Oynatmaya az kaldı... Doktorum nerde?
Hani; "oynatmaya az kaldı, doktorum nerde?" diyen bir şarkı var ya, inanın, ben de şu günlerde "çıldırmanın eşiğinde"yim... Günlerdir düşünüyorum ama, AK Parti hakkında açılan "kapatma dâvâsı"na, inanın "mantıklı bir gerekçe" bulamıyorum... Boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor!.. "İddianame"nin neresinden tutsam, lime lime dökülüyor... Dün de dedim ya, bu dâvâ, bir "komedi şaheseri" olarak "dünya mizah tarihi"ne geçer!.. Zira, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın kaleme aldığı "gerekçe"lerin hiçbir iler-tutar yanı yok!.. Gerekçede dile getirilen "söylem" ve "eylem"leri gördükçe, ister istemez şöyle düşünüyorum: "Atatürk, iyi ki 1938'de ölmüş!. İyi ki 2008'e kadar yaşamamış!.. Eğer Atatürk yaşıyor olsaydı; meselâ Balıkesir Zağnos Paşa Camii'nde verdiği hutbe, pekâlâ laikliğe aykırı eylem olarak iddianamedeki yerini alırdı!.."
Eğer Atatürk yaşıyor olsaydı, "tesettür"le ilgili sözleri ve eşi Lâtife Hanım'ın, "çarşaf benzeri bir kıyafet"e bürünmesi de mutlaka "laikliğe aykırı eylem ve söylemler"e delil olarak gösterilirdi.
LAİKLİĞE AYKIRILIĞIN FERİŞTAHI!
çünkü, bana göre;
"Laikliğe aykırı eylem ve söylemler"de bulunan kişilerin en başında, tabiî Başsavcı'nın mantığına göre, "Atatürk" gelir!..
çünkü efendim; Atatürk, bir "devlet başkanı" olarak sadece "camide hutbe" vermekle kalmamış, o hutbede "Allah bir" demiş, "tüm evren kanunlarını yapan Cenab-ı Hak'tır" demiş, İslâm için "en son ve en mükemmel din" demiş, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (SAV) için, "Cenab-ı Hakk'ın memur ve elçisi" demiştir!..
Sizin anlayacağınız;
7 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir'in Zağnos Paşa Camii'nde minbere çıkıp "hutbe" veren Atatürk, bu eylemiyle "Laikliğe aykırı eylem ve söylemlerin feriştahı"nı işlemiştir!..
"Ey Millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın esenliği, sevgisi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Temel kanunu, hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kur'an'daki mânası açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenab-ı Hak'tır.
Arkadaşlar; Cenab-ı Peygamber çalışmasında iki yere, iki eve sahip bulunuyordu. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazreti Peygamber'in mübarek yolunda bulunduğumuz bu dakikada milletimize, milletimizin bugününe ve geleceğine ait hususları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde Allah'ın huzurunda bulunuyoruz."
Sorarım sizlere;
Bu sözleri bugün diyecek, diyebilecek bir baba yiğit var mıdır, haklarında "5 yıl siyaset yasağı" istenen "AK Partili 71 yönetici" arasında!..
Bunları "Atatürk" değil de, "AK Parti kurmayları"ndan birisi söyleseydi var ya, "şeriat propagandası" yapmaktan, çoktaan dâvâ açılırdı hakkında!..
Dâvâ açılmakla kalınmaz, "dâvânın sonucu" beklenmeden derhal tutuklanır ve "karar" verilinceye kadar "kodes"te tutulurdu!..
KUR'AN DAĞITAN AK PARTİLİ OLUNCA!
İşte bunun için diyorum ya;
Atatürk, iyi ki 1938'de öldü de, 2008'i görmedi...
Eğer 2008'i görseydi, Başsavcı Yalçınkaya'nın elinden yakasını kurtaramazdı!..
Belki, "bir tek şartla" kurtarabilirdi!..
"CHP'nin kurucusu" olduğu için!..
Evet, evet, Atatürk ancak ve ancak; "CHP'nin kurucusu ve ilk genel başkanı" olduğu için yakasını kurtarabilirdi!..
çünkü efendim;
Bu ülkede "eylem" ve "söylem"in kendisinden ziyade, "kimin yaptığı, kimin söylediği" önemlidir!..
Meselâ, eylem ve söylemin kahramanı bir "AK Partili" ise, yapılan iş, "laikliğe aykırı" bir "suç"tur!..
Ama aynı eylem ve söylemin kahramanı bir "CHP'li" ise; ona "dokunulmaz!"
çünkü o, "bizden"dir!..
Hayır, "önyargılı" değilim... Bu tür "hassas" ve "cısss" konularda da, "belge" olmadan yazmam!..
Şimdi size; "yapılan iş aynı" olmasına rağmen, "maruz kalınan muamele"nin "farklı" olduğunu ortaya koyan bir "ibret belgesi" sunacağım...
Yer İzmit... "Aynı eylemi yapan" kişiler, Belediye Başkanı... Yaptıkları iş, "Kur'an-ı Kerim dağıtmak!"
Ancaaaakkk!..
Biri "AK Partili", biri "CHP'li!"
Olayı biraz açayım:
Efendim;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın, AK Parti'nin kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi'nde açtığı davada, haklarında 5 yıl süreyle siyaset yasağı istenen kişiler arasında Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu da bulunuyor.
Peki, "suçu" ne?..
Suçu, "öğrencilere Kur'an-ı Kerim dağıtmak"mış efendim!.. Suçlama, iddianamede şöyle yazılmış:
"AK Partili Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu'nun, 2006 tarihinde üzerinde kartviziti ve AKP logosu bulunan 5 bin adet Kur'an-ı Kerim'i büyükşehir amblemini taşıyan çantalar içerisinde belediye personeli aracılığıyla kentte dağıttırdığı..."
Gerçi Başsavcı "5 bin adet" diyor ama, pek aldırış etmeyin!.. çünkü, kendisi, daha sonra yalanlanan "gazete kupürleri"ne göre yazmış iddianamesini!..
Gerçek rakam, "500 Kur'an-ı Kerim"dir efendim!..
Ama, lütfen dikkat;
Sayın Başkan, "hırsızlık"tan değil, "arsızlık"tan değil, "hortumculuk"tan değil, "gaspçılık"tan değil, "soysuzluk"tan değil, "yolsuzluk"tan değil, sadece ve sadece "500 adet Kur'an-ı Kerim dağıtmak"tan suçlanıyor!..
"Laikliğe aykırı" sayılan eylemi bu!..
Sayın İbrahim Karaosmanoğlu, dün kendisine "destek ziyareti" için gelen "STK temsilcileri" ve "26 belediye başkanı"na hitaben demiş ki;
- "çocuklar yaz tatilinde camilere gidiyorlar. Müftülüklere bağlı Kur'an kurslarına giden çocukların bazılarının aileleri maddi durumu iyi olmadığı için Kur'an alamamışlar. 2006 yılında müftülük de bize müracaat ederek, alamayan çocuklara Kur'an talebinde bulundu. Bize dilekçe ile müracaat ettiler, biz de 500 adet alıp dağıttık. Olay budur!.."
- "İsteyene İncil de verebilirim. Tevrat da verebilirim. Benim kütüphanemde var. Zebur isteyene Zebur da verebilirim. Matta isteyene Matta. Ne istiyorlarsa... Biz birçok kitap bastırıyoruz belediye olarak. Bu, belediyenin bir sosyal projesi. Bugün de çanakkale Zaferleri kitabını dağıtacağız."
KUR'AN DAĞITAN CHP'Lİ OLUNCA!
Evet, "madalyonun bir yüzü" böyle... Sayın Başkan, "Kur'an-ı Kerim dağıttığı" için "laikliğe aykırı eylem" işlemekle suçlanmaktadır!..
Niye?.. çünkü "AK Partili"dir!..
Peki, "Kur'an-ı Kerim" dağıtan Belediye Başkanı "AK Partili" değil de "CHP'li" olursa, ne olur?..
Hiçbir şey olmaz!..
çünkü, bu ülkede
"CHP’nin dokunulmazlığı vardır!”
Şimdi, izninizle muhabirimiz Hüseyin Danişment'in haberini aktarayım...
"İzmit Belediye Başkanı olan CHP'li Sefa Sirmen'in, 1993 yılında Hacca giden vatandaşlara Belediye'nin armağanı olarak Kur'an-ı Kerim dağıttığının tesbit edilmesi, Yargı'nın çifte standardını bir defa daha gözler önüne serdi.
Hacca giden vatandaşlara hediye ettiği Kur'an-ı Kerim'lerin kapağı içerisine, "Bu Kur'an-ı Kerim İzmit Büyükşehir Belediye Başkanı Sefa Sirmen'in 1993 yılında Hacca giden Kocaelililere armağanıdır" şeklinde bir yazı koydurmayı da ihmal etmeyen Sirmen hakkında bugüne kadar, "laiklik karşıtı eylemde bulunduğu" gerekçesiyle herhangi bir soruşturma açılmadı.
Aksine, Sirmen, Belediye Başkanlığı görevinin ardından, 22. Dönem Kocaeli Milletvekili olarak CHP listesinden Meclis'e girdi."
Bir küçük not daha:
Sözkonusu Kur'an-ı Kerim'ler, İstanbul'da bulunan Şenyıldız Yayınevi tarafından Sel Matbaacılık'a ve tam 50 bin adet bastırılmış ve hacca giden herkese dağıtılmış.
Hüseyin Danişment'in bu kısacık haberi, "Türkiye'ye hakim olan zihniyeti" olanca çıplaklığı ve olanca dehşeti ile ortaya koyuyor!..
Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya'ya göre;
"Kur'an-ı Kerim dağıtan" kişi, eğer "AK Partili Belediye Başkanı" ise, yaptığı iş, "laikliğe aykırı bir suç"tur!!!..
Dolayısıyla, "siyaset yapması yasaklanmalı"dır!!!
Yoookkk, eğer "CHP'li" ise;
"Kur'an" da dağıtabilir, "başörtüsü" de!..
çünkü CHP'lilere her şey serbest!..
........
İşte bu durumlara bakıp bakıp, "çıldırma" noktasına geliyorum!..
"Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde?" demem bu yüzden!..
Söyleyin Allah aşkına;
Haksız mıyım?
---------
Doğduğu ev bile yıkılmışsa!
Dünkü bütün gazeteler, "Piyasalarda deprem" diye verdiler haberi... AK Parti aleyhine açılan davanın "1 günlük faturası"nın "12 milyar dolar" olduğunu söyleyen de vardı, "22" ve "33 milyar dolar" olduğunu söyleyen de!..
İşin özü, Türkiye, "ağır bir ekonomik darbe" yemişti!..
Peki, "milletin ödeyeceği bu fatura"ya sebep olan Başsavcı, nasıl biriydi?.. Bizim Serdar Arseven, bana göre "büyük bir gazetecilik" örneği sergileyerek, Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya'nın doğduğu Şanlıurfa Suruç'a bağlı Kara Köyü'ne gitti ve "köylüler"le konuştu.
Anlatılanlar, bir "ibret levhası" niteliğinde!.. Başsavcı, "köye hiç uğramıyor"muş!.. "ölüm döşeğindeki ağabeyini ziyaret etmediği" gibi, "cenazesine bile" gitmemiş!.. "Baba ocağı" yıkılmış, viran olmuş ama umurunda değilmiş!..
"Serdar'ın izlenimleri"ni okuyunca, şöyle düşündüm: "ölüm döşeğindeki ağabeyini" bile umursamayan, "doğduğu evin yıkılması"na bile aldırış etmeyen bir insan, hiç "Türkiye’nin ekonominin çökmesi"ne aldırış eder mi?!?..