” olduğunu bildiğimiz gibi, o imzanın da “ıslak” olduğunu zaten biliyorduk.
Ama diyorlardı ki;
“Islak” değil, “kuru!”
Biz “köylü”yüz, biz “saf”ız ya, biz “anlamayız” ya, ısrar ediyorlardı: “O imza ıslak değil, kuru!.. Belki nemli olabilir ama, kesinlikle ıslak değil!”
Eh, ne yapalım; “susuzluk” zaten canımıza tak etmiş, mecburen ve mecburiyetten kana kana içtik “kösele suyu”nu!..
Ama, uyarmayı da ihmal etmedik;
“Anlamadık sanmayın!..
Hoşafınız da pek tatsızdı!”
Neyse ki;
“Hoşafın tatsızlığını” söyleyen sadece biz değildik... Adli Tıp ve Emniyet Kriminal Laboratuvarı’ndan sonra, öğrendik ki, Jandarma Kriminal Laboratuvarı da “rapor”unu tamamlayıp, demiş ki;
“İmza ıslaktır ve Albay Dursun Çiçek’in elinden çıkmadır!”
Eee, n’ooldu şimdi?..
“Kösele suyu”nun “hoşaf” olmadığı işte çıktı ortaya!.. Tıpkı, imzanın “kuru” değil, “ıslak” olduğunun ortaya çıkması gibi!..
Öyle anlaşılıyor ki;
Kabak, yine Org. İlker Başbuğ’un başında patlayacak... Öyle ya, “söz” vermişti; “İmza ıslak çıkarsa, gereğini yaparım” demişti!..
“Islak” çıktığı tescil edildiğine göre;
Herhalde “gereğini” yapacaktır!..
Çünkü efendim;
“Söz, ağızdan çıkar!”
Ve ayrıca;
“Asker adam, sözünü tutar!”
TURGUT KAZAN, DEĞİŞİMİ BİLİYOR MUYDU?
Biraz önce dedim ya; ortalıkta “ayakkabı tamircisi” çok... O kadar çok ki; hemen hepsi de, “kösele suyu”nu “hoşaf” diye kakalamaya çalışıyor!..
Meselâ şu, İlhan Cihaner meselesi...
Malûm; bir “Ergenekon şüphelisi” olduğu gerekçesiyle, Erzurum Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal’ın talimatıyla İlhan Cihaner’in evi aranmış, gözaltına alınmış, daha sonra da “mahkeme kararı”yla tutuklanıp hapse atılmıştı!..
Günler ve hatta haftalardır, bazıları “İlhan Cihaner’i kurtarmaya” çalışıyor!..
HSYK Başkanvekili Kadir Özbek “telefon”lar açıyor, CHP “heyet”ler gönderiyor, İstanbul Barosu eski Başkanı Turgut Kazan ise, “itiraz” üzerine itirazda bulunuyor!..
Pardon, “medya”yı unutmayalım...
Kartel medyası da; “Başsavcı İlhan Cihaner’in kızının çizgi film CD’lerine bile el konuldu” diyerek, olayı “ajite” etmeye çalışıyor!.. Meğer el konulan o CD’ler var ya, büyük çoğunluğu “korsan”mış, iyi mi?..
Her neyse... Biz, mevzumuza dönelim...
Efendim, “İlhan Cihaner’in avukatlığı”nı üstlenen Turgut Kazan, müvekkilinin serbest bırakılması için, dün Erzurum Adliyesi’ne gidip, bir “itiraz”da daha bulunmuş!..
Kazan, yaptığı “3. itiraz”ın kabul edileceğinden son derece emin konuşmuş;
“Tahliyeden umutluyuz!”
Diğer 2 itirazı reddedilen Turgut Kazan, şimdi niye “umutlanmaya” başladı acaba?..
Yoksa?.. Yoksa?!?..
Tabiî yaa, “hakim” değişti!..
Herhalde ondan umutlandı!..
Efendim, dün ajanslardan geçen “Erzurum” mahreçli bir haber şöyleydi:
“Erzurum Yüksek Güvenlikli H Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanmasına karar veren Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde nöbet değişimi yaşandı. Başkanlığını Hakim Mustafa Karatay’ın yaptığı mahkemenin üye hakimlerinden İsmail Şahin’in, bugün itibariyle görevini üye Sefa Bilak devraldı.
Değişimin aylık rutin üye değişimi olduğu iddia edildi. Üye Hakim İsmail Şahin, Savcı Osman Şanal’ın yerine göreve gelen Özel Yetkili Savcı Taner Aksakal’ın tahliye talebini reddeden hakimdi.”
Şimdi, gelin de;
“Hoşafın da pek tatsızdı” demeyin!..
Şu hale bakın;
Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, dün “rutin” olduğu iddia edilen bir “hakim değişimi” oluyor ve Turgut Kazan, her nasıl oluyorsa, bundan “haberdar” oluyor ve değişimin olduğu gün, “üçüncü itiraz”ını patlatıyor!..
Kimbilir, belki de; “Hakim İsmail Şahin’e kabul ettiremedik, belki Sefa Bilak’a kabul ettiririz de, tahliye ettiririz İlhan Cihaner’i” diye düşünmüştür!..
Ama, aynı gün gelen bir haber; Turgut Kazan’ın “umduğu dağlara karlar yağdığını” gösterecek nitelikteydi...
Çünkü efendim;
Mahkeme, dün karar vermiş:
“Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner ile 3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk, Erzurum’da yargılanacaklar!”
Ne demektir bu?..
“Ayak oyunları”nın, “entrika”ların ve “yargıyı kuşatma girişimleri”nin boşa çıkması demektir!..
“Baskı altına alınmaya” çalışılan mahkeme üyeleri, herhalde şunu demek istediler:
“Hoşafın da pek tatsızdı!”
BAŞSAVCI’NIN YAZISI NE ANLAMA GELİYOR?
Bize, “nasıl olsa anlamazlar” diyerek “kösele suyu”nu, “hoşaf” diye kakalamaya çalışanlar o kadar çok ki, hangi birisini sayacaksın!..
Meselâ, dünkü gazetelerde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’le ilgili bir iddia vardı... İddiaya göre; Aykut Cengiz Engin, Emniyet ve İstanbul Merkez Komutanlığı’na gönderdiği yazıda diyesiymiş ki; “Benim veya yardımcılarımın onayı olmadan savcıların kararlarını işleme koymayın!”
Böyle bir yazı var mıdır, yok mudur bilmiyorum... Ama, şu ana kadar bir “yalanlama” gelmedi...
Bu haberler üzerine, Engin demiş ki;
“Zaten yazımız basın yayın organlarına sızdırılmış. Orada her şey yazıyor, yorum yapacak bir şey yok... Zaten o yazıda ifade edildiği gibi, başsavcıvekillerimiz o soruşturmada koordinatör olarak görevliler... Hatta soruşturmanın bir bölümüne bizzat katılmak üzere görevli bulunuyorlar. Hal böyle olunca, bir yoruma gerek yok. Ancak bu yazıyı basına sızdıranlar hakkında kanuni gereği yapılacaktır.”
Yani, iddialar doğru...
Bu yazının ne anlama geldiğini bizler “anlamasak” da; bereket “kösele suyu”nun “hoşaf” olmadığını bilenler var ki, “Başsavcı’nın tavrı”na itiraz ediyorlar...
Meselâ, “eski savcı”lar Gültekin Avcı ve Reşat Petek diyorlar ki;
¥ “Başsavcılar, savcıların görev amiri değil; idari, sembolik amiridir!.. Başsavcı senede bir kere sicil verir, iş bölümü yapar. Ya da soruşturmayı başka bir savcıya verebilir. Ama yürüyen bir soruşturmada savcının kararlarına müdahale edemez. Bu, Anayasa’nın 138. maddesine de aykırıdır. Dolayısıyla başsavcılar, böyle bir talimatla soruşturma savcılarının kanunla verilen yetkilerine pranga vuramaz. Hukuksuz bir talimattır. Sadece soruşturmayla ilgili bilgi alabilir.”
¥ “Böyle bir yazının daha önceki operasyonlarda değil de Balyoz operasyonlarında gönderilmesi düşündürücüdür. Öyle anlaşılıyor ki; HSYK’nın gölgesi Başsavcı Engin’in üzerine düşmüş... Zaten HSYK’nın gözü Erzurum’dan sonra İstanbul’daydı.. Bundan sonra da Ankara’da kozmik büro soruşturması olacaktır. Böyle bir talimat, HSYK’nın illegal müdahalesinin tecellisi demektir.”
¥ “İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Engin’in Emniyet ve Merkez Komutanlığı’na gönderdiği yazı, soruşturmaya direkt müdahale anlamına gelir.”
Dedim ya; biz “anlamasak” da, bereket ki bu işlerden anlayanlar var da; artık “kösele suyu”nu “hoşaf” diye içiremiyorlar!..
Hem, içirseler de;
“Tatsız” olduğunu biliyoruz!..
============
Parasız çıkmam abi!
Oktay Ekşi, yine kızacak, yine “fişlediğimizi” iddia edecek ama, inanın ki; ne “fişleme” yaptık, ne de “şişleme!”
Elimize geçen bir haberin “turşusunu kurmak” yerine, anında servise koyduk.
Bugünkü 1. sayfamızda da okuyacağınız gibi, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, galiba bir “davet”te bulunmuş kendisine... TRT ekranlarında “konuk” etmek istemiş!..
Oktay Ekşi da; “ekstra”lara çıkan “assolist” havasında, bir “fiyat tarifesi” göndermiş İbrahim Şahin’e... Açıkçası, “parasız çıkmam abi” deyip, “tarife”sini açıklamış...
Ekşi, mektubunda hangi durumlarda banka hesabına ne kadar para yatırılması gerektiğini yazmış... Buna göre eğer Ekşi; stüdyoya gelerek programa katılırsa KDV’si hariç 1000 TL talep ediyor... Kamerayla çok sorulu mülâkat yapılırsa, KDV’si hariç 500 TL, kamerayla ya da telefonla görüş verirse 250 TL artı KDV tutarında iki işgünü içinde parasını istiyor...
Okuyunca, kendi kendime dedim ki;
“Assolist misin be mübarek?!?”