'İdeolojik savaş'ın 'psikolojik' boyutları!
Galiba, "o cümle"yi artık kullanmamamız gerekiyor... çünkü, o cümle, Türkiye gibi bir ülkeyi yansıtmaktan çok uzak... Hani, her hafta "geçen hafta"yı özetleme amaçlı "hasbihal"imize başlarken, "yine hareketli ve gerilim dolu bir haftayı geride bıraktık" diyoruz ya; işte "bu cümle"nin pek büyük bir anlamı kalmadı... Zira, sizler de biliyorsunuz ki, Türkiye'de "kriz ve gerilim dolu" geçmeyen bir hafta yok... Her hafta "hareketli" ve her hafta "gerilimli" geçiyor... Hani, neredeyse; artık "hafta" veya "gün"ler değil, "kriz ve gerilim"in olmadığı "saat" yok!.. Bazen öyle oluyor ki; aynı haftaya "iki veya üç gerilim birden" sığıyor!.. Tıpkı, "AK Parti'nin kapatılması" dâvâsı bitmeden "Ergenekon" adlı "terör örgütü"ne yönelik "operasyon"u konuşmaya başlamamız gibi!..
Evet, geçen haftanın "ilk gündem"inde, AK Parti hakkında açılan kapatma dâvâsı ve bu dâvâyı açan Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya vardı...
Tartışılan konu şuydu: Başsavcı, bu dâvâyı "hukukî" delillerle mi açtı, yoksa "ideolojik kaygılar"la mı hareket etti?..
AK PARTİ’YE AYRI, CHP’YE AYRI!
Medya ve kamuoyuna hakim olan kanaat, Başsavcı'nın bu dâvâyı "siyasî ve ideolojik kaygılar"la açtığı şeklindeydi... çünkü, Başsavcı'nın "iddianame"sine taşıdığı "söylem ve eylem"lerin birçoğu, "Meclis çatısı altında" sarfedilmiş sözlerdi... Bunlar da, "dokunulmazlık kapsamı"ndaki söylemlerdi ki; "Meclis çatısı altında" söylenen sözler, "soruşturma" veya "dâvâ" konusu yapılamazdı!..
"Eylem"lere gelince... AK Parti'nin, "laikliğe aykırı eylem ve söylemlerin odağı haline geldiği"ni iddia eden Başsavcı'nın; "delil" olarak "iddianame"sine taşıdığı "hadise"lerin birçoğu "soruşturmaya bile uğramamış" eylemlerdi... Soruşturmaya uğrayanlar ise, "takipsizlik"le sonuçlanmıştı... Bunların çarpıcı örnekleri, İzmit ve Silivri belediyelerinin "eğitim faaliyetleri"ydi...
Evet, İzmit Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu "500 adet Kur'an-ı Kerim" dağıtmıştı... Ama bunu, "İzmit Müftülüğü'nün talebi" üzerine yapmıştı...
Kaldı ki, Kur'an-ı Kerim dağıtmak eğer bir "suç" ise, bu suçun alâsını, dönemin CHP'li Belediye Başkanı Sefa Sirmen işlemişti... Sonradan "CHP milletvekili" de olan Sefa Sirmen, "Hacca giden" İzmitlilere "tam 50 bin adet Kur'an-ı Kerim" dağıtmıştı...
İşte, "kamuoyu" ve olaylara "at gözlüğü" ile bakmayan "medya" mensupları bunu soruyor ve "Başsavcı'nın uyguladığı çifte standartı" sorguluyordu;
"Kur'an-ı Kerim dağıtmak, laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmak ise, aynı işi CHP'liler yapınca, niye herhangi bir suçlama yapılmıyor ve haklarında niye soruşturma açılmıyor?.. Eylemin suç olması için illâ AK Partili mi olmak gerekiyor?.. Aynı eylemi CHP'liler yapınca suç olmuyor mu?"
Aynı soru, Silivri Belediye Başkanı Hüseyin Turan'a yönelik "suçlama" üzerine de soruldu...
Başsavcı'nın iddianamesinde, Hüseyin Turan'la ilgili satırlar şöyleydi:
"Başkanlığını AKP'li Hüseyin Turan'ın yaptığı Silivri Belediyesi'nce, 2006 yılında belediye adına özel olarak bastırılan ve M. Ertuğrul Düzdağ tarafından yazılan önsözünde Atatürk'ün kişiliğine, ilke ve devrimlerine ağır saldırılar yapılan, Mehmet Akif Ersoy'un "Safahat" isimli kitabının, ilçedeki tüm lise öğrencilerine bedava dağıtılmak üzere belediyeye ait taşıtlarla okullara getirildiği ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nce dağıtım izni bulunmayan kitapların bir kısmının lisedeki öğrencilere dağıtımının yapıldığı." (Ek, 141)
Ne var ki; bu "iddianame"yi 14 Mart 2008 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne sunan Başsavcı'nın, "Safahat" isimli kitapla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, hem de taa 31 Ağustos 2006'da verdiği "takipsizlik" kararından haberi yoktu!..
Burada bir "ihmal" mi vardı, yoksa "ideolojik bir kasıt" mı?..
Ya da; "ideoloji"yi besleyen bir "psikoloji" mi vardı bu tavrın temelinde?..
SERDAR ARSEVEN’İN URFA ZİYARETİ
öyle ya;
İnsanoğlu, "et ve kemik"ten ibaret değil... Bir de "duygu"ları var ki; insanın "eylem ve söylem"lerinde, "duygu"ların büyük rolü olduğu inkâr edilemez!..
"Korku... Cesaret... Sevgi... Nefret... Düşmanlık... öfke ve hınç" gibi kavramlar, "insan psikolojisi"ne giren kavramlardır!..
İşte, yazarımız Serdar Arseven, geçen hafta, "Başsavcı'nın geçmiş dünyası"na, yani "kök"lerine uzandı... Şanlıurfa'nın Suruç ilçesine bağlı "Kara" köyüne gitti, "Başsavcı'nın doğduğu topraklar"da, onunla aynı havayı teneffüs eden "köylüler"le ve "akraba"larıyla görüştü.
İfade etmek gerekir ki; Serdar Arseven'in bu girişimi, "madalyonun öteki yüzü"nü ortaya koyan "büyük bir gazetecilik" örneğidir!.. çünkü Arseven, bu ziyaretiyle, "dâvâ" açan Başsavcı'nın "ideolojik" yönü kadar, bu yönü besleyen "psikolojik" yönünü de gözler önüne sermiştir!..
Olayın "psikolojik" boyutu, "ideolojik" boyutu besleyen "ibretlik olay"larla doludur!..
Şöyle ki;
Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya'nın "iki kardeşi" vardır: Biri Bakır, diğeri Hüseyin... Bakır adlı kardeş, çevresinde "evliya gibi bir zat" olarak bilinir... Sürekli "ibadet" ve "zikir" halindedir... Diğer kardeş Hüseyin ise, "solcu"dur, "inançsız"dır!.. Zaten, bu yüzden "intihar" ettiği veya "öldürüldüğü" söylenir!..
Başsavcı'nın, iki kardeşine karşı tavrı "farklı"dır!.. "Evliya gibi" denilen Bakır; "kanser"e yakalanır ama Başsavcı, onu tedavi ettirmediği gibi, bir "geçmiş olsun" telefonu bile açmaz!.. Dahası, "son nefesini başkasının evinde veren" bu kardeşin "cenaze töreni"ne bile katılmaz!.. çünkü, bu kardeş "evliya gibi"dir!..
Hüseyin'e gelince... "Solcu" ve "inançsız" olan Hüseyin intihar edince veya öldürülünce, Başsavcı Yalçınkaya, onun cenazesine katılır!..
"Dindar kardeş"in cenazesine katılmayıp, "ateist kardeş"n cenazesine katılmak, elbette "ideolojik bir tavır"dır!.. Ama bu tavrı besleyen "psikoloji" gözardı edilemez!..
Serdar Arseven, Ş.Urfa ziyaretiyle işte bu "ideoloji-psikoloji ilişkisi"ni serdi gözler önüne...
Böylece; "AK Partili Belediye" Kur'an-ı Kerim dağıtınca niye "suç" oluyor da, "CHP'li Belediye" dağıtınca niye suç olmuyor, ortaya çıkmış oldu...
Serdar Arseven'i, bu "çarpıklığı" ortaya koyan haberinden dolayı, bir defa daha tebrik ediyoruz!..
ERGENEKON GöZALTILARI VE İKİYüZLüLüK
Aslına bakarsanız; sadece "Başsavcı" değil, "kartel" gazeteleri de; "ideolojik" olduğu kadar, aynı zamanda "psikolojik" bir savaş yürütüyor!..
Malûm, geçtiğimiz Cuma günü sabah saat 04.30'da; Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sahibi İlhan Selçuk, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve İstanbul üniversitesi eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun da aralarında bulunduğu 12 kişi, "Ergenekon" adlı "terör örgütü"ne yönelik operasyon kapsamında gözaltına alındılar!..
Suçlamalar "çok ağır"dı... İddialara göre, "çete üyeleri" kendi aralarında, "Türkiye'yi sarsacak komplo" hazırlığındaydı... Meselâ İlhan Selçuk, "telefon dinlemesi"ne takılan konuşmalarından birinde şöyle diyordu:
"Bugüne kadar Türkiye'de ekonomik kriz çıkmadı... Dâvâyı açtırıyoruz... Kapatma dâvâsından sonra mutlaka kriz çıkar... AK Parti'den kurtulmak lâzım... İlgili kişilerle görüştüm... Dâvâ yolunda!.. Merak etmeyin, durumlar iyi... Havamız çok güzel!"
Alemdaroğlu da şöyle diyordu:
"Bu işler kansız olmaz, darbe lâzım... önce kapatma dâvâsının açılması gerekir!"
Hemen hatırlatalım;
Alemdaroğlu'nun adı, emekli Oramiral özden örnek'e ait olduğu öne sürülen 2004 tarihli "darbe günlükleri"nde de geçmişti...
Ayışığı ve Sarıkız adı verilen darbe girişimlerini yansıtan telefon konuşmalarında Alemdaroğlu, askerlere şöyle sesleniyordu:
"Artık sizin de sesinizin çıkması lâzım... çok yalnız bırakılıyoruz paşam!"
İşte, böylesine bir "çete yapılanması" içinde olmakla suçlanan kişilerle ilgili olarak, özellikle "kartel gazeteleri"nin ve "sözde sivil toplum kuruluşları"nın tavrı son derece dikkat çekiciydi.
Resmen ve alenen "ikiyüzlülük" sergilediler, resmen ve alenen "çifte standart" sergilediler!..
Gerek "televizyon"larda, gerek "gazete"lerde gözaltılarla ilgili haberleri verirken, söze şöyle başladılar:
"83 yaşında ve iki defa kalp ameliyatı geçiren hasta bir adam olan İlhan Selçuk ile bir bilim adamı olan Alemdaroğlu ve ömrü Türkiye'nin çıkarlarını savunmakla geçen Perinçek'in evleri, sabah 04.30'da basılarak!!!"
Haberi bu “acındırma” havasında sunmak, tam bir "psikolojik savaş"tır!.. Tabiî, "ideolojik" savaşı besleyen "psikolojik" bir savaş!..
ERBAKAN VE MERVE KAVAKçI öRNEĞİ!
öyle bir "psikolojik ve ideolojik savaş" ki, bugün "Ergenekon çetesi zanlıları"na destek veren çevreler, aynı muameleye maruz kalan “28 Şubat mazlumları”nı görmezden gelip, kıllarını bile kıpırdatmadılar!..
Hele hatırlayın; “kebapçı” ve “kokoreççi”lerin bile, “irticacı” denilerek “kara liste”ye alındığı ve “geceyarısı operasyonları” ile yataklarından kaldırılıp, Emniyet’e götürüldükleri günleri!..
Ya, “milletin oylarıyla” seçildiği halde, “millî iradenin tecelligâhı” Meclis’te yemin etmesi engellenen ve Ecevit’in; “Bu hanıma haddini bildirin” höykürmesi ile harekete geçen “kişi ve kuruluşlar”ın “linç” ettiği Merve Kavakçı’ya yapılanlara ne demeli?..
Ergenekon gözaltıları üzerine kıyameti koparan çevreler, milletvekili Merve Kavakçı’nın evinin kapısının dönemin Ankara Başsavcısı Nuh Mete Yüksel tarafından geceyarısı tekmelendiği günlerde alkış tutmuyorlar mıydı?..
Ya, bugün “82 yaşında” olan Prof. Necmettin Erbakan’a yönelik “linç kampanyaları”na ne demeli?..
Ne yani; İlhan Selçuk “83 yaşında ve hasta bir adam”dır da, 82 yaşındaki Erbakan, “delikanlı” mıdır?..
“Basın özgürlüğü”nden dem vuranlara da bir çift sözümüz var: Hem de, bir “Cumhuriyet yazarı”nın paranoyakça bir yazısı üzerine Akit gazetesinin etrafı “keskin nişancılar” ve “2 panzer” tarafından çevrilip, “tam 500 polisin baskını”na uğradığında, bu “özgürlük havarileri” neredeydi acaba?..
İşin doğrusu, “Ergenekon terör örgütü” ile ilgili soruşturmayı yürüten Savcı Zekeriya öz, özellikle kartel medyasının “psikolojik baskısı”yla karşı karşıyadır!.. Dün, Savcı Ferhat Sarıkaya’ya yapılanlar, bugün Savcı Zekeriya öz’e yapılmaktadır!..
HABERVAKTİM.COM’A BüYüK İLGİ
İşin tuhaf tarafı ise şu:
“Kartel medyası” ve “sol” çevreler, “ideolojik bağnazlıkları”nı sergilerlerken, olan-bitene “at gözlüğü” ile bakıp, “başkaları”nın ne dediğini duymazdan geliyor ve hiç umursamıyorlar!.. Kendilerinden başkasını yok sayıyorlar ve “burunlarının doğrultusunda” yürüyorlar!..
Ne var ki; bu “çifte standart”lar, bu “ikiyüzlülük”ler, bu “yüzsüzlük”ler, başta Vakit olmak üzere, birçok gazete, televizyon ve internet sitesi tarafından gündeme getiriliyor!..
“Gerçeği ortaya koyan” bu haberler, büyük bir memnuniyetle ifade edelim ki, kamuoyu tarafından büyük ilgi ve takdir görüyor!..
Sadece bir örnek vermek istiyoruz:
“www.habervaktim.com” adlı internet sitesinin, ilk yayına başladığı 3 Aralık 2007 sonrası günlerde, “1 milyon 300 bin” civarında “hit”i vardı!.. Ki, Türkiye şartlarında, bu rakam “çok iyi bir rakam”dı!..
Ancak, “habervaktim.com” henüz ikinci ayında “3 milyon 500 bin hit”e ulaştı.
Dün, memnuniyetle öğrendik ki;
“Gerçeğe susayan” halkımızın “site”ye olan ilgisi, her geçen gün artıyormuş!.. Henüz “3. ayı”nı doldurmayan “habervaktim.com”un ulaştığı “hit” sayısı “5 milyon”a dayanmış ki, bu, “rekora yakın bir rakam”dır!.. Türkiye’de “toplam gazete tirajlarının 5 milyon olduğu” düşünülürse, bu rakamın önemi ortaya çıkar!..
Demek oluyor ki;
Kartel televizyonları veya bir kısım çevrelerin “yok” sayması ve “görmezden gelme”si ile, bir kişi veya kuruluş yok olmuyor!..
“habervaktim.com”un ulaştığı “5 milyon hit” sayısı; milletin “asparagas haberler”in değil, “gerçek haberler”in peşinde olduğunu göstermektedir.
Şunu da göstermektedir:
“Yaygara”larla “sonuç” alabilirsiniz ama, “zafer” kazanamazsınız!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...