Diyarbakır'ın yalnızlığı
Diyarbakır'ın en işlek caddelerinden birinde yolun ortasındaki tretuarın üzerinde 7-8 yaşlarında iki çocuk çift kale maç yapıyordu.
Üstelik gece. Sokak lambalarının aydınlattığı daracık bir çim sahada, heyecanlı bir maç keyfi. Küçük olan, şutu çekti ve plastik top iki adım mesafede duran iki taşın arasından geçince bağırarak havalara zıpladı. Trafiğin sıkıştığı iki dakika zarfında izlediğim bu heyecanlı maç yüreğimi ağzıma getirdi. İki taraftan vızır vızır arabalar akıyordu ve top her an o daracık alandan iki taraftaki yola zıplayabilir ve o çocuklardan biri topun peşinden arabaların altına girebilirdi. Ama o sevinç var ya. Gol atan o çocuğun kollarını havaya kaldırarak zıplaması. Yolun ortasındaki o daracık alan, koca bir çim sahadan daha muhteşemdi. İmkânsızın içindeki o kocaman sevinci, kupa kazandıran golü atan futbolcu bile yaşayamazdı.
Perşembe ve cuma günleri, Dicle Üniversitesi'nin düzenlediği II. Ulusal Bilimler Kongresi için gittiğim Diyarbakır'daydım. "Türkiye'de toplumsal zemin, kimlik ve demokratik açılım" başlığını taşıyan sempozyumda bir tebliğ sundum. TÜYAP'ın kitap fuarında imza gününe katıldım. Ulucami'nin önündeki meydanda çay içtim. Eğitim Bir Sen'de öğretmenlerle sohbet ettim. Diyarbakırlılarla konuştum. Dinamik, adeta soluk alıp verişini hissettiğiniz canlı bir şehir. Sokaklarda ilgili, saygılı ve alabildiğine sıcak insanlar. Diyarbakır, Türkiye'nin en modern ve gelişmiş şehirlerinden biri. Kim ne derse desin, belediye hizmetlerinin ileri olduğu fark ediliyor. İnsan kumaşındaki asaleti fark etmek için ise sadece çevrenize önyargısız bakmak yetiyor.
Terör yıllarında çok sıkıntı çekmiş, iki oğlunu kaybetmiş saygın bir işadamı, ayaküstü sohbetimizin sonunda vedalaşırken bana "Diyarbakır'ı yalnız bırakmayın hocam." dedi. Bu sefer Diyarbakır'da beni etkileyen duygunun yalnızlık olduğunu o zaman fark ettim. Şehrin yalnızlığı, insanların yalnızlığı ve bu şehre ve insanlara bakarken kendi içinizde hissettiğiniz yalnızlık. Anlatması zor, anlatırken yanlış anlaşılması kolay bir duygu. Ben yine de deneyeceğim.
Diyarbakır yalnız bir şehir. Diyarbakır'ı bizler, Türkiye'nin geri kalanı yalnız bırakmışız. Korkularımızla, önyargılarımızla yaftalamış, ayırmış ve mahkûm etmişiz. Orayı ve oranın insanlarını hep terörle birlikte anmışız; terörle özdeş kılmışız. Halbuki burası Türkiye'nin birçok şehrinden daha medenî, daha insanî bir şehir. Dışarıdan bakanlara Türkiye'yi hangi şehirle anlatmak istersiniz? Şüphesiz ilk sıraya İstanbul'u koymalısınız. Ama ilk beş arasına Diyarbakır'ı koymazsanız, bu ülkeyi anlamamışsınız demektir. Biraz derinlerine nüfûz edince, dünyanın merkezinin burası olduğunu bile düşünebilirsiniz. Unutmayalım: Tarih Sümer'le başlar. Diyarbakır, Mezopotamya'nın bir parçası.
İnsanların yalnızlığı şehrinkinden farklı. Acı duyan insan yalnızlaşır. Çünkü acısı ile tek başına yüzleşir. Yılların acıları, kırgınlıkları hâlâ duruyor. Artık yaşananların üstüne bir sünger çekme vakti gelince, geçmişinizle yeniden yüzleşiyorsunuz. Bir devir kapanıyor, veya kapanması için ortak bir irade oluşuyor. Hatıralara gömülünce kasvet sarıyor insanı ve yalnızlaşıyorsunuz.
Sevinç paylaştıkça çoğalır, acı ise paylaştıkça azalır. Yalnızlığı gidermek için paylaşmak gerekiyor. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nin önünde bekleyen kalabalığı görünce şaşırmıştım. Hasta ziyaretçileri kalabalık geliyor. Diyarbakırlılar acının, üzüntünün paylaştıkça azaldığını, tahammül edilir hale geldiğini biliyor. Çözüm için paylaşmamız gerekiyor.
Diyarbakır, önyargıların yalnızlaştırdığı bir şehir. Önyargılarımızı gözden geçirmeliyiz. Diyarbakır, cıvıl cıvıl haliyle yalnızlığı hak etmiyor. Yalnızlık yabancılık getiriyor. Yabancılaşma ise karşılaşacağımız en ciddi sorun.
Ancak paylaşarak bu sorunu aşabiliriz. Paylaşacağımız en önemli şey ise yaşadıklarımız. Karşılıklı olarak yaşanan acılara saygı göstererek bu acıların, yani yalnızlığın üzerine çıkabiliriz. Fırsatlar yakalamak, imkânlar oluşturmak için herkes üzerine düşeni yapmalı ve Diyarbakır yalnız bırakılmamalı. İki yolun arasında top oynayan çocuklar, imkânsız gibi görünen daracık ve tehlikeli alanların bile fırsatlar sunduğunu gösterdi bana.