Kamyonda bomba, otelde tanık... Artık kanıksadık mı?
Sadece “Vakit Yayın Kurulu”nda değil, bütün gazetelerin “haber değerlendirme toplantıları”nda herhalde aynı şey konuşuluyordur... Haberler okunup da, sıra “sayfa mizanpajı”na geldiğinde, “sayfa sekreteri” arkadaş, hangi konunun “manşet” yapılacağını sorar... Eğer haberler “demece dayalı” ise, arkadaş bol bol “portre” resimleri kullanacaktır... Bu da; “zevksiz ve zor bir iş”tir... Öyle ya; sayfanın her tarafını “portre” ile dolduracaktır!.. O zaman da; “görsel” yönden zayıf bir sayfa çıkacaktır ortaya... İşte bu yüzden, “sayfa sekreteri” arkadaşlar, hiç olmazsa bir tane “olay fotoğrafı” isterler... Ve derler ki; “Varsa olay, sayfa çizmek çok kolay!”
Gerçekten de, bir “olay” varsa, sayfa çizmek çok kolaydır... Koyarsın “olayın fotoğrafı”nı, kurtulursun “portre” fotoğraflarından!..
Eskiden zordu sayfa sekreterliği... Çünkü haberler ya “teleks”le, ya “faks”la ya da “telefon”la geçilir, dolayısıyla “fotoğrafsız” olurdu...
Ama şimdi; “teknoloji” o kadar gelişti ki; “olay yeri”nden anında “fotoğraf” geçilebiliyor!..
“Olay” desen, zaten “mebzul” miktarda...
Şimdilerde, o kadar çok “olay” meydana geliyor, o kadar “fotoğraf” çekiliyor ki; bu defa da sayfa sekreterleri şaşkın; “acaba hangi fotoğrafı kullansam?.”
Sizin anlayacağınız;
“Varsa olay, sayfa çizmek çok kolay” sözü, yavaş yavaş tarihe karışıyor!..
Çünkü, özellikle Türkiye’de;
“Olaysız gün” geçmiyor...
Bütün mesele;
Hangisini “manşet” yapacaksın?..
Düşünebiliyor musunuz;
Eskiden “olay” ararken, bugün “olaylar arasında tercih” yapma durumuna geldik...
Sahi “hangisini” manşet yapalım;
“Bomba yüklü kamyonları” mı,
“Gizli tanıklara rüşvet” iddiasını mı?..
ORDU ÇAĞDAŞ, TAŞIMA İLKEL!
Herhalde söylemeye gerek yok... Geçen hafta, bütün Türkiye’nin ve elbette Vakit’in gündeminde bu “iki olay” vardı... Vakit, bir yandan “TSK’nın kiraladığı sivil kamyonlarla taşınan bombalar” olayını manşetlerine taşırken, bir yandan da “CHP’nin çanta pişkinliği”ni gözler önüne serdi.
Tabiî, “fotoğrafları” ile!..
Mesela, 06 BJ 9915 plâkalı kamyonun fotoğrafı, bir “ibret fotoğrafı” gibi yer aldı sayfamızda...
Önce “Ankara’da bomba muamması” dedik, ertesi gün “TSK’ya bomba sorular” yöneltip, hemen herkesin kafasındaki soruları sıraladık... Tabiî, bu soruları sadece Vakit değil, birçok gazete sordu... İşte o sorulardan bazıları:
¥ Bine yakın el bombası böyle “bir şoför, bir astsubay başçavuş ve bir onbaşı” eşliğinde mi taşınır?.. Hani bunun muvazzaf subayı, hani bunun ön ve arkadaki refakatçi araçları?
¥ Sıradan nakliyatçı bile Bursa’dan yüklediği malı İstanbul’a getirirken sürüyle güvenlik tedbiri almak zorundayken, el bombası gibi tehlikeli bir maddeyi taşımanın bir mevzuatı yok mu?
¥ Vatandaş, vergiler aracılığıyla orduya küfeyle para veriyor. Her istediklerini alıyorlar. Kamyonları da bol, makam arabaları da... Ama el bombalarının sevkıyatı, niye kiralanmış sivil kamyonlarla yapılıyor?..
¥ Kamyondaki “taarruz tipi” el bombaları acaba bazı başka el bombalarıyla akraba olabilir mi? Merak ediyoruz çünkü Ergenekon soruşturması Ümraniye’de bulunan el bombalarıyla başlamıştı...
¥ El bombaları Ankara’dan, faraza Ermenistan sınırına doğru taşınsa, “sivil araç ve sivil kıyafetli personelle kamuflaj yaptık” denebilir. Peki, Muğla’dan Ankara’ya getirdiğin el bombalarına ne diye kamuflaj uyguluyorsun? Hem “rutin işlem” diyorsun, hem de bunu “rutin dışı bir şekilde” yapıyorsun.
¥ Bombaların sivil kamyonlarla taşındığı bir ihbar üzerine ortaya çıktı... O muhbir, her kimse, belli ki vatansever birisi... İhbarı Emniyet’e değil de, Allah korusun PKK’ya veya silâh kaçakçılarına yapsaydı, onlar da operasyon düzenleyip kamyonlara el koysaydı, bunu kim, nasıl izah edecekti?..
¥ Bu kamyonlardan biri, Ankara’nın göbeğinde kırmızı ışıkta dursa, tam o anda bir başka kamyon ona çarpsa ve Allah korusun bir patlama olsa, birçok insan hayatını kaybetse, bunun hesabını kim ve nasıl verirdi?.. “Çağdaş” olduğunu söyleyen bir orduya, böyle bir “ilkellik” yakışıyor mu?
CHP’Lİ ERSİN’İN ÇANTA PİŞKİNLİĞİ
İşte bu ve benzeri soruları sorduk geçen hafta... Ne yazık ki; hiçbirine cevap alamadık... TSK’dan “tek cümlelik bir açıklama” bile yapılmadı...
Bu suskunluk, acaba “ikrar”dan mıydı?..
“Vergisini veren vatandaşlar” olarak, vergilerimizin nerelerde harcandığını elbette sormaya devam edeceğiz... Ama, “hesap sorulması” gereken bir olay daha cereyan etti geçen hafta...
CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, tam da Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in gözaltına alınıp tutuklandığı günlerde Erzincan’a gittiği, orada, bir “otel lobisi”nde “gizli tanık”larla “gizli görüşmeler” yaptığı ortaya çıkmıştı ki; daha sonraki günlerde bu görüşmenin “görüntü”leri de yansıdı “internet siteleri”ne!..
Görüntülere göre, Ahmet Ersin; bir “siyah çanta” ile gelmişti... Sonra; “içinde 80 milyar lira bulunduğu” iddia edilen o çantayı her nasıl oluyorsa “unutmuş” ve yine her nasıl oluyorsa, “unutulan(!) çanta”, görüşmeye katılan pastane sahibi Erdal Erdoğan tarafından alınıp, götürülmüştü!..
“Görüşmenin ortaya çıkmasından” sonra, “Munzur’un gizli tanık olduğunu bilmiyordum” şeklinde “komik bir açıklama” yapan Ahmet Ersin, bu görüşmenin “görüntü”leri yayınlanıp, “siyah çanta”nın gündeme gelmesiyle de; işi “pişkinliğe” vurup; Ankara Haber Müdürümüz Yener Dönmez’e; “Çantada pijama ve tıraş takımım vardı” şeklinde bir savunma yapmıştı!..
Vakit, bu savunmayı “CHP’de çanta pişkinliği” başlığıyla verdi... Bundan sonradır ki; yazarlar sormaya başladı: “Unutulan (!) çantadaki pijamaları, şimdi Erdal Erdoğan mı giyiyor?!?”
Bu “savunma”ya hiç kimse inanmadı tabiî...
Öyle ya; Fırat isimli diğer gizli tanık, verdiği ifadede şöyle diyordu: “İfadelerimizi değiştirmemiz için bize rüşvet teklif edildi... İçinde 80 bin TL bulunan siyah çanta, bize, Erdal Erdoğan tarafından getirildi!”
Geçen hafta, işte bu “olayı” tartıştık... “Gizli tanıklarla gizli görüşme”yi, içinde “80 milyar lira” mı, yoksa “pijama” mı bulunduğu bilinemeyen “siyah çanta”yı ve “gizli tanıkların ifadeleri”ni!..
Neresinden bakılırsa bakılsın, bu olay, resmen ve alenen “yargıya müdahale”ydi... Ama, ne hikmettir bilinmez; sık sık, “tarafsız ve bağımsız yargıya müdahale”den şikâyet eden “yüksek yargı üyeleri”miz, yani Yargıtay’ımız, Danıştay’ımız ve HSYK’mız, bu konuda kılını bile kıpırdatmadı!.. Ne “demeç” verdiler, ne de “gövde gösterisi” yaptılar!..
AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ’ın sorduğu gibi; “CHP’lilerin, yüksek yargı nezdinde bir dokunulmazlığı mı var”dı acaba?!?..
Öyle ya;
Ne hesap soran vardı, ne hesap veren!..
CHP sözkonusu olunca; ne “tarafsızlık” geliyordu akıllarına, ne de “bağımsızlık!”
Sanki, “CHP’nin yargı şubesi” gibiydiler!..
KIBRIS VE KUDÜS’TEN HABERLER
Bu iki olay; “Türkiye’nin gündemi”ne bomba gibi düştü... Çok tartışıldı... Tartışılmaya devam edecek... Ama, bunların dışında, bir de “Vakit’in özel gündemi” vardı... Evet, “Vakit’in misyonu”ndan kaynaklanan özel gündemi!..
“Nerede bir Müslüman varsa, Vakit orada” şiarıyla hareket eden Vakit, geçen hafta Kıbrıs ve Kudüs’ten verdiği haberlerle, dikkatleri “Müslümanlar” üzerine çekmeye çalıştı.
Ankara Temsilcimiz Serdar Arseven, Kıbrıs’ın manevî dinamiklerinden Şeyh Nazım Kıbrısî ile başlattığı röportaj dizisini, KKTC Din İşleri eski Başkanı Ahmet Yönlüer ve Millî Görüş Lideri Necmettin Erbakan’la sürdürdü...
Kıbrıs’ta ortaya çıkan tablo şuydu: Kıbrıs’ta gençlik, “manevî çöküntü” içindeydi... “Laikçiler”in yaptığı zulmü, İngiliz bile yapmamıştı... Kıbrıs’ta bir an önce İmam Hatip Lisesi açılmalıydı... Erbakan buna teşebbüs etmiş ama “Demirel-Denktaş-Feyzioğlu üçlüsü ile mason locaları” bu girişimi engellemişti...
Serdar Arseven’i, bu röportaj serisinden dolayı kutluyoruz... Ve tabiî, “Siyonist İsrail”in Kudüs’teki “yıkım projesi”ni, belgeleri ve “kroki”leri ile ortaya koyan muhabirimiz Mustafa Özgür’ü de kutluyoruz...
Hayır, Elazığ’ı unutmadık... 6 şiddetinde “deprem”le sarsılan Elazığ’ın Kovancılar ilçesi ve 10 köyünde hayatlarını kaybeden 41 vatandaşımıza Cenab-ı Allah’tan af ve mağfiret, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifa diliyoruz... Allah, bu acıyı ve yıkımı hiç kimseye yaşatmasın...
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...