Özdemir Özok’un ardından
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok’un hemen hiçbir fikrini beğenmezdim.
O ve ben.
Kara ile Ak gibiydik.
Biraz da çevresinin gaza getirmesinden dolayı ağzından çıkanı kulağı pek duymaz bir zâttı.
Tuhaf çıkışlarından ve bilhassa da “İHL’li bir Başbakan’ı içime sindiremiyorum” lafından dolayı hayli karşı karşıya geldik.
TÜSİAD resepsiyonunda; en az 50 kişinin etrafımızda halka oluşturup sohbetimizi izlediği bir ortamda; “Serdar Bey, bana o lafımdan dolayı çok içerlemiş” dedi...
Ve bize sarılıp her iki yanağımızdan öptü.
Yetmedi, bir de alnımıza uzandı.
Selameti uzaklaşmakta bulduk.
•
Sohbeti tatlı adamdı.
Kendisiyle uzun söyleşilerimiz oldu...
Bir gün, “Baykal’ın izinden yürüdüğüne” dair iddiaları hatırlattığımızda...
Bağırarak, “Ben değil Baykal’ın; Allah’ın oğlunun bile izinden gitmem!..” diye bağırdı...
O ifadesini olduğu gibi kullandık.
Sabahın erken saatlerinde aradı...
“Ya öyle söyledik. Güzel de başlık olmuş. Şeriatçılardan bazıları aradı, o lafın çok yanlış olduğunu söyledi. Onlara göre felaket bir laf etmişiz” dedi.
Evet, Hıristiyan söylemi!..
•
Ben onu, ne yalan söyleyeyim, hareket ve söylemlerinden dolayı pek sevmezdim.
Lâkin, muhabbetinden hoşlanırdım...
Günlerden bir gün...
Barolar Birliği’nin “pul parası” adı altında tahsil ettiği yüzlerce trilyonun “tepenin zevkine, sefasına” gittiğini...
Zavallı stajyer avukatların ise hakları olan bu kaynaktan faydalanamadığını resmi rakamlarla ortaya koydum.
Özdemir Özok’un yakın dostu, benim de sohbet arkadaşım, Avukat Şuayip Gazi Ulusoy ağabey, bu habere önemli katkılarda bulundu.
Onun gündeminde de, Türkiye Barolar Birliği’nin bu muazzam kaynağın bir bölümünü, “Hükümet karşıtı ilanlar” vermek suretiyle Hürriyet, Mürriyet gibi gazetelere peşkeş çekmesi vardı.
O haber de manşet oldu.
Şuayip Bey’in kendisine çaktığını gören Özok, hemen telefona sarılmış...
“Aşk olsun Şuayip Abi” demiş...
Demiş de; “Baro parasını onun-bunun gazetelerine nasıl peşkeş çekersin” sorusunun cevabını verememiş!..
Özok vefat etti.
Şimdi, TBB’ye akan dev kaynaklar, nerelerde nasıl kullanıldı, kimlere nasıl aktarıldı, iyici ortaya konulmalı.
Bu işten sadece Özok sorumlu değildi herhalde. Diğer sorumlular da cezalandırılmalı!..
Haydi bakalım, müfettiş harekâtı!.. Kimse sorumlusu, hemen harekete geçmeli!..
•
Malûm; Genelkurmay Başkanlığı, bazı gazeteleri basın toplantılarına, ıvırlarına-zıvırlarına almaz.
Bazılarını da “iyi çocukluğa devam ederseniz, tam akredite olursunuz” diyerek askıda tutar!..
Efendiiim… Bir gün Özok’a;
“Şu askerin yaptığı haksızlık değil mi, hukuksuzluk değil mi?” diye sordum.
“Tam anlamıyla haksızlık, hukuksuzluk!..” dedi.
Ben de kendisini, “Kınamak yetmez, size vekaletimi vereceğim. Genelkurmay’a dava açacağız” sözleriyle göreve davet ettim.
Şöyle bir dikildi, geriye kaykıldı...
İçkisinden bir yudum aldıktan sonra;
“Hay haaay” dedi.
“Senin davanı alırım!..”
Öyle dedi ve biz bunu yazdık ama;
Sonrasında kıvırdı...
“Şimdi benim bu vekaleti almam doğru olmaz, Genelkurmay’ın da kendine göre haklı gerekçeleri vardır!” filan...
“Gece doğru söyler, ayılınca şaşar” durumları.
•
Sayın Özok, “hukuk camiasının Kamer Genç’i” idi.
Haksızlık etmiş olmayalım, Kamer Genç’ten daha sevimliydi.
Veya daha az sevimsizdi.
Hayatında birçok ibretlik sahne vardı.
Son 6 ayında, ABD’de tedavi görüyor olmasından dolayı hiç görüşemedik.
Geçmişin muhasebesini yapıp yapmadığını, içinde pişmanlıklar taşıyıp taşımadığını bilemiyorum.
Ölümün yüzü soğuk.
Yakınlarına sabır diliyorum.