Deniz Baykal salondakileri ters köşeye nasıl yatırdı?
Kur’an yılı münasebetiyle düzenlenen programın herkese ilginç gelen konuklarından birisi de Deniz Baykal’dı. Kur’an ve Peygamber’e karşı bir türlü dost olamayan zihniyet sahiplerinin, Kur’an-ı Kerim’in anıldığı ve anlatılacağı bir salonda bulunması sizce de garip değil mi?
Bana çok garip geldi şahsen. Çünkü Deniz Baykal, böyle bir salonda konuşacaktı ve konuşacak kişi de dinleyenler de birbirinin uhrevi görüşüne çok yabancıydı. Ne Baykal salondakileri, ne de salondakiler Baykal’ı anlamaz ve tanımazlardı. Bugüne kadar anlayacak olsalardı zaten anlarlardı. Umarız bundan sonra anlarlar.
Uzatmayalım, herkes gibi ben de Baykal’ın konuşmasını bekliyordum. Sıra ona geldiğinde salonda büyük bir alkış koptu. Olamazdı böyle bir şey. Kur’an-ı Kerim’in adının anıldığı bir salonda, Baykal gibi birisi alkış alıyorsa, bu işte bir bit yeniği olmalıydı ve bana iş düşmüştü. Alkışlayanlar kim olabilirdi?
Çok kısa bir araştırma ve gözlemde anlaşıldı ki, Baykal salona bindirilmiş bir kıta ile gelmişti. Hele örtünerek gelen hatunlar öyle komik öyle komikti ki, görülmeye değerdi. Baykal’ın konuşmasından sonra salonu terk eden kadınların başlarından örtüyü öyle bir çıkarışları vardı ki, neredeyse Mersin’deki kadınlar gibi yırtmadıkları kaldı.
Alkışlayan erkek gruba gelince. Bu grubun ardında oturan iyi niyetli samimi insanların onların arkasından birer ikişer kalktıklarını gördüğümde sordum; “Neden yerinizi terk ediyorsunuz” diye. “Hem çok sigara kokuyorlar hem de kendi aralarında konuşurken küfürlü konuşuyorlar. Rahatsız olduğumuz için ayrılıyoruz” dediler.
Burayı da geçelim. Baykal’ı sahnede görmeliydiniz. Bu kadar zavallı hale düştüğünü hiç görmemiştim. Sahnede öyle küçüldü öyle küçüldü ki, TBMM kürsüsünde rastgele ve ezbere höyküren Baykal gitmiş, yerine çökmüş, küçülmüş, yabancı ellere düşmüş, tanımadığı, bilmediği bir yerde çaresiz kalmış gariban bir tipe benziyordu.
Konuşmasına okuyarak başlayan Baykal, yazılanları bile okumakta zorlanıyordu. Alkış kıtası ise Baykal’ın ağzından çıkan her sözü alkışlamaya programlandıkları için garip zamanlarda alkışlıyorlardı. Hatta bir ara Baykal salona; “Ne oluyor bu adamlara, nerede ne zaman alkışlanacağını öğrenmemişler mi” dercesine bakmıştı.
Bir başka çirkinlik daha vardı salonda. Adı Hürriyet olan ama gayesi faşizmden öte geçmeyen bir gazetenin yazarı olduğu söylenen Ertuğrul Özkök adlı şahıs da salondaydı. Programın açılışında çok güzel hafızlar tarafından Kur’an-ı Kerim okunuyordu. Protokolde oturanları çok rahat gördüğüm için herkes büyük bir terbiye ve edeb içerisinde okunan Kur’an-ı Kerim’i dinliyordu.
Protokolün içinde tek bir kişi vardı, terbiye ve edepten yoksun bir şekilde okunan Kur’an-ı Kerim’i dinliyordu. Tahmin edebileceğiniz gibi o kişi Ertuğrul Özkök denilen şahıstı. Kur’an-ı Kerim’i bacak bacak üstüne atarak dinledi. O şahıstan başka salonda bir kişi bile öyle oturmuyordu, hiç istifini bozmadı. Ve yüzünde hiç sıkılma yoktu. Ebu Cehil’i hatırladım. Neyse, geçelim.
Tabii işin güzel tarafları da yok muydu? Vardı elbet, “Ergenekon’un avukatıyım” diyen “Fatih Camii’ni bombalayacakların” avukatıyım diyen Baykal, Kur’an yılında konuşma yapıyordu. İyi niyetle mi oradaydı art niyetle mi orasını bilemeyiz ama nereden nereye gelindiğini görmek bakımından Baykal’ın salonda olması önemliydi.
Şimdi biraz da kendime yuh çekeyim. Yarım asırdır yeryüzünde yaşıyorum. Allah’a binlerce şükürler olsun, CHP zihniyetlilerle bir tek ortak noktam olmamıştı. Sadece o gün bir noktada buluştuk. Deniz Baykal’ı dinleyeceğim diye akşam namazını kaçırdım. Salonda bulunan güzel insanlar birer ikişer namazlarını kıldılar ama ben CHP’lilere uydum. Tövbe.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.