CHP’nin yatağı, MHP için “ölüm döşeği”dir!
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, daha birkaç gün önce, kürsüye çıkmış bangır bangır bağırıyordu...
Boyun damarları “ha patladı, ha patlayacak” derecede şişmiş, gözleri yuvalarından fırlayacak derecede “belermiş”, son derece öfkeli, son derece agresif ve son derece düşmanlık hisleriyle dolu bir şekilde; “Meydan meydan dolaşacağım” diyordu, “Meydan meydan dolaşacak ve vatandaşlardan bu anayasa değişikliğine hayır demelerini isteyeceğim!”
Hakkıdır!.. Her muhalefet lideri gibi; Devlet Bahçeli’nin de meydanlara çıkma, avazı çıktığı kadar bağırma ve “iktidarın girişimleri”ne karşı çıkma, vatandaşları da bu doğrultuda oy kullanmaya çağırma hakkı vardır... Ancak, asıl merak edilen konu şu: Devlet Bahçeli, meydanlara çıktığında, “anayasa değişikliği”ne “hayır” deme gerekçesini nasıl açıklayacaktır!..
Öyle ya; herkes, niye “evet” veya niye “hayır” dediğinin gerekçesini açıklamalı ki, “tasvip” görsün...
Aksi halde; hiç kimse; “kara gözünün, kara kaşının hatırı” için gelmez peşinden!..
Evet, ne diyecektir Devlet Bahçeli?..
“Yaşasın 12 Eylül Anayasası” mı diyecektir?..
Yoksa;
“12 Eylül Anayasası yaşasın” mı diyecektir?..
BU ANAYASA ÜLKÜCÜ KANIYLA YAZILDI!
Öyle ya;
Türkiye’de “ilk” defa “sivil irade” tarafından bir “anayasa değişikliği” yapılıyor... Bunun da amacı; “darbe anayasası”na son vermek, başta “12 Eylül cuntacıları” olmak üzere, “darbeci”leri yargılamak!..
Çünkü 12 Eylül Anayasası;
“Oluk oluk akan kanlar” üzerine oturdu!..
Çünkü 12 Eylül Anayasası;
Sırf “darbe ortamı”nı hazırlamak ve “şartların olgunlaşması”nı temin etmek için, “bu ülke gençliğini birbirine kırdırtan” zihniyet tarafından hazırlatıldı!..
Ki, hayatlarının baharında “fidan gibi devrilen” o gençler arasında “ülkücüler” de vardır..
Kimi devrilip kara toprağa düşmüş, kimi “işkence”lere maruz kalmış, kimi de “demir parmaklıklar” ardında çürümeye terkedilmiştir!..
Hâlâ da “zindanda” olanlar vardır!..
Peki, Devlet Bahçeli;
Bu “işkence, kan, gözyaşı ve zindan”lar üzerine oturtulan bir “anayasa”yı mı savunacaktır meydanlarda?..
“Yeni Anayasa’ya hayır” derken, “Evren ve cuntacı arkadaşları”nın hazırlatıp, “dipçik zoruyla” onaylattığı anayasayı mı savunacaktır!..
Hadi CHP, “milletten kopuk”tur, peki MHP de milletten bu kadar kopmuş mudur ki, “CHP’nin dümen suyunda” hareket ediyor?..
MHP ve Bahçeli bilmez mi ki;
“Bir Sabih Kanadoğlu icadı” olan “367 ucubesi”nde “CHP’nin kuyruğu”na takılan partiler, bugün “siyasi mevta” olmuşlardır...
Alın işte; bugünkü 1. sayfamızda da okuyacağınız gibi; ANAP Isparta eski Milletvekili Sait Armağan ve DYP’li eski bakanlardan Nevzat Ercan, MHP’ye “tarihi uyarı”larda bulunuyor ve diyorlar ki;
“367 krizinin sonuçları ortada... Biz bunu yaşadık ve milletin tavrını gördük... Millet, kendi iradesi dışında davrananlara cevabını sandıkta veriyor... Bugün MHP de, benzer bir süreç ile karşı karşıyadır... Milletin talebi yeni anayasadır... MHP bu talebe yüz çevirirse büyük hata etmiş olur.”
“ASKERÎ VESAYET”İN RESMİDİR!
Şimdi, biraz gerilere gidelim ve “siyaset ve hukuk üzerindeki askeri vesayet”in neler yaptırdığını, ülkede nasıl “kaos”lara yol açtığını hatırlayalım.
Malûm, 29 Ocak 2009’da internet sitelerine bir ses kaydı düşmüştü... Bu “ses kaydı”nda; Genelkurmay eski Başkanı Emekli Org. İsmail Hakkı Karadayı, dönemin ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu hakkında “çok ağır küfür”ler savuruyordu!..
Meselâ, diyordu ki;
“Cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi için 367’yi bulamazlarsa, iş bitiyor. Mumcu, zaten teklifi yapan pezevenk kendisi. Ben Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kesinlikle girme dedim. Girmedi o. O girseydi, seçiliyordu. Abdullah Gül olmadı. Gaye oydu. Fakat bu bana Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesini istediğini anlattı. Ben sakıncalı olduğunu söyledim. O ısrar etti. Hava atmak için bunu teklif etti. AKP de bu teklifin üzerine atladı. 367 bulamazlarsa katakulliye gidiyor.
Ben sakın girmeyin diye bir iki milletvekiline daha telefon ettim. Bu Halk Parti’den oraya geçmiş olanlara telefon açtım. Şimdi adam bu teklifi yapan bizim başkan diyor. Ben de genel kurula girmesini ve çekimser oy kullanmalarını söyledim. Ondan sonra dedim ki birkaç arkadaşa daha söyle. Düşünecek onu. Ben bir iki eski bakana daha söyledim bunu. Onlar da bir iki milletvekiline söyleyecekler bakalım.
Sabih Kanadoğlu’na teşekkür ettim. Gece 45 dakika kadar konuştuk. Bundan sonra ne olacak diye sordum. O da kötü istikamete gittiğini söyledi. Ancak bazı şeyler olabilir dedi.”
Düşünebiliyor musunuz;
Org. İ.Hakkı Karadayı; üzerine hiç vazife olmadığı halde Erkan Mumcu’yu arayıp; “Kesinlikle Meclis’e girme” diye telkin, tavsiye veya tehditte bulunuyor!..
Dahası, “Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi”ni teklif ettiği için de, “pezevenk” diyor Mumcu’ya!..
Malûm, bu ses kaydı, çok konuşuldu...
Bu bant, sadece “Cumhurbaşkanlığı seçimleri”nde kimlerin devreye girdiğini ve kimlerle neler görüştüklerini ortaya koyan çarpıcı bir belge!..
Allah bilir, başka konularda ne dümenler döndü?..
Şu hâle bakın;
Sadece İ.Hakkı Karadayı değil, Sabih Kanadoğlu da devrede!..
Ne için?.. Elbette “kaos” için!..
Hele hatırlayın...
“Olay”ın cereyan ettiği 25 Nisan 2007’nin üzerinden 1 ay bile geçmeden, yani 14 Mayıs 2007’de sormuştuk Erkan Mumcu’ya;
“O telefon kimden?”
Öyle ya; 25 Nisan günü, Erkan Mumcu’ya bir “telefon” gelmiş!..
O telefondan sonra, Mumcu “Meclis’e girmek”ten vazgeçmiş!..
BİR TELEFON GELDİ, KİMYASI BOZULDU!
Muhabirimiz Kenan Kıran, o günlerde ANAP yönetiminde bulunan fakat daha sonra istifa eden Hüseyin Kocabıyık’la görüşmüştü!..
Kocabıyık, “25 Nisan günü yaşananları” şöyle anlatıyordu:
“Söz konusu toplantıda, Sayın Erkan Mumcu Meclis’e girme eğilimindeydi. Erkan Mumcu, ‘367’yi Anayasa Mahkemesi gerek görürse, bunun arkasından ekonomik kriz bile gelir. Türkiye çok krizli döneme girebilir’ dedi. Ama ne olduysa saat 16.45-17.30 arasında bir şey oldu. Telefonlar geldi, gitti.
Sayın Genel Başkan çıktı, girdi, çıktı, girdi. Ben bir şeyler olduğunu anladım, sonra içeriye girdi kendisi. ‘Erdoğan Teziç’e suikast olmuş, bundan sonra artık her şey değişti, her şeyi yeni baştan düşünmek gerekir’ dedi. Ben tabii o an bir şey anlamadım!.”
“Erkan Mumcu’ya; ‘Sayın Genel Başkanım, siyasetçiler olarak, milli iradenin yegâne temsilcisi olan Meclis’in görev ve yetkilerini alıp bir başka kuruma devredemezsiniz. Bu size milletin emanetidir. Eğer Meclis’e girerseniz, kusura bakmayın ben sizinle siyaset yapamam’ dedim.. O da; bana; ‘Kafam çok karışık, düşüneceğim. Evde yalnız başıma kalacağım ve düşüneceğim. Kafam karışık ve bunaldım!’ dedi.”
Lütfen dikkat... Bir “o anki fotoğraf”a bakın, bir de “Erkan Mumcu’nun ruh hali”ne!..
Bir “telefon” geliyor!..
Vee, Mumcu’nun hayatı değişiyor!..
Salona giriyor, çıkıyor!.. Giriyor, çıkıyor!..
Sonra da, “çok bunaldım” diyor;
“Eve gidip, yalnız başıma düşüneceğim!”
Belli ki, telefondan sonra kimyası bozulmuş!..
Şimdi ortaya çıkıyor ki;
“Telefon eden kişi Karadayı”dır!..
“Girme” demektedir Erkan Mumcu’ya; “Meclis’teki oylamaya girme!.. Girersen 367 sağlanır ve Abdullah Gül seçilir!..”
Öyle ya;
Daha önce “367 Sabih”le de görüşülmüş ve “367 ucûbesi”ne kılıf bulunmuş!..
Ama Mumcu’nun kafası hâlâ karışık!..
O halde, bir “olay” cereyan etmeli ki, Mumcu’nun kafasındaki karışıklık giderilsin!..
Artık “telefon” eden yine Karadayı mıdır, yoksa bir başkası mıdır bilmem, ama birileri, Mumcu’yu aynı gün telefonla arar ve der ki;
“YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’e suikast teşebbüsünde bulunuldu!”
Bu haberi alan Mumcu, “Artık her şey değişti” der; “Her şeyi yeni baştan düşünmek gerekir!”
Düşünür ve 27 Nisan’da yapılacak “Cumhurbaşkanlığı oylaması”na katılmaktan vazgeçer!..
Ama, şunu hiç akletmez;
Teziç’e suikast girişimi, tamamen bir “oyun”, tamamen bir “komedi” ve tamamen bir “senaryo” ve “tezgah”tı!..
Kısa kesecek olursak... “Cumhurbaşkanlığı oylaması”nın yapılacağı “27 Nisan’dan 2 gün önce” bunlar yaşandı Türkiye’de!..
Önce “telefon”lar geldi!..
Sonra “suikast”(!)lar düzenlendi!..
Neticede, Sabih Kanadoğlu’nun uydurduğu “367 Ucubesi”ne uyuldu ve Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi engellendi!..
Engellendi de ne oldu?..
İş halka gitti ve halk kararını verdi:
Gül, şu anda Cumhurbaşkanı...
Ama Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar, birer “siyasi mevta” durumunda!..
MHP, CHP’NİN YATAĞINDA!
Öyle sanıyorum ki;
Sait Armağan ve Nevzat Ercan, işte bu olayları hatırlatıp, uyarıyor MHP’yi:
“Siz de bizim gibi olursunuz!”
Bundan sonrası;
Elbette MHP’nin bileceği bir iş!..
Star’dan Gürkan Zengin’in dediği gibi;
MHP, ya “CHP ile aynı yatağa girmek”ten vazgeçer, ya da o yatak MHP için “ölüm döşeği” olur!..
Evet, CHP’nin yatağı;
MHP için, bir “ölüm döşeği”dir!..
Bu da, benim uyarım!..
CHP, bunu hep yapıyor!
CHP, bunu hep yapıyor... Dün de yaptı, bugün de yapıyor...
Yani zerre kadar gelişme, zerre kadar ilerleme yok...
Başkalarına “değişin” diyor ama, kendisi “hep aynı yerde” duruyor.
Malûm, hem “CHP Ankara İl Başkanı”, hem de “Ankara Valisi” olan Nevzat Tandoğan; bir defasında, “Bu ülkeye Komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” demişti...
Öyle ya; CHP, “statükonun muhafızı” idi ve “tek parti” olarak ülkenin “tek egemeni” idi!.. Yani “Ağa” idi, halk ise “maraba” topluluğu!..
Peki, dün “böyle” olan CHP kafası, bugün değişti mi?.. Ne gezer?.. Öğrendim ki; CHP, bir “Anayasa değişikliği paketi” hazırlamış...
Halk, “yeni bir Anayasa” istiyor ya; CHP, “yeni bir Anayasa lâzımsa, onu da biz hazırlarız” mantığıyla, alelacele bir paket hazırlayıp, sunmuş piyasaya!..
Ne var ki, “CHP Anayasası”nda; ne “yargı reformu”na yer var, ne de “HSYK’nın yapısı”na!..
Aslında, bu da normal... AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu’nun; “Ayın çekim etkisiyle denizlerin gel-git yaşaması gibi, siyasetin Deniz’leri de, bazı odakların yüksek çekim güçlerinden etkilenerek gel-gitler yaşamakta” dediği gibi, Bay Baykal da “gel-git” yaşıyor.
Bugün hazırladığı pakete yarın karşı çıkarsa hiç şaşmam!.. Hep yaptığı gibi... Maksat, dostlar alışverişte görsün!..