Mahkeme üzerinde jetler uçtu, gördünüz mü?
Atalarımız, bu gibi durumlar için, “gözlerini kan bürümüş” ifadesini kullanırlar... Çünkü, “gözlerini kan bürümüş” insanlar, yani “her şeyi göze almış” insanlar, hiçbir şeyi görmezler, hiçbir şeyi duymazlar... “Ayıp”mış, “ahlâksızlık”mış, “küstahlık”mış, “rezil olmak”mış, hiçbir değer tanımazlar... Çünkü onlar, gözlerini tek bir noktaya dikmişlerdir!.. Ne “tavsiye” tanırlar, ne de “nasihat”lara kulak verirler... Bir tek hedefleri vardır: “Göze göz, dişe diş” bir mücadele vermek!.. Bunu, ya “gözdağı” vererek yaparlar, ya herkesin gözlerine sokarcasına ve “gözlerini karartarak” açık açık yaparlar... Öfkeden, çıldırmışlıktan “gözleri çakmak çakmak”tır!.. Adeta, “gözleri yuvalarından fırlamışçasına” saldırırlar “rakip”lerinin üzerine... Bırakın “kör” etmeyi, rakiplerinin “gözlerini oymak” isterler!.. Böylesine bir hınç, böylesine bir öfke içindedirler!..
MAHKEMEYE “GÖZDAĞI” MI?
Hele bakın, şu “gözdağı”na... Daha düne kadar ne konuşuyordu insanlar?.. Ergenekon sanığı Org. Saldıray Berk’in, mahkeme tarafından ifadeye çağırıldığı günlerde Erzincan sokaklarında “askerî araç” yürütüp, “gözdağı” vermesini değil mi?..
Peki, ya dün ne oldu?..
3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk’in, “1 numaralı sanık” olduğu “Ergenekon’un Erzincan yapılanması” ile ilgili dâvâ, dün Erzurum’da başladı...
Aaa, o da ne?!?..
Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “duruşma” başlamış... İddianame, sanıkların yüzlerine okunuyor... Tam o sıralarda, “mahkeme binası”nın üzerinden “2 F-16 jeti” uçuyor, iyi mi?..
Peki, bunun mânâsı ne?..
Bu, bir “görev uçuşu” mu,
Yoksa “mahkemeye taciz” veya “gözdağı” mı?.
Biliyorum, mutlaka “resmi bir kılıf” bulunacak... Her zaman öyle yapılır ya!.. Malûm; “Sincan’da yürütülen tanklar” da, “tatbikat” (!) için yürütülmüştü!.. Erzincan’da yürütülen “askerî araçlar” da, zaten “tatbikat provası” yapıyordu, değil mi?!?..
Bu “bahane”lere elbette karnımız tok!..
Ama, dedim ya;
“Gözlerini intikam hırsı bürümüş” olanların yapmayacağı şey yok!.. “Gözleri dönmüş” insanlardan her şey beklenir!.. Bunlar, mahkemenin çevresini “tank”larla kuşatıp, “namlu”larını mahkeme binasına bile çevirtebilirlerdi!..
Öyle ya;
“Yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır!”
Ne ilginç değil mi;
Mahkeme binasının üzerinden F-16’lar uçarken, duruşma salonundaki “Ergenekon avukatları” da, mahkeme heyetinden talepte bulunuyorlardı:
“Sanık Saldıray Berk, halen görevde bulunduğundan burada yargılanamaz!.. Kendisi askerî mahkemede yargılanmalıdır!.. Sanık İlhan Cihaner de, Erzincan Başsavcısı olması hasebiyle Yargıtay’da yargılanmalıdır!”
Bu “talep”ler ile “F-16 uçuşları”nın bir ilgisi, bir bağlantısı var mıdır, bilmiyorum... Ama, “resmi kılıf”lar farklı olsa da, görünen gerçek şu: Bu “taciz uçuşları” ile, mahkeme üzerinde “psikolojik baskı” oluşturulmaya, “sanık avukatlarının itirazları” doğrultusunda karar verilmesi sağlanmaya çalışılmıştır!..
“Resmi gerekçe” ne olursa olsun,
“Görünen gerçek” budur!..
Bu da, “Ergenekon yandaşları”nın neler yapabileceklerini göstermiştir!..
Bereket ki;
Mahkeme heyeti, “Erzurum’da hakimler var” dedirten bir karar aldı ve “Ergenekon avukatlarının itiraz”larını reddetti!..
Yani, yargılama Erzurum’da yapılacak!..
HUKUKA SAYGI BU MU?..
Buyurun, bir ilginçlik daha:
Org. Saldıray Berk, “Mahkeme binası üzerinde F-16’ların uçması” sonrasında, “sanık avukatlarının itirazlarının kabul edileceğine”, dolayısıyla yargılamanın “askerî mahkeme”de yapılacağına o kadar inanmış olmalı ki, dünkü duruşmaya da gelmedi!..
“Ankara’da işi var”mış!..
Ne işi vardı, kiminle ne görüştü, kimlerle ne gibi bir plân hazırladı, artık orasını bilmiyoruz!..
Ama, bir çift sözümüz var:
Hemen her platformda “yargıya saygılı, hukuk devletine bağlı” olduğunu deklâre eden Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un bu “ani(!) ziyaret”ten haberi var mı acaba?..
Bir Kuvvet Komutanının, tam da “duruşma günü”nde Ankara’ya gelmesi ne demek?..
“Mahkeme üzerinde jet uçurmak” ne demek?..
Hani, “yargıya saygı” nerede?..
“Hukuk devletine bağlılık” bu mu?..
Buyurun, cevap verin Sayın Başbuğ!..
“KİMSE DUYMASIN, MİLLET DÜŞMANIMIZDIR!”
Hemen her zaman derim ya;
Bu ülkede “Atatürkçülük” adı altında “İnönücülük” uygulanıyor... Çünkü Atatürk, “Hakimiyet milletindir” derken, son günlerin “tartışma gündemi”nde yer alan İsmet İnönü, bu milleti “düşman” olarak görmekteydi!..
Buyurun işte belgesi:
“...İkinci İnönü Savaşı sırasında Bursa’dan geriye doğru göçen ve içinde subayların da bulunduğu bir kafileye rastlanır. İnönü hatıratında anlatıyor: Kafileyi durdurdum. Subayları topladım. Onlara dedim ki, içinde bulunduğunuz vaziyeti bilesiniz. Padişah da, yedi düvel de düşmanınızdır. Kimse işitmesin, millet de düşmanınızdır...” (İdris Küçükömer, Düzenin Yabancılaşması, Alan Yayıncılık, 1989 - s. 96)
Düşünün, bir “Milli Şef” ki;
Bu milleti “düşman” olarak görüyor!..
Peki, ne yapılır “düşman”a?..
Her şey yapılır... “Baskı” yapılır, “dayatma” yapılır, “zulüm” yapılır!..
İnönü de, yapmış yapacağını!..
“Vergi”lerden tutun da, “sürgün”lere varıncaya kadar, her şeyi yapmış!..
Hani, Başbakan Tayyip Erdoğan; kendisini “Milli Şef” ilân etmesinden ve “bıyıklarını Hitler’e benzetmesi”nden dolayı, Baykal’a seslenip; “CHP Genel Merkezi’nin duvarlarında asılı duran İnönü fotoğraflarına bir bak, Hitler’i orada görürsün” demişti ya, bence bu “kıyaslama”da bir “yanlışlık” var!..
Çünkü Hitler; o sebeple veya bu sebeple, ülkesindeki “Yahudi”leri hedef aldı, onlara zulmetti!.. Ama, kendi milleti Almanlara dokunmadı... Tam aksine, her seferinde Almanların “üstün ırk” olduğunu söyledi!..
Peki, kendisini “Milli Şef” ilân ederek, “bıyık”larını da ona benzeterek “Türkiye’nin Hitler’i” olmaya özenen İnönü ne yaptı?..
İşte, belge ortada:
“Millet düşmanımızdır” dedi!..
Yani, Hitler’i bile solladı!..
AZİZ NESİN’İN KALEMİNDEN CHP
İşin enteresan tarafı, bunu söyleyen sadece “ben” değilim!.. Bunu, zamanında Aziz Nesin de söylemiş!..
Konuyu, biraz açalım...
62 yıl önce, yani 5 Şubat 1948 tarihli Zincirli Hürriyet dergisinin ilk sayısında imzasız bir yazı yayınlanmıştı. Aynı yazıyı dün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan AK Parti Grup Toplantısı’nda alıntıladı ve tamamını okudu.
İsimsiz olarak yayınlanan, ancak daha sonra Aziz Nesin’in yazdığı ortaya çıkan o yazının tam metni şöyle;
“Ey Türk faşisti!
Birinci vazifen, Türk matbaalarını yıkmak, makinelerini ısırmak, demirlerini dişleyip duvarlara saldırmaktır.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli, gazeteleri çamurlara serip üzerinde ağzın köpürünceye kadar tepinmektir.
Bu temel, partinin hazinesidir.
Bir gün nümayiş yapmak için emir alırsan, bütün polisleri yanıbaşında bulacaksın.
Meydanlarda kitaplarını yaktığın namuslu insanlar, bütün dünyada eşi emsali görülmemiş şekilde işkenceye tabi tutulabilir. Emniyet müdürlüğümüzde dövülebilir. Demir Ahmet tarafından sövülebilir. Bütün malları mülkleri zapt edilmiş, matbaaları yıkılmış, gazeteleri kapatılmış, evleri tarumar edilmiş, çoluk çocuğu dağıtılmış, haneleri işgal, kendileri perişan edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, Amerika’dan borç dahi alınabilir. Hatta bu borç alınan paralar, ziyafetlerde yenilebilir.
Ey faşist yumurcakları!
İşte bu ahval ve şerait içinde dahi, bütün bu yapılanları kâfi görmeden; vazifen matbaaları yıkmak, makineleri ısırmak, namuslu vatanperverleri parçalamaktır.
Muhtaç olduğun kazma, balta, Halk Partisi’nin ambarında mevcuttur.”
HEPSİ CHP’Lİ, HEPSİ İNÖNÜCÜ!
Aziz Nesin’in; Atatürk’ün “Türk Gençliği’ne Hitabesi”nden esinlenerek, CHP’yi ve İnönü’yü hedef alan bu yazısı, herhalde kimin ne olduğunu ortaya koymaya yeterlidir!..
Demek istediğim şu:
Türkiye’de “Atatürkçülük” değil, “İnönücülük” uygulanmaktadır... Evet, milleti “düşman” olarak gören bir “İnönücülük!”
Bugünkü CHP’nin de, “CHP yandaşları”nın da “gen”lerinde “İnönücülük” vardır!.. Kendilerine “idol” olarak İnönü’yü alanlar, bu ülkenin insanlarını hep “düşman” olarak görmüşler, hep ona tepeden bakmışlardır!..
Dün Erzurum’da mahkeme üzerinde jet uçurtanlar!.. “Mahkemeyi takmayan”lar!.. “Darbe plânları” hazırlayıp milletin ensesinde boza pişirmeyi isteyenler!.. Hasılı kelâm; milleti “yok” sayanlar, kendilerine örnek olarak İnönü’yü almışlardır!..
Durum budur, yorum sizin!..
===================
Dansöz Hayal ve Kamer Genç!
Birçok internet sitesinde dün yayınlanan bir ses kaydı, gündeme bomba gibi düştü... Ses kaydı, siyasi tarihimize “Çiçek Sulama Vak’ası” olarak geçen olayın kahramanı Kamer Genç’le ilgiliydi... “Çiçek Sulama Vak’ası”nın tüm ayrıntılarını anlatan Dansöz Hayal Kaplan, Kamer Genç’le ilişkilerinin “bir defalık” değil, “evliliğe kadar gidecek sürekli bir ilişki” olduğunu anlatıyor.
Bir “röportaj” esnasında kaydedildiği sanılan “ses kaydı”nda, neler var neler?.. “Kamer Genç’le, dolu dolu 3 yıl yaşadık” diyor dansöz kadın!.. Kamer Genç, kadına “ağda” bile yapmış!.. Bu ilişki ortaya çıktıktan sonra, Kamer Genç’in oğlundan “tehdit” almış... Ama, “korkum yok” deyip, ekliyor: “Yaşanırken her şey güzeldi de, şimdi ne oldu?”
Çok “belden aşağı” olacak ama, bir de “sünnet” hikâyesi var... Kadın, Kamer Genç’in “sünnetsiz” olduğunu ima eden sözler sarfediyor!.. Kamer Genç, her zamanki gibi bir münasebetsizlik yapıp, “sünnetli” olduğunu kanıtlamaya kalkarsa, hiç şaşmayın!.. Yapar mı, yapar!..
Bakalım, şimdi ne diyecek Kamer Genç?..
Yine, “oğlumun evinde çok çiçek vardı, onları sulamaya gittiydim” diyecek mi?.. Der mi, der!!!..