'Yeni bir toplumsal mutabakat için demok ratikleşme'

'Yeni bir toplumsal mutabakat için demok ratikleşme'

Abant Platformu, Ankara'da bu başlığı tartıştı. Toplantı yeri olarak Ankara'nın seçilmesinin sebebi, mesajın şehir içi servisle hedefe ulaşmasıydı.

Hedef, yani mesajın muhatabı, yaşadığımız sürecin mimarları ve aktörleri idi. Mesaj hedefine ulaştı mı? Zaman gösterecek. Ama mesajın içeriğinin 2010'un Türkiye'si için çok sağlam bir ölçü olduğunu kabul etmek lâzım.

Türkiye kritik bir tarihsel sürecin içinden geçiyor. Bir alt-üst oluş yaşanıyor. Bir dünya yıkılıyor, yerine yepyeni bir dünya kuruluyor. Hepimize görev düşüyor.

Abant Platformu, Türkiye'nin en yüksek standartlı entelektüel markası. Farklı görüş ve kesimleri temsil eden kalibresi yüksek aydınları bir araya getiriyor. Ve demokratik bir müzakere ortamında, masaya konulan sorun enine boyuna inceleniyor. Çatışan görüşler kendini sorguluyor. Farklı olan, farklı olanı dinliyor ve anlıyor. Sonunda ortaya, Türkiye'nin aydın vukûfu ve vicdanının ete kemiğe büründüğü bir tablo çıkıyor.

12-13 Mart'ta yapılan toplantıda "demokratikleşme" sorunu masaya yatırıldı. Birbiriyle alâkalı üç temel süreç, geleceğimizi belirlemeye hazırlanıyor. Birincisi silahlı vesayet düzeninin sona ermesi. Türkiye, artık saygı ile kullanacağımız "normal" deyimi ile ifade edilen bir demokratik ülke haline geliyor. "Demokratik açılım" süreci ile Kürt sorununun kapağı sonuna kadar açıldı. Bu kapak, içindekiler yerli yerine yerleştirilmeden kapanmaz. Alevî açılımı, Alevîler üzerinden siyaset yapan politikacıların direncine rağmen ciddi bir mesafe aldı. Hepsi bir araya geldiği zaman "demokratikleşme" diye bir süreç ortaya çıkıyor; bu süreç ayrı ayrı hepimize sorumluluk yüklüyor.

İki gün boyunca izlediğim Abant Platformu, demokratikleşme konusunda bu sorumluluğu yerine getirdi. Kavramların zengin dünyası, teoriler ve analizler demokratikleşmenin ufkunu açmak için seferber edildi. Düşünce ve hayat, daha doğrusu çözmeye çalıştığımız sorunlar arasında sağlam köprüler atıldı.

Demokratikleşmenin kazasız belasız başarılması, demokrasi ve hukuk arasında sağlam bir sentez oluşturulmasına bağlı. Osman Can'ın ufuk açıcı ve ilham verici konuşması, demokrasiye dayanmayan bir hukukun özgürlük üretmeyeceği önermesine dayanıyordu. Hukuk, demokrasi ile, insanı koruyan ve yücelten bir kuruma dönüşüyor. İdeal bir yargı reformu için bu önerme gerekli çerçeveyi veriyor. Yargı reformu, yargının demokratikleşmesine, böylece özgürlük üreten bir yargı sistemine bağlanmalı.

Eser Karakaş'ın hukuku bir "iktisadî mal" gibi ele alan karşılaştırmaları, yargıçların saklandığı kutsal zırhı aralayıp, arkadakileri görmek için çok etkili bir araç sağlıyor. Yargı sistemimizi, yargıçların kerameti kendilerine saklı ölçülerine göre değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ile değerlendirmek, hepimizin mutabık olacağı bir çerçeve veriyor. AİHM'ye Türkiye'den açılmış 10 bin civarında dava var. Yaklaşık 1.900 dava karara bağlanmış. Bu kararların % 90'ı Türkiye aleyhinde. Bu sayı ve oran, 47 Avrupa Konseyi üyesi ülkenin toplamından fazla. Kısaca yargıçlarımız, insan haklarına riayet etmeyen kararlar veriyorlar. Türkiye'nin ürettiği hukuk, dünya standartlarına uymuyor. O zaman yapılacak tek şey var. Yargı reformu ile Türkiye'nin ürettiği hukuk standartlarını dünya ölçülerine uydurmak.

Demokratikleşme artık bir talebi değil, bir sorumluluğu ifade ediyor. Demokrasinin aksak veya eksik işlemesine dair şikâyet edecek bahanelerimiz kalmadı. Türkiye, demokratikleşiyor. Nasıl bir demokrasinin işlemeye başlayacağına biz karar vereceğiz. Sahip olacağımız sistem bizim eserimiz olacak.

Kavramlarla ve teorilerle hayat arasındaki köprü, yaşadığımız sorunların çözümüyle kuruluyor. Abant Platformu, işte bu köprünün kurulduğu zeminin adı. Demokrasiyi herkesin hakkına ve özgürlüğüne kefil kılmak için hukuka ihtiyacımız var. Hukukun, özgürlük üretmesi için demokrasiye bağlanması gerekiyor. Bu paradoksu çözmek için elimizde Alevî ve Kürt sorunu duruyor. [email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi