Solan Amerikan rüyası
Amerikan rüyası neydi ve nasıl soldu? Hayalleri süsleyen Amerikan rüyasının oluşmasında neler rol oynadı? The Washington Post gazetesinden Henry Allen bu soruların cevabını arıyor. Gerçekten de rüya gibi bu mirası kim hoyratça harcadı ve bitirdi? Yeşil rengi kurşuni bunalım rengine çevirdi? Bu rüyanın doğmasına neden olan münasebet veya etkenler Teddy Roosevelt’in apartman dairesinde yayınladığı küresi (atlas küre) miydi? Yoksa Woodrow Wilson’ın yerküre çapında demokrasi mücadelesi miydi? Bunlardan hiçbirisi değilse 1940 yılında Henry Luce’in ortaya atmış olduğu ve haftalarca Time ve Life dergilerinde tekrarladığı Amerikan yüzyılı kehaneti miydi? Bu sorunun tam cevabını kimse bilemez. Lakin İkinci Dünya Savaşı kehanetleri olgunlaştırdı ve hayata taşıdı. Kendini doğrulayan kehanet İkinci Dünya Savaşı ile birlikte ete kemiğe büründü. Henry Allen o günleri şöyle hatırlıyor: Amerikan ordusu Normandiya açıklarına ve kıyılarına çıkarma yaptıktan sonra Fransızlar ve İtalyanlar Amerikan askerlerini ellerinde çiçeklerle karşılamışlardı. Alman çocukları da moloz yığınları arasından Berlin’e hava köprüsüyle yiyecek taşıyan Amerikan uçaklarını neşeyle ve gıptayla izliyorlardı. Yazar şöyle devam ediyor: Acaba Amerikan rüyasının tılsımı neydi? Henüz çocuktum (1941 doğumluyum) ama bunun cevabını biliyordum ve şöyle verebilirdim: Kendine güven duygusu. Biz fetih yapmadık, özgürleştirdik! Biz iyi çocuklardık. Beyaz şapkalarımızı giymiştik. Büyük ökçeli ve tabanlı kültürsüz yankee imajına rağmen Amerikan modeli gizlice her yerde seviliyor, taklit ediliyor ve herkes Amerikalı olmak istiyordu.
İşte bu dönem Türkiye’de Demokrat Parti dönemine rastlamış olmalıdır ve Türkiye’nin özlemi de Küçük Amerika olmaktır. O günlerde Küçük Asya’yı küçük Amerika olma merakı sarmıştır. Halide Edip Adıvar ile başlayan Amerikan mandacılığı arzusu merhum Menderes dönemiyle birlikte bir rüyaya dönüşmüş ve bu rüya Özallı yıllarda yeniden nüksetmişti. Lakin Özallı yıllarda Irak’ın Kuveyt’ten atılması ve 2003 yılında Irak işgali Türkiye’de bu rüyayı gölgeledi. Bu rüya, işgaller yüzünden nefrete dönüşmüş oldu ve hâlâ Türkiye ve Pakistan gibi ülkelerde Amerikan nefreti en yüksek derecesinde seyrediyor.
¥
Henry Allen bize ne oldu? diye soruyor. Vietnam bozgunu, Lübnan’dan geri çekilme ve Somali’de Blackhawk Down felaketi rüyanın kâbusa dönüştüğünün işaretlerinden bazıları. 1980’de Tahran’daki Amerikalı rehineleri kurtarma operasyonunun kaosa dönüşmesi de Amerikan yüzyılının solmasının ve ricatinin işaret fişeklerinden bir başkası olmuştur. Buna mukabil, bazı nobranlıklarının da hatırlanması yerinde olur. Grenada’da akıl hastanesinin, Hartum’da Şifa ilaç fabrikasının ve Kosova operasyonu sırasında Çin’in Belgrad elçiliğinin ‘yanlışlıkla’ bombalanması bunlardan sadece bazılarıdır. Elbette bütün yanlışların anası da galiba Bağdat işgaliydi. Bu Normandiya çıkartmasına benzememiştir. Bağdat’ta; Normandiya’da Amerikan askerlerini güllerle karşılayan bir halk yoktur. Olsa bile bunlar ABD’yi sevenlerden ziyade potansiyel işbirlikçi güruhtur. Onları ABD’ye yaklaştıran Amerikan rüyasından çok Saddam nefreti olmuştur. İşgal sonrasında Ebu Gureyb ve Guantanamo benzeri skandallar ise Gulak Takımadalarını hatırlatmıştır. Bütün bunlar, beyazın griye ve rüyanın kâbusa döndüğü anlardı. Henry Allen’in ifade ettiği gibi sevgi nefrete dönüşmüş oldu.
¥
İşte kurşun rengine dönüşen hayaller böyle yıkıldı! Elbette ki bu mirası birileri hovardaca harcadı ve mirasyedi havasıyla sonunu getirdi. Soğuk Savaşın sonu önce SSCB’nin sonu oldu ve sonrasında da bu denklemden rüya devşiren ABD’nin sonu haline geldi. 50-60 yıl sonra Henry Luce’in hilafı kehanetler söylenmeye başlandı. Ters rüzgarların estiğini ve kehanetin yer değiştirdiğini önce tarihçiler gördü. Paul Kennedy ABD’nin Bağdat’ta tarihin sonunu değil ancak parantezini yaşadığını söyledi. Neoconların bizzat kendileri tarihin sonu yerine tarihin dönüşünü yaşadılar ve yazdılar. Bizzat Fukuyama Amerikan yüzyılının sonunu gördü ve yazdı. Keza başka bir Neocon olan ve yeni Amerikan yüzyılını müjdeleyen Robert Kagan da The Return of History and the End of Dreams adlı eseriyle tarihin sonuna ve Amerikan rüyasına veda etmiştir. Kabul emek gerekir ki, bunu ilk görenlerden birisi tarihçi öngörüsüyle Immanuel Maurice Wallerstein olmuştur. Bütün karineler Amerikan rüyasının solduğunu gösteriyor. Obama’ya rağmen… Henry Allen yazısını şöyle noktalıyor: The dream is dying. No resuscitation, please. Rüya can çekişiyor. Lütfen, kimse dirilmesini beklemesin (By Henry Allen, Tuesday, April 20, 2010, The Washington Post)...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.