Maksat üsttekileri kurtarmak... Altta kalanın canı çıksın!
Gündem yoğun... Haberler, “sağanak yağmur” gibi yağıyor... Gerek “haber merkezlerimiz”den, gerek “ajans”lardan gelen haberleri kullanacak yer bulamıyoruz... Hani, aşırı yağmurdan, mazgallar tıkanır, “sel” basar ya; haberler de “sel” gibi geliyor... Sayfalar, ağzına kadar dolu... Yeni gelen haberleri koyacak yer yok... İster istemez; “haber, haberi yer” kuralını işletip özellikle “özel haber”leri bir başka güne erteliyoruz... Yoksa, hem “gündem”den kopacak, hem de “haber atlamış” olacağız.. Hem “gündeme esir olmamayı” ve hem de “gündemden kopmamayı” esas aldığımız için, mecburen ve mecburiyetten, bazı haberleri “küçük” görüyoruz... İşimiz zor... Hangi haberi öne çıkarıp, hangi haberi geri plâna atacağız?.. Meselâ, bir “Anayasa değişikliği paketi” var... Pakette “taş atan çocuklar”la ilgili düzenleme var... “Yargı’yı demokratikleştirme” var, “darbecilerden de hesap sorulması” var... Herkesin dikkati, bu paket üzerinde... O halde, bunu “öne çıkarmak” gerekir... Öyle yapıyoruz... Ama öte yanda “terör devleti İsrail’in küstahlıkları” var... “Bütün dünya ile kavgalı” İsrail’i gözardı edemeyiz... Çünkü İsrail, “tahammül sınırları”nı aşan işler yapıyor!..
Tabiî, “Ergenekon duruşmaları” da es geçilecek gibi değil... Meselâ, Albay Levent Göktaş’la ilgili iddialar... İddialara göre; Levent Göktaş’ın emrindeki tim, “Hizbullah kılığı”na girerek “Gaffar Okkan Suikastı”nı gerçekleştirmiş!..
Bunlar, insanın kanını donduracak iddialar!.. Gaffar Okkan’ın katilleri, gerçekten de “Levent Göktaş’ın timi” mi?.. Dehşet bir iddia!.. Eğer doğru ise, üzerinde derin derin düşünmek gerekir...
Öyle ya; “Emniyet Müdürü’nü bile öldüren” bir zihniyet, herkesi öldürebilir!..
Derken, “9 ilde operasyon” haberleri geliyor...
30 kişi gözaltına alınmış!..
Bunlar kimler ve suçları ne, araştırıyoruz!..
İLHAN CİHANER’E UYARI FAKSI!
Ya, şu;
“Yargıtay’dan çekilen faks” meselesine ne demeli?
Düşünebiliyor musunuz;
31 Aralık 2009 tarihinde, saat 14.03’te, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’e bir faks çekiliyor!..
Bu faks nereden mi çekiliyor?..
“Yargıtay Başsavcılığı”ndan!..
Peki, ne var faksta?..
“İlhan Cihaner’e uyarı” var!..
Daha doğrusu;
İstanbul 11. Ceza Mahkemesi’nin, “50 hakim ve savcı” hakkında aldığı “dinleme” kararını İlhan Cihaner’e fakslayıp, bir anlamda;
“Savcı Bey, lütfen dikkatli olun!.. Bakın, dinleniyorsunuz!.. İleri-geri sözler sarfedip de başınızı derde sokmayın!.. Telefonda konuşurken geyik muhabbeti yapın ki, açık vermeyin!”
Uyarısı yapmışlar!..
Kim yapmış bu uyarıyı?..
“0312 425 99 ..” nolu faksı kim kullanmışsa!..
O faks nerede?.. Yani, hangi katta?..
Yargıtay’ın Siyasi Partiler Bürosu’nun bulunduğu katta imiş!..
Kimler kullanıyor bu telefonu?..
Meşhuuur savcı ve eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu mu, yoksa Yargıtay Başsavcısı A.Yalçınkaya mı?..
Çünkü, her ikisi de o katta!..
İlhan Cihaner’i, “dikkatli konuşması” için uyaran kim?.. Eminağaoğlu veya Yalçınkaya mı, yoksa “bir başkası” mı?..
Her kim ise, olay “büyük bir rezalet”tir, büyük bir “kepazelik”tir!..
ORADA BİR KÖSTEBEK Mİ VAR?
Düşünebiliyor musunuz;
Farz-ı muhal; polis, bir “mafya üyesi”ne veya “uyuşturucu çetesi”ne “baskın” yapıp “suçüstü” yakalayacak!.. Ellerinde “telefon” var, “adres” var!..
“Operasyon” ha başladı, ha başlayacak!..
Aaa, o da ne?..
Bir polis, çaktırmadan yan odaya geçiyor ve oradan “telefon” açıyor “mafya üyesi”ne;
“Dikkat!.. Sana geliyorlar!.. Bulunduğun adresi derhal terket, ortalıktan toz ol!”
Adam, anında toz oluyor tabiî!..
Hem de, “toz”larını da alıp, toz oluyor!..
Ya sonra?..
“Baskın”dan sonuç alınamıyor tabiî!..
Elleri boş, geri dönüyorlar!..
Söyleyin Allah aşkına;
“Yargıtay’dan çekilen faks” olayının, böyle bir olaydan ne farkı var?..
Mafya örgütüne veya uyuşturucu çetesine “telefon” açan polisin yaptığı nasıl bir “köstebeklik” ise, İlhan Cihaner’e “faks” çekip onu uyaran, daha doğrusu “uyandıran” kişinin yaptığı da bir “köstebeklik”tir!..
Hadi, “köstebeklik” ithamı ağır kaçtı diyelim, peki bu eylemin adı “yargıya müdahale” değil midir?..
Düşünebiliyor musunuz;
“Bağımsız”lıktan “tarafsız”lıktan dem vuran yargı mensuplarının bizzat kendileri, yargıya müdahale” ediyor!..
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “telefon dinleme” kararını İlhan Cihaner’e fakslamak, “dikkat, dinleniyorsun” uyarısında bulunmak, bir “ispiyonculuk” değil midir?..
Bunu, alelade bir “muhbir” veya “köstebek” yapabilir!.. Ama bu “ispiyonculuğun” Yargıtay binasından yapılması, son derece düşündürücüdür!..
Kim çekti bu faksı?..
Neden çekti?..
“Tavşana kaç, tazıya tut” taktiğini uygulayan kim veya kimlerdir?..
Bir “suç” değil midir bu?..
“Suça yardım ve yataklık” değil midir?..
Şu hâle bakın; ne günlere kaldık?..
Nerede kaldı, “soruşturmanın gizliliği” ilkesi?..
Bu fakstan sonra, İlhan Cihaner, mesajı alıp “aleyhindeki delilleri yok etmiş” midir acaba?..
HERKES KENDİ ADAMINI KORURSA!
Eğer bu tür “uyarı”larla, bu tür “yönlendirme”lerle herkes “kendi adamına” sahip çıkar, onu “kurtarmaya” çalışırsa, ne olur bu ülkenin hali?..
Ne olur, bu “adalet”in hali?..
Gördünüz, duydunuz, biliyorsunuz;
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ da, geçenlerde 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk’e sahip çıkıp, “Arkasındayız” demişti!..
Hatta, dahasını da yapmıştı...
“Kendisiyle görüştük... Bu olaylarla hiç ilgisinin olmadığını söyledi” demişti!..
Bununla da yetinmeyip; yanında bulunan Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Işık Koşaner’e sormuştu;
“Hiçbir tereddüt var mı?”
O da cevap vermişti:
“Hayır yok!”
Peki, bu tavır “yargıya müdahale” değil midir?..
Bir Genelkurmay Başkanı’nın işi midir, henüz “yargı önüne çıkmamış” bir “sanık” hakkında “hüküm” vermek?..
“Ceza mahkemeleri” dururken, “generaller mahkemesi” mi kurulmuştur ki; sanığın beyanını esas alıp, anında “beraat” ettiriyorlar?..
Başbuğ, “mahkeme başkanı”, Koşaner “savcı” olacaksa, “mahkeme”lere ve “yargıç”lara ne gerek var?.. Hatta, “hukuk fakülteleri”ne, “hukuk” ve “kanun”lara ne gerek var?..
Öyle ya; Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, yanındaki Işık Koşaner’e soracak;
“Hiçbir tereddüt var mı?”
Koşaner cevap verecek;
“Hayır yok!”
O halde;
“Gereği düşünülmüştür!..
Sanığın beraatine!..”
Söyleyin Allah aşkına;
Böyle bir “generaller mahkemesi” varken, üstelik “şipşak kararlar” verirken, “sorgu”ya ne gerek var, “duruşma”ya ne gerek var?..
Görüş “sanık”la, ver “kararı”nı:
“Beraatine!!!”
KURUMLAR, İŞTE BÖYLE YIPRANIYOR!
Şu hâle bakın;
Genelkurmay da, Yargıtay da “kendi adamlarını kurtarma”nın derdinde!..
Eee, herkes “kendi adamını” kurtaracaksa, “Sarı çizmeli Memet Ağa”larla kim ilgilenecek, onlara kim sahip çıkacak, onları kim kurtaracak!..
Nasıl olsa “üsttekiler” kurtuluyor ya;
“Altta kalan”ın canı çıksın!..
Mı acaba?..
Bu mu hukuk, bu mu adalet?..
Hem bu “iş”leri yapacaksın, hem de “asimetrik psikolojik harekât” düzenlenip, “yıpratılmaya” çalışıldığından şikâyet edeceksin!..
Hem bu “iş”leri yapacaksın, hem de “bağımsız yargıya müdahale”den yakınacaksın!..
Yapmayın Allah aşkına;
Kendi kendinizi “yıpratan” sizsiniz!..
“Yargıya müdahale” eden kendinizsiniz!..
Ama, “müşteki” de sizsiniz!..
Niye “şikâyet” ediyorsunuz ki;
Kurmuşsunuz işte “mahkeme”yi!..
“Avukat” siz!..
“Yargıç” siz!..
“Savcı” siz!..
Kararı veren, yine siz:
“Beraatine!”
Olan; bu ülkeye, bu millete oluyor!..
Ama, umurunuzda mı;
“Altta kalanın canı çıksın!”
=================
Ekranda bir devrimbaz!
Özellikle “kartel televizyonları”nın ekranlarını, toplumu “evrim”leştirmeye çalışan “Devrim”ciler, işgal etmiş durumda!.. “Çiş”lerine hükmedemeyen “prostatlı” adamlar, kalkmış “millete hükmetmeye” çalışıyor!..
İşte o programlara katılan birisi; “İHL öğrencileri”nden söz edip; “Bırakın, kızlar bu okullara gitsinler... Hiç olmazsa, dinlerini öğrenirler” deyince; bir başkası, “Ayol, hiç olur mu” demiş; “Bunlar, ideolojik kafa yapısıyla yetişiyor!.. İHL’lerde okuyacaklarına hiç okumasınlar daha iyi!”
Hemen, “Prostatlı zat” girmiş söze... “Siz” demiş; “İHL’ye giden kızları niye dilinize doluyorsunuz ki?.. Asıl suçlu, bu kalın kafalı millettir ki, çocuklarını oralara gönderiyor!”
Bu “Devrim”ci vatandaşın; sadece “altı” değil, “beyni de sulanmış” olmalı ki; İHL’de okuyan öğrencilerin; “dini dersler”in yanı sıra, “fizik, kimya, biyoloji” okuduğundan haberi bile yok!..
Hadi, “yaşlılığına” verelim diyeceğim ama, millete “kalın kafalı” deyince, merak ettim, kendisi “ince kafalı” mı acaba?.. Kimbilir, belki de; “nato mermer, nato kafa”dır!..
Yine de “Hakkını” yemeyelim... “Solduyulu” bu “Devrim”ciler olmasaydı, milletin “sağduyulu” olduğunu nereden bilecektik?.. Millet, “iş”ini iyi biliyor!.. Tabiî, “çiş”ini tutamayanları da!..