Peygamberimizin son emaneti
Peygamberlerin mirasının maddi olmayacağı biliniyor. Mirasları manevidir ve bu mirasın içine de bütün manevi değerler girer. Bu anlamda, peygamberlerin ilmi yönüne miras olduklarından dolayı alimler ‘verese-i enbiya’ olarak kabul edilmişlerdir. Peygamberlerin ruhaniyetine ve iç zenginliğine tevarüs ettiklerinden dolayı da arifler de yine varisler tabakasından sayılmışlardır. Bundan dolayı, ‘Allah’a ve resulüne ve ulu’l emr’e itaat’ edin buyruğundaki ulu’l emr, siyasi yöneticiler olmakla birlikte bu vasıf onlarla sınırlı değildir ve kimi müfessirler, ulu’l emre yani emir sahiplerinin arasına ulemayı da katmışlardır. Peygamberimizin mirası olduğu gibi vasiyeti de vardır. Vasiyeti aslında veda hutbesinde dile getirdiği hususlardır. Bu vasiyeti arasında emaneti de vardır. Bu emanet Müslümanların birlik ve beraberlikleridir. Medine’de Ensar ile Muhacirin arasında tesis ettiği kardeşliğin ebedi olarak halkadan halkaya ve nesilden nesle yayılarak ve intikal ederek devam etmesidir. Veda hutbesinde ‘benden sonra birbirinin boynunu vuran münkirler haline gelmeyesiniz’ diye buyurmaktadır. Dolayısıyla onun vasiyeti ve emaneti, ümmetin iki yakasını bir araya getirmektir. Buna ittihad-ı İslam veya İslam birliği diyoruz. Bu birlik elbette ki zamanla aşındı ve zamanda ve mekanda gurbete çıktı ve taşındı ve ahirzamanda bunun endişesini çekenlere yanlış zamanda dünyaya geldiklerinden dolayı gureba/garipler dendi. İslam evrensel bir din olmasına rağmen müntesipleri kendi arasında bile birlik ve beraberliği dokuyamaz hale geldi. Bundan dolayı Brzezinski, Out of Control kitabında siyasi kıblesi olmayan tek blok ve topluluğun Müslümanlar olduğunu beyan etmektedir. Bugün, Müslümanların en bariz vasıflarından birisi birlik ve dirlik içinde olmayışları ve Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bir defasında işaret ettiği gibi otorite boşluğudur. Yüz yıllık hastalıklarımız aynen devam etmektedir. Cehl-ü zaruret, maddi ve manevi hastalıklardır. Akif gibi karakter abidelerinden yoksunluğumuzdur.
¥
Peygamberimiz son vasiyetinde, Müslümanlara birbirlerinin kanını, malını ve ırzını haram etmiştir. Kendisinden sonra, münkirler ve vahşi hayvanlar derekesine düşerek birbirimizin boynunu vuran yaratıklar haline gelmememizi istemiştir. Zulüm ve tefrika küfrün alametleri ve karakterlerinden birisi iken vahdet, tevhid, ittihat ve ittifak imanın rükünleri arasındadır. Halbuki, bugün belki de din adına kendi boynumuzu vuruyor, kendi ırzımızı payimal haline getiriyor ve birbirimizin malını talan ediyoruz. Bugün belki de konulan yanlış teşhislerden birisi, ümmetin krizinin siyasi olduğuna inanılmasıdır. Evet, orada bir kriz var ama bu sadece bir araz ve sonuçtur. Cevheri içeridedir. Kriz daha derinlerdedir, inanç ve fikir ekseniyle alakalıdır. Siyasi kriz ise sadece bunun dışa vurumu ve türevidir. Tavuk mu yumurta mı tartışmasına girecek olursak Cemaleddin Afgani ile Muhammed Abduh’un tıkandığı ve kilitlendiği noktaya avdet ederiz. Yani hangi ıslahın diğerine tekaddüm etmesi ve önüne geçmesi gerektiğine. Bugün İslam dünyası üst yapı ve alt yapı anlamında da maalesef eksik ve yetersizdir. Birliğin önüne geçen yüz yıllık hastalıklarımızı henüz aşamadık, tedavi edemedik. Bu hastalıklar yine aynı hastalıklardır. Birbirimize karşı diklenmek yerine, adaleti iltizam, yardımlaşmayı ikame ve teşvik etmeli ve yekdiğerimize karşı tahammül ve sabır ile donanmış olmalıyız. Tefrikanın ilacı, adalet, yardımlaşma ve tevazudur.
¥
Hazreti Peygamberin son emaneti hem tabanda hem de tavanda birlik ve beraberliktir. Hem tabanda hem de tavanda birliğin harcı da iman ve ahlaktır. Herkes dini kendi meşrebi ve fırkası zaviyesinden gördüğü ve okuduğu müddetçe hayra ulaşmak kabil değildir. Evet, Peygamberimizin bize ümmet olarak bıraktığı en büyük ve en son emanet vahdettir. Lakin vahdet bağlamında yöntemi ve denklemi iyi kurmak gerekir. Yoksa usulsüzlüğümüz vusülsüzlüğümüzü intaç edecektir. Nasreddin Hoca fıkralarından birisi olan kız isteme fıkrası meseleyi çok veciz bir biçimde ortaya koyar. Peygamberimizin emaneti birlik ve beraberliktir. II. Abdulhamid’in emaneti ise Filistin halkıdır ve bu halk Türkiye ve yetkililerinden medet bekliyor. 100 yıllık Tih yolculuğumuzun sonuna varmış olduğumuzu umarız. Filistinli milletvekillerinden Yunus Etsel bu umudu paylaşanlardan.
Birliğimizi sağladığımızda, erdemli medeniyetin sabahına ve kıyılarına ulaşmış olacağız. Fecri sadığımız o noktadan başlayacaktır. Baharımız, vuslat olsun...
Sözü, sözlerin tacıyla bitirelim:
Tu beray-ı vasl kerden amedi
Ni beray-ı fasl kerden amedi...(Mevlana)
Yani: Sen birleştirmeye geldin, ayırmaya değil...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.