“Şafak âyini” ve “şafak yürüyüşü...”
Çanakkale muharebelerinin 95. yılı...
“Düvel-i Muazzama” yani dünyanın sömürgeci güçleri Osmanlıların padişahının payitahtını, türklerin hakanının başkentini, müslümanların hilafet merkezini ele geçirmek için Birinci Dünya Savaşının en gösterişli harekatını başlattı...
Mehmet Âkifimizin bize İstiklâl Marşı gibi hediye ettiği vazgeçilmez metinlerden “Çanakkale şehidlerine” diye bilinen şiiri başlıbaşına bu büyük savaşın ruhunu verir. Diyebiliriz ki, Mehmet Âkif’in bu muhteşem destanı olmasa idi, Çanakkale muharebeleri ile ilgili hissiyatımız bu kadar güçlü olmazdı.
Mehmet Âkif bize Çanakkale’yi, Gelibolu’yu, hilâl uğruna batan güneşleri unutturmuyor...
Bir şey daha var ki, Çanakkale’yi bize habire hatırlatıp duruyor: O da Anzakların unutmaması!
İngiliz sömürgesi Avustralya ve Yeni Zelanda’dan getirilen ve çoğu Gelibolu topraklarına karışan askerlerin torunları mağlub olmalarına rağmen Çanakkale’yi asla unutmuyorlar. Her yıl nisan sonlarında geliyorlar, “Şafak âyini” düzenliyorlar ve cedlerini böylece hatırlıyorlar.
Türkiye, düşmanın bu hatırlatmasını önce pek önemsemedi. İlk mezarlıkları, anıtları onlar yaptılar; kocaman haçlarını diktiler. Biz kahraman cedlerimizin şehidliklerini ihmal ettik, onları hatırlatacak bir âbide dikmek için bile yıllarca bekledik. Neyse ki son yıllarda, Çanakkale’yi hatırlama konusunda ciddi bir uyanış var.
İşte yine Anzakların torunları gelmiş, mutad Şafak âyinini düzenlemişler. Bizimkiler de gençleri harekete geçirmişler. Genelkurmay Başkanlığı ile Ulusal Öğrenci Konseyi yürüyüş düzenlemiş.
61 üniversite, 3 harp okulu ve astsubay meslek yüksek okulundan katılanlar yanında Manas Üniversitesi’nden Kırgız ve Azeri öğrenciler de varmış...
Katılımcılar, geçmişte dedelerinin yaptığı gibi şafak vakti uyanıp kırık buğday çorbası ve ekmek ile sabah kahvaltısını yaptıktan sonra Conk Bayırı’na doğru yürüyüşe geçmiş. Üzerlerinde ‘Dedeciğim Ben Geldim’ yazılı tişört giyen öğrenciler yaklaşık 4.5 kilometrelik yürüyüşün ardından Conk Bayırı Anıtı’na ulaşmış.
Burada düzenlenen törende saygı duruşunda bulunulup İstiklâl Marşı okunmuş. TSK adına 1. Ordu kumandanı anıta çelenk bırakmış. Tören, hep bir ağızdan okunan 10. Yıl Marşı ile sona ermiş...
Sevindirici değil mi?
Sevindirici fakat, konunun esasına ve ruhuna yabancı!
Anzaklar dedelerini “Şafak âyini” ile, “İncil”le anıyorlar. Bizimkiler hiç alâkasız Onuncu yıl marşı ve laiklik nutku ile!
O muhterem şehidlerimiz, sadece kırık buğday çorbası içip kuru ekmek mi yediler?
Hadi gençler daha fazlasını öğrenememişler, ya koca koca “generaller”?
Hiç olmazsa, ikide bir bağlılık arz ettikleri Mustafa Kemal Paşa’nın söylediklerini de mi bilmiyorlar?
Buyurun Çanakkaleyi kazandıran yüksek ruhu ondan dinleyelim: “Mütekabil (karşılıklı) siperler arasındaki mesafemiz sekiz metre. Yani ölüm muhakkak, muhakkak... Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen (tamamen) düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne şayanı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz! Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet çekerek yürüyorlar... Çanakkale muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur...”
“Atanın yolunda 57. Alay yürüyüşü” imiş!
Bu gençlerin içinde hiç mi Kur’an-ı Kerim okumasını bilen yok?
Ya kelime-i şehadet getirmeyi?
57. Alay’ın üç kumandanı var: Kurmay Yarbay Hüseyin Avni, Kurmay Binbaşı Yusuf Ziya ve Alay Müftüsü Hasan Fehmi...
Bugünkü ordunun kaç alayı var? Bilmiyorum. Fakat hiç müftüsü olmadığını biliyorum! Bu gerçek bir noksanlık!
Gelecek yıl, 1. Ordu kumandanı yanında bir alay müftüsü ile gelir ve gerçek anma böylece başlar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.