Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Nerede kaldı “özel hayatın gizliliği” ilkesi?

Nerede kaldı “özel hayatın gizliliği” ilkesi?

Her zaman söylerim, yine söyleyeyim… Bir “mücadele” veriyorsan, “erkekçe” vereceksin… Bir “savaş” veriyorsan, “yiğitçe” vereceksin!.. Bir “kavga”nın içindeysen, “kalleşçe” vurmayacak, kesinlikle “bel altı”na inmeyeceksin!.. Ne var ki; Köroğlu’nun, “delikli demir icat oldu, mertlik bozuldu” demesi gibi; “psikolojik savaş” icat olunduğundan bu yana ne “mertlik” kaldı, ne de “yiğitçe” vuruşan!.. Vuruşlar hep “bel altı”na, hep “kalleşçe” ve hep “kimya bozmaya” yönelik!.. Eğer “erkek”sen, eğer “kancık” ve “kalleş” değilsen, çıkarsın adamın karşısına; ne yapacak, ne söyleyeceksen kendisine yapar, kendisine söylersin!.. Sonucuna da katlanırsan elbet… Peki, “psikolojik savaş taktikleri”ni kullananlar ne yapıyor?.. Adamın karşısına dikildiğinde, “korkudan altına edeceğini” ya da “dizlerinin bağı çözülüp” yere kapaklanacağını biliyor ki, ya “karısı”nı hedef alıyor, ya “kızı”nı!..
UĞUR DÜNDAR, NE KADAR İLKELİ?
Geçen gün Star ekranlarında Uğur Dündar ve konuğu Nurdan Erbuğ’u izlerken, “psikolojik savaşın ince teknikleri”ni bir kere daha gördüm…
Aman Allah’ım… Uğur Dündar’daki o “incelik” neydi, o “sevecenlik” neydi?.. Adeta “günah çıkartıyor”du!.. Hayır hayır, kendi günahını da Nurdan Erbuğ’a çıkartırıyordu!..
Meğer, Nurdan Erbuğ, 17 yıl önce Uğur Dündar’ı arayıp; “Ergun Göknel hakkında anlatacaklarım var” demiş de, Uğur Dündar reddetmiş onu ekrana çıkarmayı!..
Niye çıkarmamış biliyor musunuz;
Uğur Dündar “özel hayatın gizliliği ilkesi”ne çok riayet edermiş de, “karı-koca arasındaki ilişkiler yine karı-koca arasında kalmalı”ymış da, onun için Nurdan Erbuğ’a “hayır” demişmiş de!..
Miş miş de miş miş!..
Sen gel de, külâhıma anlat onu!..
Sanki, Şerafettin Yardımedici adlı “yaşlı vatandaş”ın, Uğur Dündar’ın “saldırgan” yayınlarından sonra canına kıydığını bilmiyoruz!..
Sanki, Uğur Dündar’ın “tesettür cinayeti” haberlerinden sonra “Konya’daki 2 bayan doktor”un az kalsın “linç” edileceğini unuttuk!..
İşte bu Uğur Dündar, şimdi kalkmış, “özel hayatın gizliliği” ilkesine ne kadar riayet ettiğini Nurdan Erbuğ üzerinden ispatlamaya çalışıyor!..
Peki, “17 yıl önce” olanları bugün “anlattırmak” da, o ilkeyi bozmuyor mu?.. Bırak, “gizli” kalsın!..
Ama, Uğur Dündar’ın maksadı başka!..
Nurdan Erbuğ, 17 yıl önce kendisinden boşanıp, “başka bir kadınla evlenmek” isteyen dönemin İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel’le ilgili iddialar ortaya atıp, “savcıya ihbar”da bulundu ve bunun “kanıt”larını göstererek, “İSKİ’deki rüşvet borusu”nu patlattı ya!.. Rüşvet borusunu patlatıp, “İSKİ’deki CHP boklukları”nı ortaya saçtı ya; Uğur Dündar, işte bu Nurdan Hanım’dan, Sunahanım Güven’e öğüt vermesini istiyor!..
Meselâ, soruyor Nurdan Erbuğ’a:
“Eski eşini suçlayan Sunahanım Güven’le sizin 17 sene önce eşinizle yaşadığınız olay hakkında ne düşünüyorsunuz?”
Nurdan Hanım, cevap veriyor:
“Şimdi Sunahanım’la benim durumum arasında bayağı bir fark var… Ben kendimi hiçbir zaman Sunahanım gibi bir olayda görmüyorum. Burada Sunahanım’ın yapacağı bir şey vardı, ben onu yaptım. İspat ettim. Ergun Bey’in bana vermiş olduğu para vardı ve ben ispat ettim. Sunahanım’ın da ispat etmesi lazım. (…) Her kadının omzunda büyük bir yük var. İspat edemeyeceği şeyleri söylemesin.”
Nurdan Hanım’ın mesajı gayet açık:
“Ya ispat et, ya sus!”
Peki, Uğur Dündar ne gibi bir mesaj vermeye çalışıyor?.. Yani, Sunahanım Güven konuşsun mu, sussun mu?..
İLKER GÜVEN’E ŞOK SUÇLAMALAR!
Bunu anlayabilmek için, “Sunahanım Güven kimdir” ve “niye gündemde”dir, onu bilmek lâzım…
Efendim, Sunahanım Güven;
Eski İstanbul Boğaz Komutanı emekli Tümamiral İlker Güven’in eşidir… Sanıyorum, “hâlâ eşi”dir… Çünkü, bildiğim kadarıyla “boşanmak”tan vazgeçtiler!..
İşte bu Sunahanım Güven; ortaya attığı “iddia”lar ve yaptığı “açıklama”larla gazetelere manşet oldu…
Söyledikleri, yenilir-yutulur şeyler değildi:
¥ “Kocam, TSK’daki bir numaralı köstebektir. Ergenekon’da, Deniz Kuvvetleri’yle ilgili bilgileri kocam sızdırdı… Evde Deniz Kuvvetleri’nin gizli belgeleri ve 5 milyon dolar vardı. Paraları dağıtıyor. Ayda 20 bin dolar alıyordu.”
¥ “Eşim 2004’te ordudan ayrılırken Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile ilgili siyah bir bavul içerisinde gizli belge almıştı yanına… Bu belgeleri birilerine verip karşılığında da her ay düzenli olarak onlardan 20 bin dolar alıyordu. 2 Mayıs 2008’de İlker, biri özel bir hastanenin sahibi olan iki kişi ile Bağdat Caddesi’nde bir mekânda buluştu. Bu buluşmada ben de vardım. İlker onlara yine belge verdi, onlar da bunun karşılığında 20 bin dolar verdi…”
KARISI ÜZERİNDEN MESAJ!
Peki, “Ergenekon sanıkları” ile ilgili her habere “mesafeli” davranan, daha doğrusu, “özel hayatın gizliliği ilkesi” deyip “üç maymunu” oynayan medya, Sunahanım Güven’in bu iddialarını, hem de ortada “kanıt” olmamasına rağmen niye “manşet”lere çekti?.. Uğur Dündar, 17 yıl sonra Nurdan Erbuğ’u neden hatırladı ve niye ekranlara çıkardı?..
İşte buna, “psikolojik savaş” derler!..
İşte buna, “bel altı vuruş” derler!..
Yani, İlker Güven’e “doğrudan” söyleyemediklerini “karısına söylettiriyorlar” ki, Ergenekon Dâvâsı sulansın ve dosyalardaki “delil”lerin kaynağı “bir tek kişi”ye indirgensin!..
Kafalarda, şöyle bir istifham oluşsun;
“TSK üzerinden rant sağlayanlar var!”
Öyle ya;
Bu iş “para” için yapılıyor, “belgeler para karşılığı, hem de bir cemaate(!) satılıyor” ise, demek ki, bu işin “ticareti” yapılıyor!..
O halde, “Ergenekon tüccarları”na inanmayın, onların “belge”lerine güvenmeyin!.. Öyle ya, işin içinde “cemaat”(!) de var!..
Yapmak istedikleri bu!..
“Karısı üzerinden” İlker Güven’e, onun üzerinden de “Ergenekon iddianameleri”ne vuruyorlar ki, “Ergenekon sanıkları” temize çıksın!..
BİR KISKANÇ KADIN PORTRESİ!
Ancak, “iddia sahibi kadın”ın içinde bulunduğu “psikoloji”yi ya görmek istemiyorlar, ya da gözlerden kaçırmak istiyorlar!..
Buyrun, size “o kadın”ın portresi:
Emekli Tümamiral İlker Güven, eşi Sunahanım Güven’le sadece “5 yıl evli” kalmış… 4 Temmuz 2008 tarihinde de, “boşanma dâvâsı” açmış!..
Bunun üzerine, Sunahanım Güven, “Avukatı ile ilişkisi var, kocam Ergenekon örgütünün muhbiri” diyerek karşı dava açmış!.. Boşanma sürecinde Sunahanım Güven, kocasının ofisini basarak olay çıkarmış!.. Dâvâya bakan Ankara 8. Aile Mahkemesi, “Kocasına zarar verdiği” gerekçesiyle Sunahanım Güven’in, kocasının işyerine, evine ve yakınına yaklaşmaması kararı vermiş!..
Mahkemedeki agresif tavırları sebebiyle hakim; Sunahanım Güven’i salondan çıkarmış ve bir daha duruşmalara almamış!.. Bunun üzerine Sunahanım Güven, reddi hakim talebinde bulununca dosya bir üst mahkemeye gönderilmiş!..
Sunahanım Güven’in, Ankara 2. ve 11. Sulh Ceza Mahkemeleri’nde “hakaret”, Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nde “iftira ve özel hayatın gizliliğini ihlal” suçlarından yargılanması devam ediyormuş!.. Ankara 22. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki “ölümle tehdit ve hakaret” davasındaysa karara varılmış ama hüküm ertelenmiş!..
Tabiî, eski bakanlardan Orhan Birgit’le olan ilişkisi, “Birgit’in Soyadı” bulunan “uçak biletleri” ile seyahatler, “Birgit’le birlikte 10 defa VIP’ten geçme”ler… Konusuna girmiyorum!..
Öyle ya; bunlar “özel hayat”a girer!..
Ama, şu yukarıda anlatılanlar bile, Sunahanım Güven’in, nasıl bir “ruh yapısı”nın olduğunu anlamaya yeterlidir!..
Herhalde, her zaman olduğu gibi, yine “kıskanç kadın” portresi ile karşı karşıyayız!..
Ama, malûm medya; Sunahanım Güven’in iddialarına, her ne hikmetse, “kedinin farenin üzerine atlaması” gibi atladı…
Elbette, “tek amaçları” var:
“İlker Güven’i hırpalamak… Onun üzerinden de Ergenekon Dâvâsı üzerinde kuşku uyandırmak!..”
Peki, ortada “kanıt” var mı?..
Elbette yok!..
Peki, hani “özel hayatın gizliliği” ilkesi?.. Bunlar, işlerine gelmeyince; ne “ilke”ye bakarlar, ne “ülke”ye!..
ŞİMDİ DE OSMAN CAN HEDEFTE!
Bu “ilkesizlik”, sadece “Güven çifti” ile sınırlı kalsa, yine de sesimi çıkarmazdım!.. Ama, görüyorum ki; şimdi de, “hukuk bilgisi”yle hemen herkesin takdirini kazanan; bazılarının “idol” olarak gördükleri “367 Sabih”le, adeta “kedinin fareyle oynadığı” gibi oynayan Osman Can’ı oturtmuşlar “hedef tahtası”na!..
Sürmanşetten, “yargıdaki savaşın bel altına indiğini” söylediklerine bakmayın!.. Bunu yaparak; “suret-i haktan” görünme pozlarına yatıp, yani “bel altı”na vurmanın iyi bir şey olmadığını söyleyip, aslında “bel altı”na okkalı bir tekme savuruyorlar!..
Belli ki, “Osman Can’ın görüşleri”ne karşı çıkacak, onu yıpratacak bir argümanları yok!.. O halde, “bel altından” vuralım ki, “mesaj”ımızı alsın!..
Aynen İlker Güven’e yaptıkları gibi, Osman Can’a da “eşi” üzerinden vuruyorlar!.. Peki, Osman Can’ın eşi Gülnur Can, büyük bir “suç” mu işlemiş?..
Yoo!.. Sadece ve sadece Ankara Hukuk Fakültesi’nde “öğrenci” iken, bir “disiplin cezası” almış!..
Olabilir!.. “Öğrencilik hâli”dir, “gençlik hâli”dir… O zamanlar, kim ne hatalar yapmaz ki!.. Peki “2007’de olmuş” bir olayı, “okulun dört duvarı arasında” kalması gereken bir olayı, bugün gündeme getirmenin âlemi ne?.. Ki, ortada “suç” da yok!
Olay; bir “cinayet” değil, bir “hırsızlık” değil, “yüz kızartıcı bir suç” değil!.. Hem, “Hocasını beğenen” tek öğrenci Gülnur Hanım değil ki!..
Kaldı ki; “evli bir kadın”ın geçmişini kurcalayıp da, kafalarda “istifham” oluşturmanın kime ne faydası var?..
Dahanın da dahası; Gülnur Hanım’ın okulda aldığı “disiplin cezası”yla, Anayasa Mahkemesi Raportörü olan Osman Can’ın ne ilgisi var?..
Varsa Osman Can’la ilgili bir “belge”niz, onu koyun ortaya!.. Ama birileri, belli ki “Osman Can’ın çarpıcı tesbitlerinden, 367 Sabih’i mat eden hukukî yorumları”ndan fena halde rahatsız olmuş!..
Onu, son derece “iğrenç” bir şekilde “eşiyle vurmak” gibi bir kahpeliğin, bir kalleşliğin, bir kancıklığın örneklerini sergiliyorlar!..
“Erkek” olan, “adam”a vurur!..
“Yiğit” olan, “mertçe” dövüşür!..
“Kalleşçe, kahpece ve kancıkça” değil!..
Ama, Nükhet Duru, öyle demiş ya; “Erkeklerin yüzde 60’ı gay… Kızlar, gay olmayan birini bulurlarsa, sakın kaçırmasın!”
Gerçek de, galiba bu:
Ortalık “bay” görünümlü “gay”larla dolu!..
Çoğu da, maalesef “medya”da!..
“Bel altı” vurmalarından da belli değil mi?..
=====================
Baykal’dan bir açılım daha!
“Davetli” olduğum halde, çok önceden plânlanmış “başka bir randevum” olduğu için katılamadığım, Diyanet’in organize ettiği “Kutlu Doğum Gecesi”ne, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın da katıldığını, “güzel de bir konuşma” yaptığını öğrenince sevindim…
Daha düne kadar “İrtica hortluyor!.. Laiklik elden gidiyor” mavalları okunan, “asker bildirileri”ne konu olan “Kutlu Doğum Gecesi”nde, “ilk defa” Deniz Baykal’ı görmek, elbette “Müslüman”ları sevindirmiştir!.. Ama “CHP kurmayları” ve “CHP tabanı” nasıl bir tepki verir, orasını bilemem!..
Bildiğim şu: Galiba CHP, “Baykal’a emanet edilemeyecek kadar önemli bir parti” olmalı ki; Baykal ne yaparsa, CHP’liler tersini yapıyor!..
“Çarşaf açılımı” malûm… Baykal, İstanbul’da, “çarşaflılara rozet” taktı, Mersin’deki CHP’liler, “çarşaf yırtıp” yerlere attı!..
Dilerim, Baykal’ın “Kutlu Doğum açılımı” da, yeni bir “yol kazası”na uğramaz!.. Hani, “Kutlu Doğum Haftası”nda, bizler “Gül”ler hediye ederiz ya, korkarım Baykal’a karşı çıkanlar “Kaktüs” dağıtırlar!.. Yaparlar mı, yaparlar!.. “Çarşaf yırtanlar” ne yapmaz ki!..
Evet evet, CHP “çok önemli” bir parti… Hem de, “Baykal’a bırakılmayacak” kadar önemli!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi