Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Kum tepeleri ve rüzgar

Kum tepeleri ve rüzgar

Said Havva'nın bir hatıratı var; acısıyla tatlısıyla yaşadıklarını gelecek kuşaklar için not etmiş ve tabir caizse biriktirmiş ve aktarmıştır. Bana en ilginç geleni davetin veya hareketin halkla ilişkileri noktasında olmuştu. Bir serzenişi ve yakınması vardı. Diyordu ki, hareket veya davet ne zaman düzlüğe çıksa, rüzgarı arkasına alsa, kitleler kelebeğin ışığa üşüştüğü gibi hareketin etrafına üşüşüyor ve hareketi çevreliyordu. Lakin bir de mihnet veya meşakkat devrini görmelisiniz, insanlar o hızla çevrenizden uzaklaşırlar.

Bundan dolayı Cemil Meriç'in mealen deyimiyle hakikat veya dürüstlük yalnızdır. Yani ışığın etrafındaki kelebekler gibi hareketin çevresindeki insanların da pek kararı olmuyor. Burada kelebekler yerine benzetme olarak kum tanelerini ve tepelerini uyarlayabiliriz. Işık yerine de rüzgarı ikame edebiliriz. Gerçekten de kitleler kum yığınlarına ve tepelerine benziyorlar. Rüzgar da siyasete veya değişimlerine, savrulmalarına (inkilabatına veya takallübatına) benziyor. Suruf ed dehr yani zamanın zikzakları ve fırtınaları sarsıcı oluyor. Said Havva'nın çağına tanıklığı bağlamında, Baykal'ın başına gelenler aklıma düştü. Birden kendisiyle birlikte 50 yıldır yol arkadaşlığı yapan simaları ve Farsların 'dehakin' dedikleri parti ağaları aklıma geldi. Bir de yeni siyasi rüzgar karşısında nasıl da hep birlikte savruldukları ve ardından da savuştukları aklıma düştü. Baykal için değil, dostluk veya vefa adına üzüldüm. Baykal evinde yapayalnız kalmıştı. Bir Allah'ın kulu kapısını çalmıyor veya gelenleri de o kabul etmiyordu. Alın size bir dram. Baykal dönsün diye ağlayanlar sonunda kendileri döndü. Bunu en iyi dillendiren ise Savcı Sayan olmuştur. Kimilerine göre, Baykal iktidarsızlığın sembolüydü ve siyasi kariyeri yeminli ve gedikli muhalefetten ibaretti. CHP'ye yeni kan pompalamıyordu. CHP ise gedikli klik partisi olarak anılıyordu ve Ecevit'ten sonra Baykal yıllarca didişerek liderliğini ancak pekiştirebilmişti. Lakin bir rüzgarla birlikte CHP kum yığınına döndü ve kendisini başka bir alanda buldu. Kimilerine göre CHP bundan dolayı yapısal bir değişim geçiriyor. İnşallah bu yapısal değişimin adresi klikçilikten sonra sekterizm olmaz.

CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) Savcı Sayan, Deniz Baykal'ın CHP Genel Başkanlığından istifa etmesinin ardından toplanan MYK toplantısında konuşulanların açıklanabilmesi halinde, herkesin nasıl durduğu ve nasıl yön değiştirdiğinin ortaya çıkacağını söyledi. Dolayısıyla Baykal'ın ayağı tökezleyince ve sendeleyince Brütüs'ler ortaya çıkmış. Şaşırtıcı değil. Hatta kimileri Baykal'a ihanetin CHP içinden geldiğini düşünüyor ve söylüyor. Bunu bizzat Baykal da paylaşmakla birlikte Savcı Sayan da dillendiriyor. Öyleyse Baykal'ın da kendisine göre Yahuda İskarniyotları var. Yahudalara sahip olmak için Mesih olmaya lüzum yok. Elbette ahlaki açıdan Baykal ne bir İsa ne de bir Musa. Kendisi de zaten genel anlamda parti içinde ahlaki kusurların gözden geçirilmesini istiyor. Peki, Baykal'ın Brütüslerini bulmak için çırpınıyoruz da bu sonuçta Baykal'ın hiç mi günahı ve kabahati yok? Elbette ki ve fazlasıyla. Lakin tek kabahatli o değil. Nasıl oldu da dün karşısında el pençe divan duranlar bugün gemileri yaktılar. Kaset olayı vaki oluncaya kadar Baykal'dan hiç mi haberleri yoktu? Elbette Baykal'ın savunulacak tarafı yok. Lakin öbür taraftan da kitle psikolojisini de iyi analiz etmeliyiz. İşte bu psikoloji gayet dönek ve akşamdan sabahı ayarı olmayan kitlelerin psikolojisidir. Çavuşeşku'nun devrilişi sırasında da bunları görmüştük. Bir anda kahraman ilan edilirsiniz bir anda da linçe uğrayabilirsiniz. Bunu doğrulayan Churchill'e atfedilen bir söz var. Kendisini alkışlayan kalabalıklar sorulduğunda şöyle der: "Bir de onları darağacına çekilmiş vaziyetimde görseniz o zaman da tam tersine aleyhte tezahürat yapıyor olurlardı."

Bu itibarla, zamanın ve kitlelerin sadakatine güven olmaz. En iyi siyasetçi bunlara hazırlıklı olandır. Nitekim, Baykal örneğinde kitleler değil partinin ağır topları savruldu ve Baykal'a mutlak bağlı görünenler rüzgar ters dönünce Baykal'ın evinin yolunu tanımaz oldular. 28 Şubat sürecinde de böyle olmuştu. Milli Görüş çizgisinden gelen partiler mihnet ve sarsıntı geçirince halk kum yığınları gibi rüzgarın önünde savrulmaya başlamış ve dönem dönem MHP ve DSP'nin siyasi yelkenlerini şişirmişlerdi. Kum tepeleri gibi rüzgar bekliyorlardı. Bugün de öyledir. Kitleler ilkeyle değil rüzgarla hareket eder. Kitleler sadakatle değil başka saiklerle kendisine yol ve yön bulur. Baykal'dan önce de bir başka partinin vekilleri anayasa değişimiyle alakalı dokunaklı konuşmasından dolayı başkanlarının sözleri karşısında huşu içinde ağlamaklı bir haldeydiler. Ama rüzgar hafif bir yön değiştirmeyi görsün; ağlamalar devam etse de mutlaka adresi değişecektir. Bu sünnetullah kanunudur ve bundan dolayı da Allah'tan başka kimseye itimat edilmez. Bundan dolayı 'Ağaca yaslanma yıkılır insana yaslanma ölür' demişlerdir. Bundan dolayı 've aleyhi't tekelan' denilmiştir. Tek dayanak odur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi