Ne faşist, ne demokrat
Bu, 1930'lar CHP'sinde faşizme özenen adamlar olmadığı anlamına gelmiyor elbette. Partinin bir ara güçlü genel sekreteri olan Recep Peker'in İtalya gezisinin ardından Türkiye için açıkça faşist bir model önerdiği herkesçe bilinir. Her ne kadar sonradan parti içindeki etkisi azalmış da olsa, Peker'in önerileri paralelinde faşizm benzeri bir parti-devlet kaynaşması 1936 yılında tamamlanmıştır.
1930'lar Türkiye'si dindarlara, gayrimüslimlere, Kürtlere ve Alevilere yönelik baskı, sindirme ve şiddet politikalarıyla faşizmden çok uzak değildir. Ancak bunun tüm sorumluluğunu 'ikinci adam' İsmet İnönü'ye yüklemek doğru olmaz. İnönü'nün yaptığı, 1938 sonrası devraldığı tek parti rejimini 'başarı'yla sürdürmektir. Ta ki, İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda çok partili hayatı 'denemek' zorunda bırakılıncaya dek...
Zaten o tarihten sonra başlar bence İnönü'nün Türkiye siyaseti üzerindeki 'yıkıcı' etkisi. Asla aklından geçirmediği olur ve 1950 seçimlerinde iktidarı kaybeder. İktidardaki İnönü kurulu düzeni işleten bir 'devlet adamı'dır, ama muhalefete düşmüş 'siyasetçi' İnönü artık bir ateş topu olmuştur. Sonunda DP'yi iktidar olduğuna pişman edecektir. Adnan Menderes bakınız ne der; "Bizim bütün günahımız, iktidara gelmemizdir... Affetmez bir kin, bizi bu günahımız için ölünceye kadar takip edecektir'. Ve etmiştir de...
İnönü'nün idamları durdurmak için son anda Milli Birlik Komitesi'ne mektup yazdığı doğrudur; ama Menderes'in ve Demokratların boynuna idam ipi çok önceden geçirilmiştir. Damadı Metin Toker'in yönetimindeki Akis dergisinin Temmuz 1960 sayılı kapağı bunu yeterince anlatır: Bir darağacı, darağacından sarkan ucu düğümlü idam ipi, önünde Bayar'ın fotoğrafı ve altında bir spot: 'Cürüm ve ceza'.
27 Mayıs darbecilerinden Sami Küçük anlatıyor: "Toplumun haklarına sahip çıkma muhalefetinin uyanışı, tabii ki İsmet Paşa'nın 10 yıl süren azimli ve kararlı bir mücadelesi sonucu olgunlaşmıştır. Bu bakımdan İsmet Paşa, kendisini ve partisini 27 Mayıs'ın dışında göremez... Toplumun ihtilali en kısa zamanda benimsemesinde tabii ki İsmet Paşa'nın payı büyüktür."
Yani darbenin olgunlaştırılması ve meşrulaştırılması siyasetinde İsmet İnönü başrolü oynamıştır. Damat Metin Toker bakın ne diyor: "CHP bir yeraltı faaliyetinin bütün hazırlıklarını tamamlamaktaydı. 28 Nisan ile 27 Mayıs arasında CHP'nin bu şekilde çalışmış olduğu bir gerçektir... Menderes'e karşı koyma kendiliğinden mi doğmuştur? Hayır. Onu CHP bizzat organize etmiş, beslemiş, sloganlarını vermiş, her hareketin çekirdeğini oluşturmuş, bir beyin rolü oynamıştır. İsmet Paşa, partisinin bu rolü oynağından haberdardı. Ama kendisi hiçbir zaman yeraltına geçmedi. Buna karşılık, ihtilale yeşil ışık yaktığı bir gerçektir."
Bunu, 27 Mayıs darbecilerinden Orhan Erkanlı da doğruluyor: "İnönü'nün 'şartlar tamam olursa ihtilal meşru olur' şeklindeki sözleri bizim için büyük destek olmuştur... İhtilal bir bakıma Halk Partisi'nin yaptığı muhalefet neticesinde meydana geldi. .. Akis, orduda çok okunurdu. Rahmetli Polatkan'la Fatin Rüştü Zorlu'nun asılma sebebi Akis'in bu neşriyatıdır. O kadar bunların alayhine yazılmıştır ki biz daha işe başlarken kafamızda bunları zaten mahkûm etmiştik. Halk Partisi ve Halk Partisi'nin organları bu ortamı meydana getirmişti."
Bu, Menderes'in 'affetmez bir kin' dediği şeydir; bir rövanştır.
Tamam, İnönü faşist değildir, ama Türkiye'yi demokrasiye geçiren adam hiç değildir. O, tam elli yıl önce iktidar ve intikam uğruna demokrasiyi darbecilere teslim eden adamdır. İntikamını almış, ama iktidar olamamıştır.