Mehmet Akif Düz Yazılar
Bu haftaki eser Beyan Yayınları’ndan. Kitabın adı, merhum Mehmet Akif Ersoy’un düz yazılarından oluşan; “Mehmet Akif Düz Yazılar” adını taşıyor. Eseri hazırlayan ise A. Vahap Akbaş.
İstiklal şairimiz Mehmet Akif’in; “makaleler, tefsirler ve vaazlarından” oluşan eser, Safahat’tan sonraki en kapsamlı çalışma olmuş. Merhum Akif’i sadece şiirle ihata etmenin çok ötesine geçen bu eser, Safahat bulunan her evde mutlaka okunmak üzere yerini almalı.
Kimilerine göre doğru, kimilerine göre yanlış olabilir ama Akif’i Safahat’a sıkıştırdığımızı kabul etmeliyiz. Bilerek mi böyle bir yol izlendi, bilmeyerek mi bir şey diyemem.
Söz konusu eseri görünce; ya “bilinçsizlikle” ya da “Bu kadar yeter” diyen gizli bir el, Akif’i düz yazılarıyla tanımamıza engel olmuş gibi.
Beyan Yayınları, ciddi bir gayretle içinde şiir olmayan bir Akif kitabı hazırlamış. Bu hazırlıkla ilgili şöyle deniliyor: “Akif’in yaşadığı dönemin tarihi ve sosyal şartları, onu şiirlerinin yanı sıra vaazlarıyla, makaleleriyle ve çevirileriyle gayret göstermeye iter.
Hatta o, dersleri, sohbetleri ve mektuplarıyla da aydın sorumluluğunun gereklerini yerine getirmeye çalışır. Açıklar, savunur, tenkit eder, uyanır, yakarır. Amacı; aydınları ve halkı uyarmaktır, kötü gidişi durdurmak, idealist yeni nesillerin yetişmesine zemin hazırlama, böylece geleceği yeniden inşa etmektir.
Akif’in maziye bakışını, çağındaki duruşunu ve gelecek tasavvurunu, bu bakış, duruş ve tasavvurları besleyen fikri, edebi donanımı detaylarıyla kavramanın yolu, şüphesiz onu bütün olarak okumaktan, anlamaktan geçer. Bu nokta-i nazardan bakıldığında, çevirilerinin, vaaz ve hutbelerinin, tefsir parçalarının, yayımlanmış mektuplarının ve bilhassa sohbet yazıları ve makalelerinin de büyük önem taşıdığı su götürmez.”
Gerçek bir aydın olarak Mehmet Akif, yerli düşünceyle toplumun aydınlatılmasından yanadır. Yabancı ve özellikle de batı kaynaklı düşüncelerin bu toplumun aydınlatılmasında bir faydası olmayacağına inanır. Mehmet Akif, başka bazı aydınlar gibi fildişi kuleye çekilip, oradan toplumu seyretmez. Ya da gördüklerini sayıp dökmekle yetinmez. Cemiyetin içindedir ve onun derdi ile dertlenmektedir.
Mesela Osmanlı’yı saran kavmiyetçilik belasına karşı şu tespitleri yapar. Aynı bela bugün Cumhuriyet Türkiye’sinde de devam etmektedir. İşte Akif’in çözümü:
“Arnavutluk, Araplık, Türklük, Kürtlük adına ortaya çıkan kavim ileri gelenlerini bundan altı yedi sene önce bir yere çağırmış, kendilerine demiştik ki:
Milliyetçilik akımı en medeni, en gelişmiş toplumları birbirine düşürür. Bizim gibi birleşik unsurları istisnasız cahil bulunan bir topluluğu ise darmadağın eder. Geliniz bu akımı körüklemeyiniz. Bağlı bulunduğunuz milletlere hizmet etmek istiyorsanız, bunun yolunun başka olması gerekir.”
Akif yerli düşünce sahiplerine seslenirken de şöyle ifade eder ve yine kendi döneminde Osmanlı’yı parçalayan, bugünü göremedi ama aynı hastalığın devam ettiği meseleler hakkında şunları söyler:
“Bu âlemde tam hayır olmadığı gibi tam bir şer de yoktur, derler. Ne olurdu, ırkçılık denilen o lanetli akım, derhal siyasi bir şekil almasaydı yahut mademki aldı, yurtlarıyla, ocaklarıyla, dergileriyle, gazeteleriyle, konferanslarıyla, nutuklarıyla İslami unsurları birbirine düşürürken aynı araçlarla biraz da parçaladığı kitlelerin diline, irfanına hizmet edeydi de bugün o büyük şerrin bari şu kadarcık bir hayrını gördük diyebilseydik.”
Sezai Kakakoç’un ifadesiyle; “Şiirle düşünme” kapısını açan Akif, düz yazılarıyla aynı kapıdan nice yelkenler açmış. Kitabın sayfaları çevrilmeden bu yelkenlere binilmiyor.
Eser hakkında bilgi için Beyan Yayınları: 0212 - 512 76 97
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.