Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Sayın Başbakan’dan son kez ricamız

Sayın Başbakan’dan son kez ricamız

Biliyoruz ve hatta görüyoruz ki canını sıkacak çok sözlere, çok olaylara şahit oluyorsunuz, hatta şahit olmanın üstünde bizzat yaşıyorsunuz. Ruhunuz daralıyor, duyduklarınız ve yaşadıklarınıza sabretmekte hayli zorlanıyorsunuz. Ama ne var ki bunu sadece siz yaşamıyorsunuz. Sizin gibi binlerce ve hatta milyonlarca insan da yaşıyor. Bırakınız bizleri ve sizi, bu konuyu sevgili Peygamberimiz de yaşamış olmalı ki, Rabbimiz bunu Kur’an’ında şöyle açıklıyor:
“Onların söylediklerinin senin göğsünü daralttığını (canını sıktığını) biliyoruz. (Bunun ilacı da) Rabbini hamd ile tespih etmen ve O’nun huzurunda secdeye kapanmandır. Ve son ana kadar Rabbine kulluk etmeye devam et ki onun gelmesi yakındır.” Hicr suresi/97-99
“Halka hizmet, hakka hizmettir” diyen sizler değil misiniz? Mutlaka düşünüyorsunuzdur, vücudunuzu, beyin gücünüzü nerelerde yıprattığınızı... Yüzünüzde belirgin hale gelmiş kırışıkların her biri, halka ve hakka verdiğiniz hizmetin işaretleri niçin olmasın? Siz, “vur patlasın, çal oynasın” frekansına giremezsiniz. Ülkesini ve milletini seven insanların ince ayardan geçmiş bir inancı vardır: Sizden üstün bir insanı gördüğünüzde, bir de sizden aşağıda olanlara bakınız. Size, hizmetlerinize, ekibinize taş atanlar, haset edenler, görmezlikten gelenler ne yenidir, ne de ilk. Hatırlarsanız Mehmet Akif Ersoy merhum, neyi görmüş, hangi olaylara şahit olmuş ki; “Ağzım kurusun, yok musun Ey Adl-i ilahi?” diye inlemiştir.
Sayın Başbakan! Belediye başkanlığınızı hatırlarsanız, fakir halka dağıtmak için odun ve kömürleri kantarlarda tartardınız. Yani odunlar, kömürler kantarlarda tartılır. Altın, mücevherat ise sarrafların hassas terazilerinde tartılır. Düşünen insanların mantıkları sarrafların terazisine benzer. Düşünemeyen, akledemeyen, projesi olmayan insanların mantıkları da odun tartan basküle, kantara benzer. Şimdi siz, bir dirhem, yarım gram altını kantarda tartabilir misiniz?
Şimdi bir daha düşünün. Bir zamanlar Türkiye, sınır dışındaki olaylar için yorum yapmak istediğinde, batıyı, ABD’yi dinlemeden hiç konuşur muydu? Şimdi ne oldu? Yeryüzü coğrafyasında yaşanan olaylarda, dünya devletlerinin kulağı Türkiye’ye çevrilmiş durumda. Acaba ne diyecek, diye... Ülkenin bu seviyeye gelmesine sebep olmadınız mı? Sağlık hizmetlerinden iletişim ve ulaşıma kadar devreye koyduğunuz hizmetleri, mantığı sarraf terazisine dönüşmüş insanlar tartıyor ve dua ediyor. Şoföründen mazlum hastasına kadar.
83-84 senedir, laikliği, cumhuriyeti ellerinde tutup, istediği gibi hareket eden zihniyetin, bu ülke için ne yaptığını siz değil, halkımız çok iyi öğrendi. 84 senedir komşu Yunanistan’a sadece 4 defa başbakan düzeyinde insan gitmiş. Onun ikisini siz gerçekleştirdiniz. Değil ülkeyi, dünyayı bir aile ocağı haline sokmak için saçınız beyazlaştı, sırtınızda çok hafif kamburlaşma görülmeye başladı. Uykusuzluktan, yorgunluktan göz kapaklarınızın alt kısmında şişme oluştu. Siz ve ekibiniz için “Sen sus, amelleriniz, hizmetleriniz konuşsun” demekten kendimizi alamıyoruz.
Sayın Başbakan! Önünüzde 12 Eylül referandumu var. Halkımız, 12 Eylül 1980 cuntasından kurtulmak istiyor. Halkımıza anlatacağınız çok ama çok önemli projeler, hizmetler, nasihatler varken, beyinleri, mantıkları odun tartan kantara dönüşmüş insanların söz ve tavırlarından etkilenerek, kızma, bağırma; sadece acı ve üzül. Cidden acınacak insanlardır onlar. Siz, iktidara gelseniz de gelmeseniz de öyle ümit ediyoruz ki Rabbinize sunacağınız elinizde belgeler, hizmetler ve ameller vardır. Ya, zavallıların, acınacak insanların durumları ne olacak? Boynuzsuz koçun, boynuzlu koçtan hakkını isteyeceği âlemi herhalde unutmadınız.
Bizler sizi seviyoruz. Hatalarınız, yanlışlıklarınız olduğunda unutmayınız karşınızda oluruz. Bağnazca bir sevgimiz yoktur. Bizleri oylarınıza alet etmezsiniz ve yine bizleri kafeste keklik görmezsiniz. Seçimden seçime hatırlanmak bizleri yaralar. İlim ehli başını sadece yaratanının önünde eğer. Dünya menfaatleri için kişiliğinden taviz vermez. O mümtaz insanlar, Galileo gibi, boğazlarında ip olduğu halde yaşar ve ölürler. Gerçekler karşısında geri adım atmazlar.
Eğer, bu ülkeye ve ülke insanına kazandırdığınız güzide hizmetleri siz değil, bir başka zihniyetin başkanı yapsaydı, bu mesajımı hiç makaslamadan onun için de verirdim. Ama olmadı, yapamadılar, beceremediler. Hissî yaklaştılar, seçmenin vereceği oyu hesaba katarak hareket ettiler. Düştüler gözlerden ve gönüllerden. Acınacak hale geldiler. Konuşmalarındaki yüz hatları, küçük çocuklarımızın korkulu rüyası oldu. Ve neticede kaybettiler, kaybettiler. Laikliğin, cumhuriyetin sırtından geçinme döneminin biteceğini anlayınca, çılgına döndüler. Ama beyhude. İnsanımız artık düşünüyor, anlıyor, muhakeme ediyor ve kararını öyle veriyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Büyük Arşivi