Eşitlikten bağımsızlığa kadın
Evet, geçmişte kadına yönelik haksızlıklar yapıldı. Evet, günümüzde de kadına yönelik ayrımcılık yer yer devam ediyor. Lakin buna mukabil, pozitif ayrımcılıktan başlayan ve benzeri içi boş kavramlarla devam eden kadın ile erkeğin yollarını ayıracak yapısal dönüşüm, zulmün ve mezalimin çaresi midir? Elbette ki hayır. Evet, Siyasetname sahibi efsanevi vezir Nizamül Mülk kadınla istişare edilmeyeceğini ve edilirse de hilafının tercih edilmesi gerektiğini söylemiştir. Lakin bunu söyleyen efsanevi vezir de olsa bu sözleri cehalet ürünüdür ve İslâmiyetin ruhuna zıttır. Zira, Peygamberimiz en kritik anda ve Hudeybiye’de eşlerinden Ümme Seleme’ye danışmış ve onun tavsiyeleri doğrultusunda hareket etmiştir. Dolayısıyla burada doğrusu, Nizamül Mülk’ün tavsiyeleri değil, Peygamberimizin fiili olarak yaptığı yani fiili sünnetidir. Seyyid Alizade ise popüler dini kitaplarımızdan Şira’tül İslâm kitabında kadınların kabından çıkacağı için okutulmaması gerektiğini yazmıştır. Bu, ‘seddi zerai (günahlara giden yolları kapatmak)’ bahsinde maksadı aşmak ve kuralları zorlamaktır. Tecrid-i Sarih sahibi Zebidi ve asırlar sonrasında Ahmet Haznevi gibiler kadınlara karşı ayrım yapıldığını, haklarının yendiğini ve kendilerine düşen mirasın bile gasp edilmesi suretiyle cemiyette haram dairesinin genişletildiğini ve helal dairesinin ise daraltıldığını söylemişlerdir. Gerçek söyledikleri gibidir. Lakin geçmişte yapılanların hepsi yanlış da bugün eşitlik namına veya adı altında yapılanların hepsi doğru mudur? Şimdiki yanlışlık hukuki ve içtimai olmaktan çıkmış ontolojik boyutlar ve zeminler kazanmıştır ve kadının ve erkeğin hayattaki yeriyle alakalıdır. Eşitlik adına yabancılaşma ve ailede parçalanma devri başlamıştır. İnsanlık önce geniş aileye veda etti. Ardından sıra çekirdek ailenin kendisine geldi ve sonunda da aile parçalanmış olarak bağımsız fertlere yani ayrı adacıklara; kadın, erkek ve çocuklara dönüştü.
¥
100 yıl önce moda özgür kadındı ve bunu İslâm aleminde ilk seslendirenlerden birisi Kasım Emin olmuştur. 1920’li yıllar hem Mısır hem de Türkiye’de fiili uygulamasına geçilmiştir. 1950’li yıllardan itibaren yine Türkiye ve Mısır gibi ülkelerde tesettür yeniden neşvü nema bulmaya başlamıştır. Lakin bununla birlikte, kadını ötekileştirme arayışları ve girişimleri sekteye uğramadan devam etmiş ve tantanalı kavramların arkasından kadın kimyasına ve fıtratına yabancılaştırılmıştır. Şimdi ise özgür kadının (tahrir el mer’e) yerini bağımsız kadın almıştır. Bağımsız erkek mümkün mü ki bağımsız kadın mümkün olsun? Bu bağlamda, kadının vücuduna hakim olduğu ve onu istediği gibi kullanabileceği öngörülmektedir. Bu durumda kadın sadece erkekten değil aynı zamanda günahtan da sevaptan da serazat ve azat olmuş olmuyor mu? Dolayısıyla kadının emansipasyonu yani özgürlüğü değerlerden özgürleşmek veya öteki anlamıyla değersizleşmektir. Yaşadığımız ve müşahede ettiğimiz olaylar ve örnekler de bunun ispatıdır. Bu tezin felsefesi bağlamında ‘kadın vücudunun sahibidir ve istediği gibi kullanır’ deniliyor. Elbette ki kullanamaz. Elbette ancak belirli şartlar dahilinde kullanır. Zira vücudu ona ait değil belki emanettir. Eşyayı bile kullanma kılavuzları doğrultusunda kullanırken nasıl olur da vücudumuzu hoyratça kullanabiliriz? Haram yollarda vücudunu tüketemez ve bu noktada sorumluluk sahibidir. Uyuşturucu ve bağımlılık kazandıran maddeler kullanarak vücudunu ve aklını deforme edemez. Dahası, intihar edemez ve onu zina gibi haram yollarda da kullanamaz.
¥
Geçmişin bazı yanlışları günümüzün daha büyük yanlışlarıyla değiştirilmektedir. Bir Yeşilçam emeklisinin dediği gibi, yıllar önce yapılan yanlışlar masum yanlışlar mertebesinde veya derekesinde kalırken günümüzdeki suçlar kesinlikle örgütlü veya sistematik hale gelmiş durumdadır. Hayatın akışı bazı nehir yatakları gibi bağlamından ve doğrultusundan koparıldığı gibi ne yazık ki doğrultusunu ve istikametini gösterecek ve sözü dinlenecek insanlar da giderek azalmaktadır. Popülist eğilimlere rüşvet vere vere sefahatin dibini bulduk. Tamir dönemine girmemiz gerekirken herkes ‘bu devran böyle gelmiş, böyle gider’ diye yese ve pesimizme kapılmış durumda. Bu hal de pasifizmi beraberinde getirmektedir. Velhasıl, günümüzde kadın bahsi, yanlış sarkaçlar arasında gidip geliyor. Günümüzde kadınlar belki daha başarılı ve sorumlu ama eskisine göre daha bencil. Daha az müşfik, daha az sevecen. Şefkatini kaybetmesi aslında fıtratına yabancılaşması anlamına geliyor. Kadınlara mukabil erkeklerde de sorumluluk bilincinin azaldığını gözlüyoruz. İşte kadınların bencilliği ile erkeklerin sorumsuzlukları arasında dünyanın en temel kurumu olan aile çatırdıyor. Elbette bunun çaresi bağımsızlık teraneleri arkasından kadınların bencilliğini artırmak değildir. Dolayısıyla, eşitlik ve bağımsızlık edebiyatı yerine şefkat, sevgi ve sorumluluk ve dayanışma iklimini yeniden yeşertmeli yani düşen ahlaki değerleri yeniden ayağa kaldırmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.