Oku bakalım
Hangi inançta ve de hangi milletten olursa olsun, olduğu gibi görünüyorsa ona sözümüz yok. Öylelerine Osmanlı duruşu ile insancıl açıdan bakarız.
Yanlış yolda olmaları halinde ıslah olmalarına dua ederiz.
Düşmüşlerse, tutar kaldırırız.
Asıl okunması gereken kesim ikiyüzlülerdir.
Menfaat teslimiyetçileri.
Bakın ne diyorum.
İçi başka dışı başka olanların tahribatını izdüşümü ile okuyabiliyor muyuz?
Muhafazakarlığı, çağdaşlığı, sözde demokrat olmayı okuyabiliyor muyuz?
Dini sosyal hayattan kovan laikçiliği okuyabiliyor muyuz?
Daha doğrusu gidişat nereye doğru gidiyor?
Artık “zina” denilen ahlak dışı davranışlar özel hayattan sayılıyor. Ve de bu suçun kahramanı laikçi kulübündense muhteremler kalkıp “acıma duygusu” ile temennalarda bulunabiliyorlar.
Sanki adamın başına saksı düşmüş, lastiği patlamış...
Ne imiş?
Bu illetten sende varsa bende de var, deşmeye gelmez oyunum...
Enbiya sûresi 13. ayet:
“Kaçmayın, şımartıldığınız nimetlere ve evlerinize dönün, çünkü sorgulanacaksınız.”
Başka ne?..
Sersem bir alem, mal ve mevki şımarıklığı.
Yüce Allah “sorgulanacaksınız” diye buyuruyor.
“Geçmiş olsun deyin” demiyor.
Televizyon yayınlarında ayetler ile münkir reklamlar aynı kare içerisinde.
Ekranlardaki filmlere dikkatlice baktığınızda bir başka aşılamanın sahnelerde yattığını kolayca görebilirsiniz. Sözde muhafazakar kanal...
Ama asıl amaç, 1928’lerin kıyafet ve Avrupalılaşma darbesinin bir başka versiyonu. O yıllarda bu aşılar faşizan yöntemlerle halka şırınga edilirken şimdilerde hazretlerin eliyle çaktırmadan ediliyor.
Isıtıla ısıtıla laikleştiriliyoruz...
Verdik koltuğu, kabak çiçeği gibi açıldılar...
Ülke içten içe bir yerlere doğru sürüklenmek üzere, hem de bu yükü sırtımıza yüklediklerinden bile haberdar değiliz.
İslamî hassasiyetlerimizin kalesi dıştan dövülse de asıl içeriden sarsılıyor.
Hoşgörü kapsamında kapılar açılıyor, açılıyor...
“Hoşgörü” nasıl bir kelime...
Kötülükler karşısında susanların birer “dilsiz şeytan” olduğunu söyleyen İslam peygamberi hoşgörü demedi. Susmayın dedi...
En azından “kalbinizle buğzedin” buyurdu.
O bakımdan, hoşgörü ile “insancıl” olma farklı şeylerdir.
Ayrı düşüncede, ayrı inançta olanlara insanca yaklaşmamız hem dini hem de insani görevimizdir ama, evi barkı olan sekreterine iş verdi diye onunla gayri meşru ilişkiye girenlere bu toplum hoşgörü ile bakmaz. Hıristiyan toplumu da bakmaz...
Avrupa’nın ürettiği mikropları kendi ellerimizle kendimize aşıladığımızın farkında mıyız?
Özel hayat! Hoşgörü!..
İçerisi zehir, dışı altın kupa...
Türkiye’deki “laikçi rejim”, kendi yaklaşımını, bizim üzerimizden sinsice kabullendiriyorsa, vay halimize.
Rabbim bunun hesabını sormaz mı?
İmamlarımız/liderlerimiz aynı zamanda örnek insan olmalıdırlar.
Hangi lider halkın kendisine itaatli olmasını istiyorsa, o lider halkın inançlarına saygılı ve de edebinde örnek olmalıdır...
İslamî hassasiyetlere saygısı olmayana “acıdım, hoş gördüm” diyenden lider olmaz.
Geçmişte bir ilçenin kaymakamı çokça içki içiyor, sabahlara kadar kumar oynuyor diye halk tarafından İçişleri Bakanlığı’na şikayet edilmişti.
Bakanlık müfettişleri kaymakam hakkında başlattıkları incelemede ilçede içki satışlarıyla kumar olayını araştırmışlar.
Ne görsünler, o ilçe en çok içki içilen kumar oynanan bir yermiş.
Kendileri içiyor, kumar oynuyorlar, ama kaymakamı da şikayet ediyorlar.
Tuhaf değil mi?
Müfettişler raporlarında: “Halk içki içse, kumar oynasa da başında sarhoş bir kaymakamı görmek istemez. Şikayetler bundan kaynaklanıyor efendim...”
İşte asıl bu sayfayı okuyabiliyor muyuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.