Hadis ve Siret Araştırmaları Ödülleri
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hayatını “seviyeli ve sevimli” şekilde anlatan internet sitesi www.SONPEYGAMBER.İNFO ile yine aynı titizlikte olan Medeniyet Destek Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği 2009 - 2010 Hadis ve Siret Araştırmaları Ödülleri verildi.
Pazar akşamı CRR’de çok güzel bir program izledik. Dünyada ve Türkiye’de Hadis ve Sîret konularında yapılan ilmî ve akademik çalışmaların gelişimine katkıda bulunulması, ilgili araştırmaların teşviki, sünnet ve sîret konusunda uzmanlaşacak araştırmacıların ödüllendirilmesi amacıyla, her yıl yüksek lisans ve doktora tezlerine ulusal/uluslararası nitelikte Hadis ve Sîret Araştırmaları ödülleri veriliyordu.
Bu yılki ödül töreni, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun yanı sıra Vatikan Türk Büyükelçisi Prof. Dr. Kenan Gürsoy, Sonpeygamber.info’nun misafiri olarak Türkiye’de bulunan Tim Winter ve Ali Bardakoğlu’nun ifadesiyle; çok sayıda “Peygamber (s.a.v.) dostları” katıldı. Peygamber dostu olmak ya da Peygambere dost olmaya layık olabilmek ne büyük nimettir kim bilir.
Gecede üç ödül vardı. Birinci ödülü; “Oryantalistlerin Hadislerin Menşeini Tespite Yönelik Yöntemleri” adlı yüksek lisans teziyle Fatma Kızıl hanımefendi aldı.
İkinci ödülü; “Hadis Rivayetinde Aile İsnatları” adıyla, doktora tezi olarak Bekir Kuzudişli aldı.
Üçüncü ödül ise son derece anlamlıydı. Hakikaten yerinde düşünülmüş ve karar verilmiş bir ödüldü. Üçüncü ödül, bütün hayatını Kur’an, Hadis ve Peygamberimize adamış Prof. Dr. İbrahim Canan hocamıza verildi. Biliyorsunuz, hocamızı yakın zamanda yine bir Peygamber sohbetinden dönerken kaybetmiştik. Hocamız adına ödülü eşi hanımefendi aldı.
Gecenin onur konuklarından birisi ise Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’ydu. Diyanet tarihindeki bütün başkanları gıyaben ve şahsen yakından tanırım. Neler yaptıklarını bilirim, her birinin kendi hesabına icra ettiği güzellikleri olmuştur ama “Diyanet tarihi, Ali Bardakoğlu gibi bir başkan görmedi” dersem abartmış olmam.
Her şeyden önce başında bulunduğu kurumun vizyonuna ve misyonuna karşı çok samimidir. Makamını, mevkisini, maddi kazanımlarını asla değer yargılarına değişmeyecek ve elinin tersiyle itecek bir karaktere sahiptir. Hiç kimsenin hatırı, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hatırından üstün değildir onun yanında. Kendi hayatının bütününe böyle bakar.
Ödül gecesinden güzel duygularla ayrılıp eve dönerken, aklımdan aşağıdaki konuşmalar geçti.
Bir kere değil, belki bin kere hem de defalarca bin kereler söylemek lazımdır ki, kişisel olarak kurtuluşumuz ve refahımız, toplumsal olarak kurtuluşumuz ve refahımız, Efendiler Efendisi (s.a.v.)’in ahlakından bir parça dahi olsa ahlaklanmakla mümkün olacaktır.
Peygamber sevgisi; “dilimiz ile midemiz” arasından öte geçmiyor. Beyne varmıyor. Günlük yaşama geçmiyor. Mesela; hiçbir bedeli olmayan tebessümü dahi birbirimizden esirgiyoruz. Hatta birisi tebessüm ettiğinde; “Acaba ne isteyecek” diye bakıyoruz.
“Aranızda selamı yayınız” diyen bir Peygamber (s.a.v.)’in tam tersine selam vermemek için gözlerimiz karşılaşmasın diye ya gökyüzüne bakıyoruz ya yere bakıyoruz veya suratımızı asarak selam verilmemek ve alınmamak için gergin bir hal alıyoruz.
Benim gibi sokağa çıkan, yiyen içen, konuşan, gezen, eşi, dostu, akrabası olan, günah ile sevap arasında bocalayan, insan ilişkilerini menfaat sıralamasına göre yapan herkes bu haldedir dersem sanırım itiraz eden olmaz. Olanlar aynaya bakıp kendileriyle yüzleşsinler.
Bizler gibi dünyanın dibine ve doruğuna sahip çıkmayan, bütün işi gücü insanların iyiliği için dua eden, Allah ve Peygamber Efendimizle meşgul olan Allah’ın has kulları bu ifadelerimin dışındadır. Ben bizden söz ediyorum, Allah’a “hizmet erlerinden” değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.