Nevruz ateşi
Nevruz günü, güneşin ışıkları ekvatora dik açı ile geliyor. Bu durum gün ışığının kuzey ve güney yarımküreye eşit olarak paylaştırılması demek. Gündüz ve gece her iki yarım kürede eşitleniyor.
Bu eşitlemeye ekinoks adı veriliyor. Kuzey yarım kürede günler uzamaya, güneyde ise kısalmaya devam ediyor. Demek ki Nevruz kuzeyin baharını, yani yeni yılını başlatıyor. Gecenin gündüzle, aydınlığı karanlıkla savaşta galip gelmeye başladığı an, işte bu an. Kadim zamanlardan beri bayram olarak kutlanması bu yüzden.
Bu bayram uzun kış günlerinin, yani zorlukların, sıkıntıların sonunu, baharın yani bolluğun, bereketin ve umutların başlangıcını sembolize ediyor. Kuzey yarım kürenin doğusunda yaşayan halkların bu ortak bayramını, güçlü bir gelenek halinde yaşatanların başında Kürtler geliyordu. Devletimiz bu bayramı millileştirdi. Nevruz, ortak bir bayrama dönüştürüldü. Galiba resmî ideolojinin barışa hizmet eden isabetli adımlarından biri bu oldu. Temennimiz, bu Nevruz'un ülkemize huzur ve barış getirmesi. Herkesin canından, malından ve onurundan emin olarak işine gücüne bakması. Sevdikleri ile birlikte barış içinde mutluluğu araması.
İki Nevruz arası olup bitenler umudumuzu artırıyor. 2009 yılında Kürt sorununun çözümüne yoğunlaşacağımızı düşünmüştük. Demokratik açılım başladı, ama yeteri kadar tartışılamadı, olgunlaştırılamadı. Çünkü Kürt sorunu, devlet içindeki çeteleşme sorununun gölgesinde kaldı. Türkiye bütün dikkatini, enerjisini bu çeteleşmeleri tasfiye etmeye teksif etti. Elbette doğru yaptı. Devlet içinde iktidar peşinde koşan çetelerden kurtulmadan Kürt sorununu çözemeyiz. 2005, yani bundan tam beş yıl önceki Nevruz, önceliğin neden çetelerin tasfiyesine verilmesi gerektiğinin de delili.
2005 yılının Nevruz'unda Mersin'de çok basit bir provokasyon yapıldı. Daha sonra Ergenekon iddianamesine giren bu olayda, iki "görevli" üç çocuğa Türk bayrağı yaktırıp, yerlerde çiğnetiyor. Olay kameraya alınıyor ve akşam haberlerine servis ediliyor. Hatırlayalım: Bütün Türkiye ayağa kalktı. Bayrağı kapan sokağa fırladı. İller birbiriyle kalabalık toplama yarışına girdi. İnanılmaz bir bayrak fetişizmi başladı. Metrelerce uzayan bayraklar yapıldı. Türkiye sonunda bir kıvılcımla patlamaya hazır bir Türk-Kürt çatışmasının eşiğine getirildi. MHP lideri Devlet Bahçeli devreye girip ortalığı sakinleştirmeseydi, böyle bir çatışma çıkabilirdi. Bugün gözetilen amacın, Balyoz planında detaylı olarak yansıtıldığı gibi toplumu kaosa sürüklemek ve böylece askerî darbe zemini oluşturmak olduğunu hepimiz biliyoruz.
Demek ki silahlı vesayet sorunu, Kürt sorunundan önce geliyor. Silahlı vesayetin çılgın planlarının gölgesinde bu kadar hassas bir sorun çözülebilir miydi? Tersinden bakıp, silahlı vesayetin tasfiyesinden sonra Kürt sorununun birçok alt başlığının kendiliğinden çözüldüğünü fark etmek lâzım. Devletin elindeki silahın hukuk dışı kullanımının ortadan kalkması, öncelikle Kürtler için can güvenliği anlamına gelmiyor mu?
"Demokratik açılım" Türkiye'nin en ciddi projelerinden biri. Bu projeye her şeyden önce devletin önayak olduğu "birlikte yaşama iradesi" olarak bakmak lâzım. Ortak akıl ve sağduyu bu sorunun üstesinden gelmek için yeterli. Türkiye'de bütün vatandaşları içine alan bir güven ortamının oluşması durumunda, hiç kimsenin şikâyet edeceği bir sorun kalmaz. Kürt sorunu özünde bir Kürtçe sorunu. Hükümet eliyle devlet önayak olunca, toplumda anadile saygının yerleştiğini, farklılıklara saygılı bir kültürün hızla güç kazandığını gözden kaçırmayalım. Demokratik açılımın ana gayesi, toplumu bir arada tutmak, kamplaşmaları, kutuplaşmaları önlemek.
Nevruz da öyle... Baharı karşılamanın coşkusunu birlikte yaşamak. Umut dolu bir geleceği paylaşmak. Aydınlığın karanlığa karşı kazandığı zaferi kutlamak.
Yeni yıl hepimize barış getirsin.
[email protected]