Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Münzevi Peygamber

Münzevi Peygamber

Belki de Efendimizi ve peygamberleri en iyi anlatan ifadelerden birisi inzivadır ve onların en bilinen sıfatlarından birisi münzevi halleridir. Bu münzevi yönleri hakla beraberliklerini anlatıyor. Aynı zamanda tebliğci olmaları dolayısıyla mesaj ve risalet aldıklarında da zorunlu olarak halkın içine karışırlar. Zira aldıkları mesajı halka iletmekle mükelleftirler. Lakin halkın içine karışmak ve kitlelerin muallimi olmak için hakka vasıl olmak gerekir. Bu da inzivadan geçer. ‘Vema alelgaybi bidanin’ ayetinde olduğu gibi onlar kimseden gaybı veya mesajı gizlemezler, saklamazlar. Gizlileri ve saklıları şahsi fazilet ve makamlarıyla alakalı olabilir. Dolayısıyla Peygamberler çift kanatlıdırlar. Eskilerin deyimiyle zülcenaheyndirler. Bir yönüyle hakka müteveccih diğer yönüyle de halkla birliktedirler. Bu özelliğinden dolayı bütün peygamberlere ve onlara varis olan veli kullara yalnızlık ve tenhalık sevdirilmiştir. Çünkü halkı irşada ehliyet kazanmak hakla beraberlikten geçmektedir. Bundan dolayı Peygamberimiz ‘li halatun la yesauni fihi melekün mukarrab vela nebiyyun mürsel’ veya başka bir cihetle ‘Lî meallàhi sâatün lâ yukarribunî melekün mukarreb’ demiştir. Yani ‘öyle ender hallerim vardır ki, o hallerimde bana ne gönderilmiş bir peygamber ne de mukarrep bir melek ulaşabilir veya yaklaşabilir’. Bu haller elbette ki, haziretü’l kuds makamında ya da arşın avlusunda manevi cevelanı ve cevlatı (seyrü sefer) sırasında arız olur. Peygamberlere hakla beraber olmak anlamında yalnızlık ve tenhalar sevdirilmiştir. Bu yalnızlık onların iç alemlerini tezyin etmekte ve zenginleştirmekte ve yüce makamlara hazırlamakta ve götürmektedir. Dünya ve insanlarla ihtilat ettiklerinde onlara karıştıkların da ise bir nevi arzileşmektedirler. İşte bu durumdan kurtulmak için yalnızlığa ihtiyaçları vardır. Bundan dolayı sahabeler Hazreti Peygamberin yanında sanki kanatlanmakta ve nübüvvet ocağından ayrıldıklarında ise dünyaya dalmakta ve halleri değişmektedir. Bu ortam değişiminden kaynaklanan psikolojik hallerinden dolayı Peygamberimize ‘acaba münafık mı olduk?’ diye sual etmişlerdir. Peygamberimize yalnızlık sevdirildiğinden dolayı adeta peygamberliğe hazırlık devresinde kendisine Hira Mağarasına gitmesi sevdirilmiş ve orada saatlerce tefekkür etmiş ve dünyanın ‘sefasifu’l umur’ denilen bayağı ve adi meselelerinden uzaklaşmış ve inziva ile birlikte kemalat-ı insaniyeye yükselmiştir. Hazreti Musa Aleyhisselam’ın 8-10 yıl çobanlık yapması gibi peygamberlere riayet ve sevdirilmiş ve ilmi öğretilmiş ve insanlara muallim olmadan hayvanlara çobanlık etmişlerdir. Bir diğer özellikleri de münzevi oluşlarıdır.
¥
Sufiler, peygamberlerin inziva haliyle tebliğ makamını birleştiren bir kaide vazetmişlerdir: Halvet der encümen. Halk içinde hakla beraber. Yani inziva hali ortadan kalkmamış lakin sıfat değiştirerek kalabalıklar arasında yalnızlık suretine bürünmüştür. Geçenlerde Milli Gazete’de Derya Güney’in merhum Mehmet Akif Ersoy’la alakalı ‘Akif’in Hayalindeki İnziva Yeri Alemdağ’ yazısını okuyunca bir kez daha ehlullahın peygamberlerin kademi ve izi üzerine inziva halleri ve tutkuları aklıma geldi. İnziva insanın iç dünyasının yenilenmesine kapı aralar. Bütün peygamberlerin evvah ve evvab olmalarının yani hakka sürekli geri dönmelerini sağlayan haslet inviza yani hakla beraber olma durumudur. Bu da normal insanlarda nefs-i levvameye tekabül eder. Hazreti Musa’nın Medyen’de 8-10 yıl çobanlık yapması gibi Gazali de 10 veya 11 yıl boyunca Bağdat’tan kaçarak (kimilerine göre medreseden kaçarak) içine, inzivaya ve dolayısıyla Allah’ın yollarına yönelmiş ve iltica etmiştir. Kudüs ve Şam’da 10 veya 11 yıl münzevi olarak yaşamıştır. Keza Hazreti Abdulkadir Geylani, Bağdat’a geldiğinde ve riyazat günlerinde tenha Dicle kenarlarını kendisine mekan edinmiş ya da başka bir ifadeyle söyleyecek olursak yalnız olarak inziva hallerinde kemal günlerine hazırlanmış ve Dicle kenarlarının ıssızlığı, bir gün onu binlerce kişiyi irşat ettiği rıbatına taşımıştır. Dicle kenarlarındaki münzevi günler olmasaydı rıbat olmazdı ve Geylani manevi olarak doğmazdı. Rıbat ile Medresetü’z Zehra ve Geylani ile Bediüzzaman’ı da karşılaştırmak mümkündür. Belki Geylani’yi asırların eskitememesinin nedeni manevi tasarrufatından ziyade rıbatı ve burada gerçekleştirdiği eğitim hizmetleridir. Bu onun irşat eksenli hizmetini sistemleştirmiştir. Bediüzzaman da bir derece şaşaalı İstanbul günleri ve Ankara seferinden sonra hadis-i kutside tecellisini bulan ‘mümin kulun kalbinden başka hiçbir yere sığamadım’ sözüyle kastedilen kalp evine dönmüş ve onun için artık kasri ve ihtiyari inziva günleri başlamıştır.
Ruhlarımızı coşturması ve zıplatması dileğiyle sizleri bir anonim naatla baş başa bırakıyorum:
¥
Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.
Sen şefaat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.
Allàhümme salli alâ muhammed.
Aşkın ile âşıklar, yansın yâ Rasûlallah!
İçip aşkın şarabın, kansın yâ Rasûlallah!..
Şol seni sevdi Sübhàn, oldun kamuya sultan,
Canım yoluna kurban, olsun yâ Rasûlallah!..
Şol seni seven kişi, verir yoluna başı,
İki cihan güneşi, sensin yâ Rasûlallah!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi