Anayasa bazen anayasa değildir
Gençlik yıllarımda, kavgada kullanılan sopalara "anayasa" denirdi. Toplu kavgaya giderken dağıtılan, marangoz elinden çıkma kısa yuvarlak sopalara sağda ve bazı sol örgütlerde "anayasa" adı verildiğini, 80 öncesini yaşayanlar hatırlayacaktır.
2000 krizini başlatan anayasa kitapçığı da galiba gerçek bir anayasa değildi. O tarihte Cumhurbaşkanı Sezer, anayasa kitapçığı yerine çay fincanını da masaya vurabilir veya elindeki kalemi Bülent Ecevit'e doğru fırlatabilirdi. Tıpkı bugün iktidar partisi ile muhalefet arasındaki kutuplaşmanın gerçekte anayasa konusunda bir ihtilafa dayanmaması gibi.
MHP ve CHP, AK Parti hükümetine, "anayasa değiştirme iktidarını ve onurunu" yedirmek istemiyor. MHP'nin "seçim sonrasına kalsın" rezervi ile CHP'nin "AK Parti mutfağında pişti" itirazı, anayasanın esaslarına müteallik bir tavır değil. "Anayasa değişmesin" demek, 1982 Anayasası'na sahip çıkmak anlamına geliyor. İtirazların esasa değil, usule dair olması da bu yüzden.
Gerçekte AK Parti'nin hazırladığı paket özünde kritik bir tek maddeye dayanıyor. Anayasa'nın 145. maddesinin değişmesi, Türkiye'de her şeyin değişmesi demek. Bu madde değişirse asker anayasa zoruyla asli işlerine dönecek. Darbeye teşebbüs edenler eninde sonunda ipliklerinin pazara çıkacağını bilecek. Bu maddenin değişmesi başta asker olmak üzere, demokrasi dışında hayallere kapılanların, devlet içi dengelere yaslanarak çıkar sağlayanların sonu demek. Anayasa Mahkemesi, askere sivil yargı yolunu açan kanunu, CHP'nin başvurusu üzerine bu maddeyi gerekçe göstererek iptal etmişti. Anayasa değişirse ne yapacak?
Anayasa bazen anayasa değil. Eğer başınızı ağrıtan, yanlış ve çarpık giden bir sistem sorununuz varsa, çözüm yeriniz anayasa. Koca ordunun başındaki Genelkurmay Başkanı'nın, bir terör davası sanığı orgeneral için "arkasındayız" diyerek mahkemeler üzerinde baskı kurması, hepimizin temel hak ve özgürlüklerini ilgilendirmiyor mu? Bir ordu komutanının terör sanığı olduğu; ama yargılanamadığı bir ülkede hangi anayasadan bahsediyorsunuz?
Devlet içindeki iktidar sandıktan çıkan hükümet ile "devlet kurumları" tabir edilen askerler ve yargı arasında paylaşılıyor. Yüksek yargı oligarşisi, bu iktidar paylaşımının en güçlü ayağını oluşturuyor. Bu oligarşi hukuku işletmiyor, iktidarı kullanıyor. Başsavcı kapatma davasını, iktidarı hizaya çekmek için açıyor veya açmakla tehdit ediyor. Anayasa Mahkemesi verdiği kararı, yürütme-yasama ikilisine vesayet kurmak için veriyor. Peki hukuk? HSYK'nın verdiği kritik kararlar yargıç teminatını zedelediğine göre, tarafsız yargıdan ve adil yargılamadan söz etmek mümkün mü?
Devlet içinde hukuku oyuncağa çeviren bu iktidar denklemi ortadan kalkar, yargı tamamıyla bağımsız ve tarafsız olarak kendi işine bakarsa, asker elindeki silahla yönetme hakkına yargı oligarşisinden destek bulamadığı için sahneden çekilirse, sistem sorunumuz, yani anayasa tartışmamız da olmayacak.
MHP ve CHP anayasa tartışmasına parti rekabeti gözlüğüyle bakıyor. Bu partileri ikna etmek zor; ama bu partilere oy veren seçmeni ikna etmek kolay. Çünkü bu anayasa değişikliğine hepimizin ihtiyacı var. Devlet içindeki, özellikle TSK bünyesindeki suç örgütleriyle baş edebilmek için Anayasa'nın 145. maddesinin değişmesi lâzım. Siyasal sistem tartışmalarından kurtulmak ve halkın egemenliğini hakim kılmak için paketteki diğer değişiklikler de elzem. Başsavcının aklına estiğinde kapatma davası açamaması, HSYK'nın görülmekte olan terör davalarına sanıklar lehinde müdahalede bulunamaması için objektif kriterlere ihtiyaç var. Kimin ihtiyacı var? Canından emin olmak isteyen herkesin. CHP'nin ve MHP'nin seçmenleri de dahil herkesin...
AK Parti'nin anayasa değişikliği teşebbüsü, Türkiye için bir ihtiyaç. Ya değişikliğe direnenler? Anayasa, anayasadan ibaret değil. Bir anayasa tartışması değil, bir iktidar savaşı sürüyor.
Kim kazanır? Elbette haklı olan; güçlü olan değil. Niye? Çünkü kararı halk verecek.