Ahlaki çürüme ve suç patlaması
Cezayir'de ahlaki çürüme ve onun getirdiği suç patlaması yaşanırken maalesef yine tartışmanın merkezinde başörtüsü ve sakal var. Yeni pasaport müracaatlarında kadınlardan yüzlerini açmaları ve erkeklerden de sakallarını kısaltmaları isteniyor. Çalınan Cezayir devriminin çocukları kendi vatandaşlarına Sarkozy gibi davranıyorlar. Fransa'da ne varsa fazlası Cezayir'de var. Sarkozy'nin içişleri bakanlığını hatırlatırcasına Cezayir İçişleri Bakanı Zerhuni yeni pasaport rejimini tanıtırken İslamcılara meydan okumayı ihmal etmemiş ve derdinin üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu gösterircesine meseleyi sakal ve başörtüsü meselesine getirmiş ve indirmiştir. Türkiye'deki gibi Cezayir'de de yeni bir pasaport rejimi var ve biometric pasaporta geçmek üzereler. Anlaşılan Batılı ülkeler de bunu istiyorlar. Buraya kadar her şey normal. Lakin bundan ötesi maksadı aşan şeyler. İçişleri Bakanı Zerhuni basit bir pasaport meselesinden dahi gerginlik konusu üretmekte ve bunun üzerinden İslami kesimlerle hesaplaşmaya gitmekte ve kin ve husumet kusmaktadır. Böylece Zerhuni ve öncesinde Halit Nezzar gibi Hizb-i Fransa'nın adamları ve dahili temsilcileri, işgalcilerin gittiklerini ama zihniyetlerini ve temsilcilerini geride bıraktıklarını ispat etmektedir. İşgalcilerin nöbetini yerli işbirlikçileri devralmıştır. Tahrikleri ve kışkırtmaları meyvesini vermiş ve başörtüsü yasağına karşı bazı partiler ve bağımsız İslami şahsiyetler bir halk cephesinin kurulmasını ve bu suretle hak ihlallerinin önüne geçilmesini teklif ediyorlar. Yarım yüzyıllık kariyerini Cezayir devletinin hizmetine adamış Zerhuni gibi birisi bu hatayı nasıl yapar diye soruyorlar? Soru saçma. Soruyu soranların gözüne gaflet perdesi inmiş. Zira adam İslami değerlere cibilli bir surette düşman ve bu anlamda Sarkozy gibi sınır tanımıyor. Adam Fransa içişleri bakanı olacağı yerde maalesef Cezayir içişleri bakanı olmuş. Asıl terslik burada. Bunun izahı da Fransız devriminin işgalciler tarafından çalınmış olmasında yatıyor. Devrimi çalarak başına mankurtlarını geçirmişlerdir.
Zerhuni yeni pasaport rejimini bir sorgulama biçimi haline getirmiş ve pasaportunu değiştirecek olanlara ya da yeni müracaat edenlere takdim edilen formlarla birlikte alakasız sorular sorulmaktadır. 'Lise yıllarında veya okulda kimlerle arkadaş oldunuz ve nasıl bir cinsel eğilim taşıyorsunuz?' gibi Haydar Dümen'lik ipe sapa gelmez sorular.
Arap dünyasında ilginç gazeteler var. Bu gazeteler neden Aşk-ı Memnu gibi dizilerin oralarda tutulduğunu da gösteriyor. Bunlardan birisi Suud'da yayınlanan ve yayın yönetmenliğini Cemal Kaşıkçı'nın yaptığı Vatan gazetesidir. Mısır'da ise Al Masry al Youm gazetesi de yine yabancı merkezlerle bağlantılı bir gazete olarak anılmaktadır. Cezayir'de Şuruk gazetesinin sahibi Ali Fodil (fodul demek daha münasip olurdu) bir maç yüzünden neredeyse Cezayir-Mısır savaşı çıkarıyordu ve bundan dolayı kimileri kendisini Cezayir istihbaratının adamı olarak tanımlarken kimileri de İsrail ajanı olarak damgalamaktadır. Kendi gazetesinde yekten Zerhuni'yi savunamasa da Fas'da yayın yapan Medi 1 Sat Kanalı'na yaptığı değerlendirmede başörtüsü meselesinin abartıldığını söylemiş ve Ali Belhac'ın da yeniden gözetim altına alınmasını normal karşılamıştır.
Cezayir'de başörtüsü meselesi yeniden alevlenirken Alarabiya Kanalı'nın internet sitesi alarabiya.net, Cezayirlilerin Şuruk gazetesi gibi gazeteleri, ahlaksızlık yaydıklarından dolayı boykot ettiklerini duyuruyor. Halk almayarak sadece gazeteleri boykot etmiyor aynı zamanda sarı sayfaların çalışanı haline gelmemek için gazetecilik fakültesinde okuyanlar ve mezunları da böyle gazetelerde çalışmayı hayal bile edemiyorlar ve gelecekte bu gazetelerin çalışanı olarak anılmaktan ar ve hicap duyuyorlar (http://www.alarabiya.net/articles/2010/04/15/105904.html). O kadar ki Şuruk gazetesinin sahibi Ali Fodil birkaç yıl önce büyük bir krize imza atmış ve iki CIA çalışanını bal tuzağına düşürmeyi başarmış ve onların kasetlerini de piyasaya vermişti. Belki de karaborsa da satarak ticaretini de yapmıştı. Bunun üzerine CIA apar topar adamlarını Cezayir'den çekmek durumunda kalmıştır. Denildiği gibi, Cezayir'de şiddet terörü bitmiş ama yerini ahlaksızlık terörüne bırakmıştır. Yine bu ahlaksızlık terörünü de aynı çevreler organize etmektedir. Ahlaki çürüme de bir başka biçimde suç patlamasına yol açmıştır. Maalesef Cezayir'de Halit Nezzar gibi ülkeyi kan gölüne çevirenlere dokunulamadığı gibi Türkiye'de de adı 28 Şubat süreciyle birlikte anılan Çevik Bir gibi isimler hâlâ gücün dokunulmazlığını haizdir. Türkiye'de de el değiştirmesine rağmen gazetelerin durumu Cezayir'deki basından iyi değildir. Keza çürümenin getirdiği bedel de aynıdır. Türkiye'de son sıralarda intiharlar sadece askeri çevrelerle sınırlı kalmıyor. Bilakis akademik çevrelere de bulaşmış ve Türkiye, bir intiharlar ülkesi görüntüsünü kazanmıştır. Maalesef 8 yıllık iktidarın gölgesinde çürüme ve suç patlaması tasavvur edilemeyecek boyutlara tırmanmıştır. Artık neredeyse her evde bir güvenlik kamerasına rastlanması tesadüf olmasa gerektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.