Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Kaderin çağrısı

Kaderin çağrısı

Mavi Marmara günlerinde yaşadıklarıma pek değinemedim. Tarihe bir tanıklık olarak Mavi Marmara’da yaşadıklarımı, hatırat nevinden arz etmek isterim. Bu manada, inşallah sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Mavi Marmara’da yaşanılanlar umumi olarak anlatıldı ve kameralar tarafından kaydedilenler de yine kamuoyuna sunuldu. Peki, geriye anlatılmadık ne kaldı? Öncelikli olarak herkesin hissettiği farklı idi. Elbette bir hiss-i müşterekler vardı. Sinan Albayrak, bu hiss-i müştereke temas etti ve bunu asude bir iklim olarak takdim etti. Gerçekten de rüyalara da aksettiği gibi, çok milletli ve çok dinli gemide harika bir uyum vardı. Bazıları ‘krize yolculuk’ şeklinde başlıklar atsa da esasında bizimkisi mutlu ve umutlu bir yolculuktu. Geminin yaşadığı umumi bir atmosfer ve hava vardı. Bununla birlikte, Paulo Coelho’nun ifadesiyle bu gemide herkes de ayrıca kendi özel ve kişisel menkıbesini yaşadı. Bu menkıbeler paylaşılarak umumileştikçe biz de ayrıntılara muttali oluyoruz. Furkan’ın ve herkesin o anlamda yaşadığı özel menkıbeler vardı. Mavi Marmara kader gemisiydi, biz de kader yolcularıydık. Dolayısıyla herkes kaderin bir çağrısıyla gemiye binmiş oldu. Ben de öyleydim. Zaman boyutundaki darlık ve çakışma veya eski deyimle müzahamet nedeniyle aslında baştan beri bu gemiye bineceğime pek ihtimal vermemiştim. Zira, Vakit’in düzenlemiş olduğu gezi ile birlikte önce GAP’ı turlamış ve ardından Suriye’ye geçmiştik. Suriye dönüşünde de Mavi Marmara’nın 15 Mayıs’ta kalkması öngörülüyordu. Dolayısıyla ucu ucuna gemiye yetişsem bile kayınbirader Mucip Geyik’in Adapazarı-Eskişehir güzergahında düğünü vardı ve 22-23 Mayıs (2010) tarihlerine denk geliyordu. Düğünü ihmal edemeyeceğim için Mavi Marmara yolculuğuna katılabileceğimi zannetmiyordum. Benim takvimimle Mavi Marmara’nın takvimi birbirine uymuyordu.

Lakin takvimler değişti ve biz kendimizi gemide bulduk. Hatta GAP turunda birlikte olduğumuz yazarımız Abdurrahman Dilipak geziye katılmaya niyetliydi, ben ise ihtimal vermiyordum. Lakin daha sonra fiili durumda geminin takvimiyle Abdurrahman Dilipak’ın umre gezisi takvimi birbiriyle çakıştı. Geminin demir alması geciktikçe benim yetişmem imkan dairesine girerken Dilipak’ın katılımı zaman itibarıyla imkansızlık dairesine giriyordu. Zira, gezinin ucu açıktı. Çıkış tarihi tam belirli olmadığı gibi dönüş tarihi de gayri muayyendi. Son ana kadar bundan dolayı niyetim dalgalandı durdu. Düğün günlerinde IHH görevlileri katılıp katılamayacağımı yeniden sordular. Ben de muğlak cevaplar veriyordum. Ardından Cumartesi-Pazar günleri telefonuma e-mail mesajları düşüyordu ve buluşma randevusunun Kepez Spor Salonu’nda Pazartesi saat 8.00 sularında olduğu ifade ediliyordu. Bu mesajı aldıktan sonra, cumartesi günü İstanbul’dan kalkan Mavi Marmara’ya sözü edilen vakitte Antalya’da iltihak etmem ve katılmam fiziki şartlar gereği bana zor hatta imkansız göründü. Zira, Pazar günü veya Pazartesi sabahı uygun saatlerde Antalya’ya uçak olacağını veya boş yer bulunacağını zannetmiyordum. Dolayısıyla kararımı gitmeme yönünde vererek kararsızlığımı yenmekten ve aşmaktan dolayı rahatladım. Lakin daha sonraki mesajda önceki mesajın iptal edildiği ve buluşma saatinin Pazartesi saat 20.00 sularında olduğu haber veriliyordu. Dolayısıyla katılma ihtimali yine imkan dairesine girmiş oluyordu. Bu git geller arasında Pazar günü (23 Mayıs) İstanbul’a geldim ve Pazartesi sabahı ise İstanbul-Antalya uçağı olduğu ve bana da yer ayrıldığı haberini aldım ve bu defa kararımı müspet yönde kesinleştirdim. Çocuklar ise bu ziyarete pek istekli değillerdi.

Bu gezide beni aşan ve kader boyutuyla alakalı noktalar olduğunu görüyordum. Bundan dolayı kendimi olayların akışına kaptırdım ve teslim ettim. Git geller arasında yaşadığım gerginlikleri sonunda aşabildim. Ve karar verdikten sonra ale’l acele yedek yazılarımı yazmaya koyuldum. Ucu ucuna hazırlıklarımı tamamladım ve Pazartesi saat 16.00 veya 17.00 sularında Antalya’ya müteveccihen yola çıkan uçakta bize ayrılmış yere iliştik. Uçak adeta geminin minyatürü gibiydi. Yanımda benimle gecikmiş yolcularla birlikte ABD’den gelmiş Kuveytli bir gençle de tanıştık. Lakin geminin büyüklüğünden olsa gerek Kuveytli arkadaşı yolculuk boyunca bir daha göremedim. Böylece kaderin davetine icabet etmiştik. Lebbeyk dedik yola revan olduk. Başka şansımız var mıydı?

Dünden itibaren zamani ufkumuza giren Recep ayını ve üç ayları tebrik eder ve başta İslam alemi olmak üzere bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını niyaz ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi