Bir Darfurlu için ‘plastik pet’ ‘altın’dan daha
Kimse Yok mu Derneği Genel Başkanı Mehmet Özkara’nın başkanlığında yeni adıyla Orhaniye, eski adıyla Şengi köyüne vardığımızda her yaştan kadın erkek, büyük bir sevinçle karşıladı. Ellerimize değil, gözlerimize bakıyor ve gülümsüyorlardı.
Orhaniye’ye giderken gıda yardımı götürmüştük, bir de 10 adet büyükbaş hayvan kesilip dağıtılacaktı. Kurbanlar biz gidince kesilecekmiş ama etrafı çalı çırpı ile çevrilmiş küçük bahçeciğin içinde bir hayvanın kesildiğini gördük.
Ellerimizdeki gıda torbalarını dağıtmak üzere dün tarif ettiğim kulübelerde yaşayan insanlara uğrarken, kadınlar tarafından doğranılan etin olduğu bahçeye girdik ve onların da yiyeceklerini bıraktıktan sonra sormadan edemedik, “Hayvan açlıktan mı öldü, hastalıktan mı yoksa başka sebebi mi var” dedik. “Başka sebebi var” dediler.
Meğer bizim geleceğimizi duyan köyün ileri gelenleri, aralarında üç beş kuruş toplayıp, büyükbaş hayvanı olan birinden alıp kesmişler. Ellerinde yok, avuçlarında yok ama taa Türkiye’den geldiğimiz için, bizleri onurlandırmak adına böyle yapmışlar.
Neyse ki Kimse Yok mu Derneği, son derece hazırlıklı gitmiş köye. Daha önceden alınan büyükbaş hayvanlar hemen kesilerek kuru gıdalarla birlikte dağıtıldı. Ayrıca başka müjdeler de verildi. Orhaniye artık yaşanılacak bir yer olacaktı.
Atamız Osmanlı, gittiği her yere medeniyet götüren bir devlettir. İster sınırları dâhilinde, ister dışında olsun, kendisinden yardım istendiğinde veya yardıma muhtaç yerler olduğunda, toplu yaşamın ihtiyacı olan; “sağlık, güvenlik, eğitim, su ve ibadethane”den ibaret beş temel esası kurar, ondan sonra hayatın diğer boyutlarına geçerdi.
Kimse Yok mu Derneği de aynı yolu izleyerek, Orhaniye köyüne -inşaallah daha sonra kasaba olacak-, ilk etapta sağlık ocağı, okul, su, güvenlik merkezi ve cami yapacak. Halkın genel isteği üzerine tozdan topraktan namaz kılamadıkları için hemen cami istekleri yerine getirilmiş ama Osmanlı tarzında yenilenecekmiş.
Yeni adıyla Orhaniye eski adıyla Şengi köyü, Kimse Yok mu’nun sayesinde el emeği göz nuru “emeklerini” yemeye de başlamışlar. Geçen yıl dağıtılan sebze tohumları, meyvesini vermiş ve çöl toprağından çok güzel nimetler elde etmişler. Domatesten bibere kadar yeni yiyeceklerle tanışmışlar. Alın teri ve bilek gücünün tadına varmışlar.
Bundan sonra ise bölgeye ziraat mühendisleri ve ziraat aletleri gönderilecekmiş. Israrla ziraat yapmak istiyorlar, şimdiye kadar bölgeye gelen yardım kuruluşları, yiyecek içecek dağıtmış ve “Siz burada sadece oturun” demişler. İlk defa Kimse Yok mu yiyecek içecek vermiş fakat “Haydi bakalım kendi hesabınıza çalışmaya” diyerek harekete geçirmiş.
Çok mutlu olmuşlar tabii. Şimdi artık ziraat aletleri ve ziraat mühendislerini heyecanla bekliyorlar, çalışmaya çok hevesliler, yağmurla ve suyla hiç ilgilenmezken, yağmurun mevsimi ve suyun nerelerden çıkabileceği ile meşguller.
Aslında aynı heyecan bütün Afrika’yı sarıp sarmalı. Altıyla üstüyle dünyanın en zengin toprakları Afrika’da bulunuyor. Bizim dışımızdaki beyazlar, sömürme adına zerre fırsat vermedikleri ve “Yardım ediyoruz” diye toplama kamplarına mahkûm ettikleri için, maalesef yerlerinden kıpırdayacak hal bırakmamışlar.
Evet, Orhaniye köyünden ayrılma vakti gelmişti, küçük göletlerden getirmeye çalıştıkları suyu; delik deşik tencere, tava, poşet, kova, plastik ibrikle getiriyorlardı. Delineni tamir etme imkânları yoktu. Sağlam bir kapla su getirmek için pet şişeye ihtiyaçları var ve hemen herkesin gözü de ellerimizdeki plastik petlerdeydi.
Bunu fark ettiğimizde dolu boş ne kadar pet su varsa orada bıraktık. O sırada gökten çil çil altın yağsaydı, herhalde bu kadar sevinmezlerdi. Öyle mutlu olmuşlardı ki, dünyanın en kara vicdanlı kişisi bile iki damla da olsa gözyaşı dökerdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.