SAYIN BAŞBAKAN’A AÇIK MEKTUP
Sayın Başbakanımız; 6 Mayıs 2010 tarihi; hemen herkesin kabul ettiği gibi, “Türk demokrasisi” için gerçekten önemli bir tarihtir… O gün, “tarihi bir gün”dür… Çünkü o gün, “egemenlik milletindir” düsturuyla hareket eden Türkiye Büyük Millet Meclisi, “tarihî bir karar”a imza atmış ve “12 Eylül Anayasası”nı, yani “darbeciler” tarafından hazırlanan bir anayasanın bazı maddelerini değiştirme yürekliliğini göstermiştir… Gücünü “millet”ten alan Meclis, yaptığı “anayasa değişikliği”ni, yine “millete sormaya” karar vermiştir…
Bu karar, “demokrasi” ve “özgürlük”ler açısından çok önemlidir… TBMM, “cuntacı vesayet”ten kurtulmaya, milletin “daha özgür” olması için yine millete gitmeye karar vermiştir…
Evet, 6 Mayıs 2010, “tarihî” bir gündür.
6 Mayıs 2010, demokrasi ve özgürlükler açısından “aydınlığa çıkış günü” olmakla birlikte, aynı 6 Mayıs 2010, “Basın Özgürlüğü” açısından “kara bir gün”dür!..
Çünkü o gün verilen bir kararla, Vakit gibi, “gücünü milletten alan” bir gazete; bırakın “sansür” edilmeyi, adeta “linç” edilmek istenmiştir!.. Hem de; aralarında rütbeleri “er”liğe indirilmiş “Ergenekon sanıkları” bulunan “312 general ve amiral” tarafından açılan bir “tazminat dâvâsı” ile!..
Yazarımız Asım Yenihaber tarafından kaleme alınan ve “sadece 2 general”in eleştirildiği, “onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke” başlıklı bir yazıdan dolayı, “312 General” tarafından açılan bir dâvâda, gazetemiz Vakit, faizleriyle birlikte “Toplam 1 Trilyon 800 milyar Lira tazminat ödemeye” mahkûm edilmiştir!..
“Kendi yağıyla kavrulan” ve sadece “okuyucusunun desteği” ile ayakta duran bir gazete için, Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen bu mahkûmiyet, bir “yıkım”dır, bir “linç”tir!..
“Sansür” nihayetinde “gazetede çıkacak bazı haberlere ve yazılara” uygulanır…
Nihayetinde, birileri tarafından “sakıncalı” bulunan “haber” veya “yazı”nın çıkması engellenir!..
Bunun adı “sansür”dür!..
Ama, Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından Vakit aleyhinde verilen “1 Trilyon 800 milyarlık tazminat cezası” bir “sansür, baskı ve dayatma” değil, tam aksine “kepenk indirmeye, kapıya kilit vurmaya” zorlamaktır!..
Açıkçası; “Yaşamayın, ölün” demektir!..
Bu “mahkûmiyet” sonrasında, “gazeteden çıkarılması istenen haber ve yazı” da sözkonusu olmayacaktır!..
Çünkü, ortada “gazete” kalmayacaktır!..
BU, “ÖLÇÜSÜZ BİR CEZA”DIR!
Sayın Başbakanımız;
Kararın verildiği ilk gün, sizin de “tepki” gösterdiğiniz gibi, bu ceza “ölçüsüz bir ceza”dır!..
Açık bir “hukuksuzluk”tur!..
Yine sizin ifadenizle;
“Yargı, hakaret ve özgürlükler arasındaki o ince çizgiyi gözetme noktasında hassas olmalı”ydı… “Suç ve ceza, orantılı olmalı”ydı!..
Evet, bu karar “vicdanlarda sorgulanacak”tır!..
Sizlerin de, ne tür “hakaret”lere maruz kaldığınız, herkesin malûmu… Size yapılan “en ağır hakaretler”in bile “eleştiri” olarak görüldüğünü, “Başbakansınız, eleştirilere tahammül edeceksiniz” kararlarının verildiğini çok iyi biliyoruz…
Zaten, bu yüzden size sesleniyoruz…
Çünkü bizi, en iyi siz anlarsınız.
“Hür basın” ve “ifade özgürlüğü”nün “çağdaş demokrasinin en temel parçası” olduğunu, “basına yönelik baskı ve sindirme amaçlı bir cezalandırmanın çağdaş demokrasi ile bağdaşmayacağını” en iyi siz bilirsiniz…
“ALBAY”LAR NASIL “GENERAL” YAPILDI?..
Sizin de gayet iyi bildiğiniz gibi;
25 Ağustos 2003 tarihli sözkonusu yazıda, “sadece 2 general” eleştirilmekteydi… Ama, “312 general” birden dâvâ açtı…
Hem de, nasıl?..
“TSK bünyesinde 301 general” varken, bunlardan 45 tanesi “dâvâ açmayacağını” beyan etmişken, yani geriye “256 general” kalmışken, “312 general” nereden bulundu?..
Elbette “albay”lardan bulundu!..
“Dâvânın açıldığı tarih”te henüz “albay” olan kişiler, “nasıl olsa general olacaklar” denilerek dâvâya dahil edildi…
Dâvâ aşamasında, avukatlarımız “mahkeme heyeti”nden sürekli şu talepte bulundu: “Sözkonusu 45 kişinin, dâvânın açıldığı tarihte albay mı, general mi olduklarının TSK’ya sorulmasını istiyoruz.”
Bu talep, her seferinde “reddedildi!”
Bu da gösteriyordu ki, ortada “kurt-kuzu hikâyesi” vardır… “Kurtlar, kuzuyu yemeyi” kafalarına koymuşlardır!.. Ne desen, nafile!..
Bazı generallerin, avukata, “genel vekâletname” değil de, “sadece Vakit gazetesine dâvâ açılması” için verdikleri vekâletnamede; gazetemiz Vakit’ten “Vakıf gazetesi”, yazarımız Asım Yenihaber’den de “Asım Yenibahar” olarak söz etmeleri; hem “gazete ve yazıdan haberlerinin olmadığının”, hem de “organize hareket ettiklerinin” delilleridir!..
Mahkeme, maalesef ne “albay”ları, ne de “Vakıf gazetesi” ve “Asım Yenibahar” ifadelerini dikkate almamıştır.
Ki, aynı mahkeme, başka bir dâvâda; milletvekillerine “yalaka” diyen bir kişi aleyhinde açılan bir dâvâda, “öyle bile olsa, bu ifade ile yansıma yapılıp, maddî ödence istenemeyeceğine” karar vererek, “bütün milletvekillerinin dâvâ açması”nı engellemiştir!..
Ama, Vakit’e gelince;
Dâvâya “albay”lar da dahil edilerek, generallerin sayısı “312”ye çıkarılmış ve Vakit, “312 generale, toplam 1 trilyon 800 milyar tazminat ödemeye” mahkûm edilmiştir!..
Bu karar, “linç” değil de nedir?..
Bu karar, “basın özgürlüğüne vurulmuş bir darbe” değil de nedir?..
“Dünya basın tarihinde eşi-benzeri görülmemiş bu karar”ın bir defa daha Yargıtay’dan döneceğini ümit etmekle birlikte, size bir “çağrı”da bulunmak istiyoruz:
“Tazminat cezaları”nda, her ne kadar; “verilen ceza ile bir tarafın yıkımına, diğer tarafın zenginleşmesine yol açılamaz” gibi bir hüküm bulunsa da, bu hüküm, mahkemeler tarafından maalesef kale alınmamaktadır… Dâvâcılar da, “sembolik bir rakam” istemek yerine, “ödeyebilecekleri harç miktarı” kadar harç yatırıp, “yüksek bir tazminat” talep etmekte, karşı tarafı adeta “yıkmak, yok etmek” istemektedir!..
Bunun en son örneği Vakit’tir!..
Bu gazete, “1 trilyon 800 milyar lira”yı ödeyemeyeceği için, belki de “kapanmak” zorunda kalacaktır… Vakit’in kapanması demek, “halkın sesinin boğulması, susturulması” demektir!..
BİZ “EV”LERİMİZİ SATTIK!
Biz diyoruz ki;
Tazminat cezaları, evet “caydırıcı” olmalıdır ama, “yıkıcı” olmamalıdır… Bu cezalar; “bir gazetenin bir haftalık satışından elde edilen para miktarı”nı ya da “bir yazarın 3 aylık maaş tutarı”nı geçmemelidir!..
Aksi halde; mahkemelerin verdiği “astronomik ceza”lar, gazeteler ve yazarlar için “ölüm fermanı” olacaktır... Gazeteler kapılarına “kilit” asmak, yazarlar da kalemlerine “pranga” vurmak zorunda kalacaklardır!..
Sayın Başbakanımız;
Sizlerin de malumu olduğu üzre; Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’ya; “Hakkımızı helal etmiyoruz” dediğimiz gerekçesiyle açılan bir davada, “astronomik bir ceza”ya mahkum edildiğimiz için, yazarımız Abdurrahman Dilipak ve ben Hasan Karakaya, bu cezayı ödemek için “evlerimizi satmak” zorunda kaldık!..
“Yazı”larımızın ve “haber”lerimizin bedeli neyse, elbette öderiz... “Evsiz” de kalsak, kalemimizi satmayız!..
Evet, “ev”imizi satarız, ama “kalem”imizi asla!.
CEZALARA YENİ DÜZENLEME YAPILAMAZ MI?
Sayın Başbakanımız;
Sizin, “kapısına kilit, kalemine pranga vurulmuş bir basın” istemediğinizi, tam aksine “hür bir basın, özgür bir millet” arzuladığınızı çok iyi biliyoruz...
İşte bu sebeple;
Bizim “maruzat”ımıza kulak vereceğinize, “ceza”ların, “gazetenin bir haftalık satış bedeli, yazarın da 3 aylık maaşı kadar” olması yönündeki talebimizi dikkate alacağınıza, halen Meclis’te bulunan “İcra İflas Yasası’nda bir değişiklik” yapılması için tavassutta bulunacağınıza, yürekten inanıyoruz... Ve yine inanıyoruz ki; Meclis de, “6 Mayıs ruhu” ile hareket edip, “basın özgürlüğü”nün önündeki engelleri kaldıracaktır!..
Lütfen “linç”lere izin vermeyin...
Selam, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...