Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

‘İcla’

‘İcla’

Bizde kurtuluş savaşlarına mümasil ve denk Araplarda da cela ve icla deyimi vardır. Cela çıkmak icla da çıkarmaktır. İşte Taraf yazarlarından Hilal Kaplan, Ermeni tehciri bağlamında Ermeni tehcirine maruz kalanları zımni de olsa Mekke Müslümanları ile mukayese ediyor ve şunları yazıyor: “Kur’an’da yurdundan kovulmak savaş sebeplerinden biri olarak geçer, zira bir halkın başına gelebilecek en büyük zulümlerden biridir…” Bu hususta nitekim Hac Suresinin 40. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Onlar, başka değil, sırf ‘Rabbimiz Allah’tır’ dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir….” Şimdi ayette Müslümanlar sadece ‘Rabbimiz Allah’ dedikleri için diyarlarından sürüldükleri ifade ediliyor ve Allah da onlara yardımını teyitle vaat ediyor. Meseleyi Ermeni meselesiyle mukayese ettiğimiz de gerçekten de Ermenilerin durumu Mekke Müslümanlarının durumuna tekabül ediyor mu? Yoksa Ermenilerin durumu Ahzap kuşatması ve harbinden sonra Medineli ve Hayberli Yahudilerin durumuna mı benziyor? Müslümanları afaktan gelen kuşatmacılarla birlikte boğmak isteyen Yahudiler önce Hazreti Peygamber ardından da Hazreti Ömer tarafından yurtlarından sürülmüşlerdir. Sahi Ermenilerin durumu hangi şıkka benziyor? Mekkeli Müslümanlara mı yoksa Medineli Yahudilere mi? Ezbere savurmayalım, bilelim. Zira Birinci Dünya Savaşı sırasında Müslüman Türkler içeriden ve dışarıdan yedi düvel tarafından kuşatılmışlardı. Çanakkale savaşlarını ve destanı da hâlâ bunun canlı bir şahididir. Ta Avustralya ve Yeni Zelanda’dan gelen Anzaklar Çanakkale’ye kadar akın ederek bizimle savaşmışlardı. Ermeniler de cephe gerisinde Ruslara destek çıkmışlar ve yüzlerce yıl aynı toprakları paylaştıkları insanları arkadan vurmuşlardı. Bu bir ölüm kalım meselesi ve Osmanlı’nın nihai taksimi ve yok ediliş planıydı. Kurtuluş seçeneği yoktu zira başlangıçta İngilizler İttihatçıları müttefik dahi kabul etmemişlerdi.
¥
Diyelim ki Ermeniler Medineli veya Hayberli Yahudilere benziyor ama Talat Paşa’yı ve bugünkü halefleri olan Doğu Perinçek gibilerini nereye koyacağız veya kime benzeteceğiz? Evet, Türkiye örneği pekala üçüncü bir örnek veya şık da olabilir? Lakin Hilal Kaplan asla buna imkan tanımıyor veya Atranik’ten ya da Talat Paşa’dan yana olacağımızı söylüyor. Üçüncü bir şık tanımıyor. Yani ya Ermenilerden yana olacaksınız ya da Doğu Perinçek’ten yana? Kendince Ermeni yanlısı olmayanları Doğu Perinçek’in safına ve zaviyesine itiyor. Ne kadar derin bir zeka ürünü! Bu sözler bana Amerikalılar tarafından ‘kızıl sarıklı’ lakabıyla taltif edilen Maruf Devalibi’yi hatırlattı. 1960’lı yılların başlarında Suriye başbakanı olan Devalibi’ye gelen giden Amerikalı heyetler ‘ya Ruslarla olacaksınız ya da paket olarak İsrail ve ABD cephesini tercih edeceksiniz’ diye dar alanı göstermektedirler. Bu iki seçenekle sınırlama zorunluluğunu Bush’lu günlerden de hatırlıyoruz: Ya bizimlesiniz ya da karşımızdasınız. Bu sınırlamaya isyan eden Muhammed Maruf Devalibi ‘İsrail’i aradan çıkarın sizinle olalım’ diyecek olur ama nafile. Amerikalılar Nuh diyor peygamber demiyor. Bunun üzerine Devalibi de başka seçenek yoksa sizinle olmayacağız diye kestirip atıyor. Kızıl şeyh lakabı işte o günlerden yadigar. Amerikalı yetkililer derhal bir kulp bulurlar ve Devalibi’ye takarlar. Artık onun adı kızıl şeyhtir. Zira İsrail’i tutacağına Rusları tutmaktadır.
¥
Hilal Hanıma göre de Antranik’ten yana olmazsak Talatçı olacakmışız. Biz de Talat ve Antranik ikilemine ve zorlamasına karşı aynen Bediüzzaman gibi diyoruz: “Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.” (Sünûhat, s. 67-68). Gerçekten de son sıralarda müthiş bir zemin kayması yaşıyoruz. Kompleks nedeniyle birlikte insanlar ve aydınlar populist mecralara yuvarlanıyorlar ve geçer akçe ne ise onu savunuyorlar. Bir sürü laf kalabalığı arkasından seyrediyorlar. Şimdiden bir inkarcı edebiyatı tutturdular neredeyse bizleri ve bütün Türkleri Nazilere benzetecekler. Dikkat ederseniz Araratizm taraftarları da Siyonizm edebiyatı ve kavramlarıyla konuşuyorlar. Hilal Kaplan, Ermenileri bir bütün olarak mazlum kefesine koyuyor. Bu durumda zalim taraf da Türkler oluyor. Lakin o bütün yükü Talat Paşa’ya yıkarak suçu hafifletmeye çalışıyor. Bunu hangi kritere göre yapıyor? Bütün bunların nedeni aslında İslâmi entelijansiyanın düşük bir profil sergilemesidir. Büyük bir savrulmanın hatta kimliksizliğin yaşanmasıdır. Bütün bunlar, İslâmi aydınların biraz tembel ve onun dışında biraz da çekingen ve pısırık olmasından ileri gelmektedir. Gerçekten de Türkler Ahzap kuşatmasına benzer bir kuşatma içine alınmışlar ve içeriden de Ermeniler kuşatmacılarla beraber olmuş ve bu kuşatmayı nice badireler atlatarak zor bela yarmış, savmış ve savuşturmuşuz. Şimdi de millete fatura bakiyesi gecikme cezası gönderiliyor. Bizim aydınlarımıza da ucuz yollu veya bedavadan amigoculuk düşüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi