CHP’nin çıkmazı
CHP lideri Baykal, Avrupa Parlamentosu’nun Sosyalist Demokratlar toplantısına katılmış ve eleştiri oklarının hedefi olmuş. Özde sorulması gereken soru, CHP’nin ne kadar sosyalist ve de ne kadar demokrat olduğu sorusudur. Halkın, imtiyazlı, seçkinci sınıflarına karşı haklarını dengelemeye çalışan ve sınıflar arası farklılaşmalardan dolayı doğabilecek dışlamacılıkların, sosyal, siyasal ve ekonomik indeksler çerçevesinde oluşabilecek zararlı kitlesel gruplandırmaların önüne geçecek, onlara ket vuracak bir ideolojik duruş olarak tasvir edilebilecek sosyalizm, hangi özellikleri itibariyle CHP’de hayat bulur? Alt katmanlardakilerin elinden tutup devlet eliyle öne çekilmesini, aşağıdakilerin en az yukarıdakiler kadar hayata önde başlamalarına imkan sağlanmasının önemini savunan sosyalist düşüncenin CHP’deki yansıması ne şekilde olur? Seçkinci kimliğinden bir nebze dahi ödün vermeyen tavrı, CHP’nin olmazsa olmazı haline gelmişse veya varsayalım ki samimiyetle taviz vermeyi istese de bir parça alınması gereken istikamette yol aldıktan hemen sonra keskin u dönüşlerle hem katettiği yolu yokedip hem de daha da gerilere giderek iç ürperten CHP ve sosyalizmle olan ilişkisini masaya yatırmanın vakti gelmiş de geçiyordur bile. İşçi sendikalarına, KİT’lere, profesyonel yapılanmalara görünürde verdiği desteğin, hükümeti -ki kim olduğuna bağlı olarak- köşeye sıkıştırma aracı olarak kullanmanın yüzeysel darlığıyla da bunalmaktadır aynı zamanda.
CHP’nin sosyalist değilken sosyalistliğe soyunmuşluğundan belki de daha vahim olan, her şeyi tamammış gibi bir de demokrasi hammallığına soyunmuş olmasıdır. Yani demokrasi Türkiye toplumuna CHP priziminden geçerek süzüle süzüle anlatılacak, burada başöğretmenliği de Sayın Baykal üstlenecektir. Düşünebiliyor musunuz özgürlük denince kaskatı kesilen, hak denince felç inip orta yere yığılan, açılım denince krize girip kendini yerden yere atan, din denince de efendim din çok kutsaldır da kullara bırakılmamalıdır gibi absürd bir rasyonele tenezzül eden, bunu da başkalarının yutacağını zannedecek kadar basiretsiz olan bir partidir, söz konusu olan, günün sonunda.
Durum böyleyken Sayın Baykal’ın sosyalist demokrat yoldaşlarıyla paylaştıkları da kullandığı dil ve konular da ister istemez merak uyandırıyor. Bakın neler paylaşmış sosyalist yoldaşlarıyla: CHP olarak herkesten daha çok AB taraftarı olduklarını ifade etmiş. Başka? Daha çok demokrasi ve özgürlük istediklerini. Güzel. Başka? Herkesten daha çok serbest piyasa ekonomisini savunduklarını. Eee? Daha liberal hayat tarzını istediklerini. Amma amma... bütün bunları yaparken de laik yaşam tarzımızı feda etmek istemiyoruz demiş. Bu sözleri duyan parlamenter Stavros Lambrinidis Baykal’dan sonra hemen söz istemiş. Lambrinidis, “Sayın Baykal, demokrasiyi savunma, insan hak ve özgürlüklerini genişletme noktasında ilginç bir konuşma yaptınız” demiş ve eklemiş: “Ancak sizin de bildiğiniz gibi geçen son birkaç yılda partinizin bu konulara yaptığı katkılara ilişkin ciddi endişelerimiz oluştu. Siz Erdoğan’ın meclise girebilmesi için önce gerekli düzenlemelerin önünü açtınız, ancak daha sonra Erdoğan’a ve partisine siyasi yasak getirilmesi için çalışan grubun ön saflarındaydınız ve bu tip anti-demokratik uygulamaları eleştiren Avrupa Komisyonu, Konseyi ve içinde bu grubun da olduğu Parlamento’yu hedef aldınız, suçladınız. 301’in değişmesi için gerekli yasa tasarısını reddettiniz. Bizim demokrasi ve çoğulculuk adına önem verdiğimiz ve başarı saydığımız TRT 6’nın kurulmasına muhalefet ettiniz. Buraya gelip bir şeyler söylüyorsunuz ama Türkiye’deki hareketleriniz ve söylemleriniz oldukça farklı. Burada söylediklerinizin önemi hayli küçükken, Türkiye’de neler söylediğiniz çok daha önemli. Biz gerçekten size ülkenizde demokrasinin savunucusu ve destekçisi olarak güvenebilir miyiz” diye de sormuş. Şimdi ne diyelim Lambrinidis’e? Sözlerinizin altına imzamızı atarız, mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.