Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Doğru yönde, ileri doğru..

Doğru yönde, ileri doğru..

Dün kaldığımız yerden devam edelim.
Ahlâksızca bir propagandayla, “bizden başka herkes bize düşman” diye bir terör ideolojisi üretildi bir zamanlar.. Gerçekte bizde hainler olduğu gibi, Yunanistan’da, İsrail’de adaleti, barışı, insan haklarını savunan insanlar var. Rusya’da da öyle. Mesela Çeçenya’da da zalimler var. Hz. Yakub’un (a.s.) evinde bile cinayet planları yapanlar da vardı, ay yüzlü çocuklar da.. Firavun’un sarayında hainler de vardı, Hz. Musa’lar, Harun’lar da.. Nemrud’un yurdunda bir İbrahim nasıl oluyorsa, Hz. Nuh’un gemisi Nuh’un oğlullarından bir eksiği ile yola çıkabiliyordu..
Şu gelinen noktaya bakın. “One Minute”den sonra “Two Days”. Bir tabu daha yıkıldı. Bir büyü daha bozuldu.. Hani şu “Yunan’ı denize dökme” masalları.. Sonra, “Yunan Medeniyet Tarihi”ni zorunlu ders yapma hikayesi.. Ardından İslâm klasikleri yasaklanırken, Yunan klasikleri yayınlanmaya başladı. Hani bunlar yayınlanması değil de, niye İslâm klasikleri yasak oluyor, onu soruyorum.. Osmanlı’da Miladi takvim de vardı. Bizim saf Kemalistler, Hicri takvimin bırakılıp Miladi takvime geçildiğini sanıyor. Hayır, Miladi takvim zaten vardı. Hicri ve Rumi takvim yasaklandı. Osmanlı’da Latince vardı, sadece Osmanlıca ve Arapça, Farsça yasaklandı.. Osmanlı’da batı tarzı kıyafet vardı, ama İslâmî kıyafet yasaklandı..
Irmak tekrar yatağına dönüyor.. Türk ve Yunan resmi tarihi bu durumda yeniden yazılacak demek.
Mesela Yunan tarihçilerin Türk-Yunan savaşındaki “1. İnönü zaferi”nden haberi yok. Herhalde artık MEB “Denize dökme” hikayesi ile birlikte bunu da tashih eder.. Hani bir de mesela, Yunan’ı denize dökerken adalar ve ille de mesela MEİS adası nasıl Yunan’ın oldu, onu da izah ederlerse.. Hani mızrak çuvala sığmıyor da..
Eminim en az Yunan halkı da, Türk halkı kadar kandırılmıştır..
İster misiniz, bu diyalog ve işbirliği sürecinin ardından Yunanistan’da da Ergenekon benzeri bir operasyon başlasın. Rodos Şovalyelerinin ipliği pazara çıksın ve Türk ve Yunan derin devletinin işbirliği, kanlı ilişkileri ve pazarlıklar, gizli terör kampları, suikast timleri, özel korumalar, karanlık planları ortaya çıksın. Bakarsınız istihbarat işbirliği de yapılır, PKK’nın ipliği de pazara çıkar böylece.. MAFIA ilişkileri, adam kaçakçılığı, uyuşturucu.. Bu diyalog ve işbirliğinden çok iş çıkar.. Bunu bilenler, hep Ekümenizm, Heybeliada diye kaşıyıp durdu.. Tezgah böyle kurulmuştu.
Neden tek bir Heybeliada’yı konuşuyoruz ki. Neden Süryani ilahiyatı, Ermeni ilahiyatı açılmıyor.. Buradan tüm dünyaya yayılsınlar.. Türkiye onlar için bir tehdit değil, şans olsun.. Bu şans, aynı zamanda bizim şansımız olsun. Bu toprağın bir kısım çocukları, bizim derin çetelerin korkusundan, batının Katoliklerin, Protestanların kucağına sığınıyorlar.. Osmanlı sultanları Müslümanların halifesi, Türklerin Hakanı olduğu gibi Doğu Roma Bizans’ın da imparatoru idi.. “Doğu Roma”yı kime bırakıyoruz..
Belki o zaman Koman paşa da konuşma ihtiyacı duyar.. Bu “İt dalaşları”, tacizler, Kardak krizine ilişkin yeni ipuçları yakalarız..
70’li yıllarda erişkin yaşlarda olanlar hatırlarlar; meydanlarda “Türk aleminin en büyük düşmanı Komünistliktir, her görüldüğü yerde ezilmelidir” diye bir tabela da asılıydı. Aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdıracaklar ya, Mustafa Kemal’in adını da soğuk savaş yıllarında bol bol kullandılar..
Sağ-sol, ilerici-gerici, Alevi-Sünni. Türk-Kürt.. Herkesi birbirine kırdırdılar.. İçeride bu işler böyle, dışarıda Yunan, Rus, Arap.. Biz dindarlar, Komünizm tehlikesine karşı hepimiz Amerika’nın ucuz askeri olduk. Komşumuz da Amerikan emperyalizmine karşı Rusya’nın, Çin’in askeri oldu.. “Tavşana kaç, tazıya tut”. Adına “kontrollü bunalım stratejisi” dedikleri kanlı ve kirli bir savaş bu..
Hani, Komünizme düşmanlıkta, niye kimse Taksim Anıtı’ndaki Rus generalleri merak edip sormaz.. Taksim anıtına o iki general Mustafa Kemal’in emri ile eklendi. Kliment Vefremoviç Voroşilov ve Mihail Vesilyeviç Frunze? İkisi de Bolşevik devriminin generalleri. Dahası Frunze, 1921’de TBMM Rus halkı adına, Sakarya Zaferini kutlamıştı. Voroşilov ise, “Silahsa silah, paraysa para, isteyin verelim” demişti..
Ne alakası var bu işle derseniz... Yunan o zaman İstanbul’u istiyordu. Rusya ise buna karşı idi ve Boğazlar konusunu pazarlık ediyordu. Rusya ittifaktan kopma noktasına gelmişti. Yunanistan’ın İstanbul’a yürümesini istemiyordu. İngilizler, Yunanistan’a desteği kesti, Yunan askerlerini Ege’ye getirdiği gibi o gemilere bindirip geri götürdü. Direnmek isteyenler ise Rusların desteği ile Anadolu’dan çıkartıldı. İngilizler de buna ses çıkartmadı.. Rus devrimi sayesinde Kafkaslar’dan giren Rus askeri geri çekilmek zorunda kalmıştı. Yine aynı devrimin Boğazlar politikası sunucu, İngilizlerin İzmir’den karaya çıkarttığı Yunanlılar, Anadolu’dan ayrılmak zorunda bırakıldı.. Yoksa ilk kurşun filan bu işin kandırmacası..
Neyse bu konu uzun hikaye.. Yunanistan’la artık sorunumuzu çözdüğümüze göre, Rusya ile de yeni bir dönem başladığına ve artık Komünizm de bittiğine göre, Taksim Anıtını da müzeye kaldırmak gerek sanırım.. Ne Venezilos, ne de Lenin, Stalin artık yaşamıyor. Yunan Kırallığı da, SSCB de yok. Ne Mustafa Kemal, ne de Venezilos yaşıyor..
Geçelim bunu. Mesela, İran, Türkiye’den sonra en büyük Türki devlettir, ama bir zamanlar adı anılmazdı..
Yunanistan’la da bu açılımı yaptık. Daha sırada bekleyen onlarca ülke var.. Bosna, Gürcistan, Romanya.. Sırada 110 ülke var.
Daha önce yazdım, Filipinler ile sorunları olan Bangsamoro halkı Türkiye’nin barış görüşmelerine garantör olarak katılmasını istiyorlar.. Türkiye Merkez Bankası, HSBC gibi, aslında neden bu 110 ülkede şube açmıyor.. Neden Vakıflar idaresi buralarda ofisler açmıyor. Diyanet de öyle.. Aynı şekilde Ortadokslar için de bu anlamda bir açılım gerekiyor. Henüz daha başörtüsü açılımı yapamadık. Rum ve Süryani açılımı yapamadık.. Aslında Müslümanların haklarını baskı altına alma adına Anadolu Hıristiyanlığı da mağdur ediliyor.. Oysa birlikte ortak bir zeminde buluşmak mümkün ve onların da haklarını bizim savunmamız gerekiyor. Tekrar söylüyorum, onlar da birilerinin bize düşmanlıklarının kurbanı oluyorlar.
Burası Media’dır Media.. Media’nın ne olduğunu kim biliyor. Bu Media dünya için barış ve refahın kapısı olabilir.. Yeni bir dünya görüşü ve uluslararası düzen için “kutsal ana yurt”un insanlarına, yöneticilerine evrensel sorumluluklar düşüyor.. Ama öte yandan bana bir tek siyasetname okuyan politikacı gösterin. Biz Hindistan’ı nasıl yönettik. Orası bir Türk devleti idi biliyorsunuz. Mısır’ı nasıl yönettik. Keşke bu misyona aday partiler, adaylarını belirlerken, en az 3 siyasetname okumayan adayı mülâkata bile almasınlar.. Uçkur bağımlısı, yiyici, münafık karakterli, aşağılık kompleksine sahip, ya da megaloman, korkak insanlardan sakınsınlar.. Unutmamak gerekir ki, “Allah, cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez..”
Ispanya’yı nasıl yönettik. Balkanlar’ı, Kafkaslar’ı nasıl yönettik. Afrika’yı, Arap dünyasını nasıl yönettik.. İran’ı nasıl yönettik, bilen var mı? Bu konular üzerinden düşünelim artık. STK’lar okumalar yapsınlar. Mesela Mazlum-Der, İHH, MÜSİAD, ASKON ne zaman Yunanistan’da ofis açıyor ya da Rusya’da Yunanistan’daki STK’larla meslek örgütleri ile işbirliği, karşılıklı görüşmeler, toplantılar başlatıyoruz. Mediamız, turizm şirketlerimiz bu konuda ne yapıyorlar?..
Teşekkürler Erdoğan, bir büyüyü bozduğunuz için, bir tabuyu daha yıktığınız için..
Selam ve dua ile..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi