Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Bindiğiniz dalı kesiyorsunuz...

Bindiğiniz dalı kesiyorsunuz...

Çetin Doğan’ı kurtarmak için GATA’yı batır.
Peki GATA batarsa Çetin Doğan kurtulur mu?
Bunun adı “bindiği dalı kesmektir”. Durmak yok, yola devam.. Böyle böyle millet gerçeği görecek, anlayacak.. Bu “GATAkulliler” olmasa nasıl anlaşılacak gerçekler yoksa..
Ergenekon’u kurtarmak adına yargıyı batırın, orduyu batırın, siyaseti batırın.
Geriye ne kalıyor?. Günü kurtarsınlar, kendilerini kurtarsınlar, devlet batarsa batsın..
İyi.. Şu haberi okuyan bir vatandaş size, sizin sözlerinize nasıl inanacak, nasıl güvenecek: Prostat tahlilleri de temiz çıkan Doğan’ın sadece bel fıtığından tedavi altına alınabileceği kararlaştırılmıştı. Sonunda ‘beyin cerrahi’ kliniğine yatırılarak ameliyat için gün verildi.
Doğan’ı kalpten yatıralım demişler, o da olmamış. 2003’te kalbinden by-pass geçirdiği ancak bu konuda Silivri Devlet Hastanesi’nde her türlü hizmeti alabileceği gerekçesiyle GATA’ya sevkinin yapılamayacağı belirtilmiş. Türkiye’de herkes eşit, ama paşalar biraz daha eşit. Örnekte görüldüğü gibi..
Ama merdivenden düşüp hafızasını filan da kaybetmesin de bu arada..
Hani bir giriyorlar, bir daha çıkmıyorlar. Haberal gibi. Gidenden bir daha haber alınamıyor zaten.. Her şeyi yapıyorlar, her şeye akılları eriyor, avukatları ile her şeyi konuşuyorlar, ama savcıya, hakime gelince sıra “hasta”. Hastalık hastası bunların çoğu.. Bunlar oluyor, mahkeme de anlamıyor. Biz de anlamıyoruz değil mi? Kendileri akıllı, alemi ahmak sanıyorlar.. Hani madem artık, Dalan da gelsin, dalsın bir hastaneye. Ne kaçacak öyle köşe bucak. Hastayım kardeşim der, hatta ambulans uçakla gelir.. Yatar kendi hastanesine.
GATA’nın adı çıktı bir kere.. Bir İttihat Terakki öncesi bu işler böylesine dibe vurmuştu, bir de bu gün.. Bindikleri gemiyi batırıyorlar, bindikleri dalı kesiyorlar sonuçta..
Yüksek Yargı ve TSK direnişini sürdürüyor. Ama nereye kadar.. Baro da öyle..
HSYK üyelerinin topyekun istifa edecekleri konuşuldu bir ara.. Etmediler. Etselerdi ya. Zaten iki üyenin üyeliği 10. ayda doluyor.. Çoğunluk değişiyor. Yeni seçim yapılacak.. Yargıtay üyelerinin dağılımını da göreceğiz. Bakalım son durum ne?
Kim ne derse desin, bana göre, yaşanan bu süreç sonuçtan daha önemli.. Yorucu, sinir bozucu da olsa, bu şekilde toplum bazı gerçeklerin farkına varıyor.. GATA’da görev yapan herkes, tutuklu subayların GATA’da paşalara ait bölümde, sıradan bir tutuklu gibi yatmadıklarını biliyor.. Bu adamlar, koca bir kurumu bir kambur gibi taşıyor.. Sırtına zorla bindirilmiş bir güç gibi. Bir noktada artık yandaşlar bile isyan edecektir bu duruma.. Nereye kadar gidebilirler ki.. Yarın 1-3-5-10, 40 tutukluya 40 oda açacak halleri yok.. GATA tartışmasına Ahmet Hakan’ın askerlik macerası da eklendi.. Çevik Bir de..
GATA dosyası başlı başına ayrı bir dava konusu olacak kadar derin, karmaşık ve kapsamlı.. Yargıda kara delikler oluşturmuşlar anlaşılan.. Baksanıza hafızasını kaybeden (?!) Eruygur, ordu evi ordu evi dolaşıyor.. Ordu evleri de bir başka kara deliğe dönüştürülmüş..
Mason locaları da öyle.. Geçen gün Mustafa Kemal’in öldürüldüğü iddiası atıldı ortaya. Derin sır, masonların emanet sandığında gizli. Masonların da kozmik odası var. Bakalım oraya kim girecek?. Ne zaman girilecek?. Mustafa Kemal’le ilgili derin gerçek hangi odalarda gizli bilmiyoruz. Daha vasiyetine bile ulaşamadık.. Savarona yatı ile ilgili olarak satın alma konusu görüşülürken, 20 Nisan’da -Mustafa Kemal’in doğum gününde- yatı İstanbul’a yetiştirmekten söz ediyorlar.. 10 Kasım hikayesi gibi, doğum günü de tartışmalı. Bakarsınız 19 Mayıs bile tartışma konusu olur. Hani şu Bandırma vapurunun seyir defterini bir bulsak, anlayacağız, neyin ne olduğunu ama, Sayıştay şimdilik olayın üzerine gitmemeyi tercih ediyor.. Peki gerçekleri saklayarak nereye kadar gidecekler?. Ne zamana kadar?
Hani şu Anayasa tartışması bitse, Cumhuriyet arşivlerinin tartışması başlayacak. TBMM arşivi, Çankaya arşivi, Genelkurmay arşivi.. Daha tartışacak çok konu var anlayacağınız..
Sahi CHP arşivleri nerede?. CHP’nin 1950 öncesi yayınları bile başlı başına önem taşıyor..
Özbek’in istifası ile ilgili tartışmalar, Çetin Doğan’ın GATAkullileri, devede kulak.. Hem zaten bu işler sadece GATA’da, ya da Adli Tıp’ta olmuyor.. Tıp Fakültelerinde dönen dolap az mı? Haberal nerede yatıyor? Kurtlar Vadisi’ndeki hastane sahnelerini hatırlasanıza..
Sahte doktor gibi, iyi araştırılsa, belki de sahte savcı, sahte hakim filan da çıkar. Olmaz olmaz demeyin, olmaz olmaz. En azından ikinci işi savcılık olan adamların olduğu bir gerçek. Hani böyle barolar, böyle yargıçlar olduktan sonra. Yaşayan tanıkları var.. İkinci işi milletvekili, siyasi liderlik olanlar olduktan sonra, ne var bunda şaşıracak.
Baykal, Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinde konuştu biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde.. Umarım Kur’an-ı Kerim de okumaya başlamıştır. Hani bir de “İslam Peygamberi”ne başlasa, Muhammed Hamidullah’ın diyorum. Bakarsınız bu gelişmeler sürecinde hatmi de tamamlar. Bu iş uzayacak olursa “hafız” bile olur.. Ha buradan davet edeyim, Namaz Platformu’nun “Namazla Diriliş Etkinlikleri”ne de bekleriz.. Çeşme’de buluşalım mesela, topluca bir de sabah namazı kılarız. İyi bir başlangıç olur bu. Gazze’ye gidecek gemiye toplumsal aktörlerin ellerinin izini alalım diyoruz.. Oraya da davet etsek, gelir misiniz, sayın Baykal?. Madem GATAgulliden söz ediyoruz, şu bizim meşhur “Beni Türk doktorlarına emanet ediniz” sözü var ya, “İstikbal göklerdedir” sözü gibi tamamen yakıştırma.. Bu “Nutuk tahrifçileri”, Mustafa Kemal adına söz de uydurmuşlar. Mustafa Kemal’in tedavisinde kimler yok ki! Bu da son haber: “Viyana’dan gelen Prof. Dr. Eppinger, Atatürk’e çiğ yemiş kürü uygulayarak bol bol kavun karpuz yedirmiş, ertesi gün Almanya’dan getirilen Prof. Dr. Bergman da Atatürk’e rendelenmiş elma yedirtmiştir. Daha sonra da bu iki doktor bir araya gelerek damar tıkanıklığını düşünerek Atatürk’e Salygran şırıngası uygulamaya karar vermişlerdir. Aynı gün yapılan konsültasyonda bu Alman ve Paris’ten getirilen Prof. Dr. Fissinger ise yukarıdaki doktorlardan farklı olarak Afyon mürekkepleri ile şibih kalevilerin (alkoloid) verilmesini uygun görüyordu.” “Zehirlendiğini anlamıştı Atatürk” diye devam ediyor son haber. Mustafa Kemal, Afet İnan’a yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış, ilerlemiştir. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissinger’i getirtti.” Baykal bu konuyla ilgilense biraz.. Gerçekle yüzleşmeye hazır mı bilmem ama, gerçekle yüz yüze kaldığında yüzünü millete dönüp gerçeği söyleyebilir mi? Ya da kimin yanında yer alır acaba?. Yoksa korkar ve susar mı, daha öncekiler gibi.. Gerçek hâlâ Fevzi Çakmak’ın askeri pelerininin altında gizli..
Sahi İsmet Paşa o zamanlar nerede idi, niçin kaybolmuştu ortalıktan? Mim Kemal Öke kimdi?
Çanakkale geçilmemişti değil mi? Tarihin kozmik odasına girildiğinde dudaklarınızı uçuklatacak gerçeklerle karşılaşacaksınız.. Ergenekon’un perdelediği derin gerçek bir tarihin sonu olacak.
Sahi, Özbek ne zaman istifa edecek? İstifa etmese de zaten iki arkadaşı ile Ekim’de görev süreleri doluyordu değil mi? Diren Özbek diren. Yapacak çok işiniz var daha! Ha! Bu arada Özbekistan’da işler kötü.. Ne alaka diyeceksiniz ama, haber vereyim dedim. Kırgızistan’ın derdi, Özbekistan’ı gerdi..
Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi