Yeni bir Türkiye’nin doğum sancıları
AK Parti iktidarının dış politikada ortaya koyduğu yeni atılımlar sonucu, Türkiye daha farklı bir ülke olmaya namzet gibi görünüyor. Kimileri bu durumu kara propaganda ile “eksen kayması” olarak tanımlamaya çalışsa da; Türkiye’nin kendi merkezi üzerinde her yöne rahat hareket edebilecek bir pozisyonda olduğunu söylemek daha uygun bir tanımlama olacaktır. Başlangıçta “Büyük Ortadoğu Projesi”nin eş başkanı olarak Ortadoğu’da rol üstlenen Başbakan, gelişmeler ile kendini çok farklı bir tarihi görevin başında buldu. Ortadoğu, medeniyetlerin yeşerdiği ve meyvelerini tüm insanlığın tattığı bir coğrafya... I. Dünya Savaşı ardından kabilelere kurdurulan ve sınırları cetvelle çizilerek belirlenen yapay devletler o gün de-bu gün de kuruyan toprağın yağmura hasreti gibi huzura hasret ülkeler oldular. II. Dünya Savaşı’nın ardından beynelmilel güçlerin planı sonucu İsrail Devletinin kurulması gerçekleşti. Kurulduğundan kısa bir süre sonra etrafındaki topraklarda yürüttüğü işgal hareketini, bu gün Gazze topraklarını da yutarak tüm dünyanın gözleri önünde haince uygulamaya çalışmaktadır. İşte her vicdanı yaralayacak bu durum Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da yüreğini dağladı. One minute ile başlayan süreç Türkiye’yi bu günlere getirdi.
Türk Dış Politikasının Başarılı Çalışmaları
Türk Dış Politikasının “komşularımızla sıfır problem” hedefi ile ustaca yürüttüğü çalışmalar mükemmel meyveler vermeye başladı. Ülkeler arasındaki vizeler kalktı. Hatta Türkiye komşularının problemlerini çözmeye çalışan, çözebilen bir devlet oldu. Osmanlı’nın toprakları üzerindeki olaylara milletimiz gibi düşünerek bakması, AK PARTİ Hükümetini farklı bir iktidar durumuna getirdi. Bu durum Türkiye’nin Ortadoğu’da yükselişi olarak tanımlanabilir. Türkiye bunu Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun sağlıklı-gerçekçi analizleri ve yeni politikalar üretmedeki başarıları; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın olaylar karşısındaki ferasetli dik duruşuyla kazandı. Aslında millet olarak da Suriye ile, Irak’la ve İran’la kavgalı olmak istemiyoruz. Tarihi geçmişimize ve müşterek kültürümüze uygun düşen de bu politikalardı... Bu güne kadar iktidarlar bu gerçeklerin farkında olarak dış politika üretemediler. “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” iyi niyetimizi ifade etmesine rağmen, dünyadaki ve etrafımızdaki olaylar buna uygun gelişmiyordu. Türkiye ne kadar iyi niyetle hareket ederse etsin; açık veya gizli düşman hiç değişmedi. Çünkü genetik yapıları aynıydı... İngiltere, Fransa ve Almanya Avrupa’nın önemli ülkeleri, Avrupa Birliği’nin temel taşları; istedikleri zaman Türkiye’yi AB’ye alabilirler... Türkiye bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla da yerine getirdi. Bazen açık bazen de gizli olarak bizimle aralarındaki doku uyuşmazlığı dile getiriliyor, müslüman bir ülke olmamızın en büyük engel olduğu ifade ediliyordu... SSCB’den ayrılmış birçok ülke başvurularından kısa bir süre sonra AB’ye alındığı halde Türkiye halen kapıda bekletiliyor...
Ancak AB’ye girme çalışmaları, ülkemizin üzerinde oluşmuş derin devlet(!) zulmünü açığa çıkardı. Birçok darbe planının fiiliyata geçmeden önce farkına varıldı... Türkiye sanki bazı güçlerin kafese koyduğu bir ülke, kafesten çıkmaması için de her türlü oyun uygulanmaya çalışılıyordu. Ulusalcılar olarak uç gösterenler millicileri de yanlarına almak suretiyle bu kafesi kapalı tutmaya gayret ediyorlardı. AB yolunda üzerine düşeni yapan AK Parti iktidarının seçim yoluyla indirilememesi birçok darbe planının uygulamaya konulmaya çalışılmasına sebep oldu... Devletin imkanlarından sağladıkları rantı ellerinden çıkarmak istemiyorlardı...
Türkiye’nin İç Denge Sorununu Çözme Şansı Var
AB’ye girmek için yapılan uyum çalışmaları devam ederken, Ergenekon ve PKK terör örgütleri Siyonizmin maşaları olarak ülkemizin yolu üzerinde takoz olmayı sürdürüyorlar... 28 Şubat post-modern darbesi de Erbakan hükümetinin icraatlarını içine sindiremeyen beynelmilel güçlerin bir başarısıydı... Siyonizmin kontrolündeki medya Türkiye’nin İranlaşmakta olduğu oyununu başarıyla sahneledi... O zaman da ülkenin ekseninin kaydığı ileri sürülüyordu...
Yargı içinde var olan millet aleyhtarı yapının ıslahı, darbe yapılmasının önüne engeller konulması ve eski darbecilerin yargılanmalarını içeren bir Anayasa Değişikliği Paketi şu anda Anayasa Mahkemesi’nde görüşülmektedir. Konunun millete götürülmesi engellenmek isteniyor. Diğer taraftan ETÖ davası ve onun etrafındaki olaylar endişe verici şekilde gelişiyor... Beynelmilel düşmanların ülke içerisindeki maşaları olarak çalışan darbecilerin planlarını milletimiz artık anlamıştır... Bu güçlerle mücadele eden AK Parti iktidarı milletin teveccühünü kazanmış durumdadır. Darbecilerle ve PKK ile mücadele eden Türkiye dışta Siyonizmin hedef tahtası haline getirilmiştir. Bütün bunlara rağmen referandum yolu açılırsa millet bu pakete evet demelidir... Çünkü olay partilerin siyasi mücadelelerinin dışında meydana gelmektedir. ETÖ ile PKK ve onların arkasındaki Siyonizmin AK Parti ile ilgili hesapları başarıya ulaşmamalıdır... Daha önceki bir yazımda Türkiye’nin AK PARTİLERİNİN arkasının kesilemeyeceğini, çünkü bu mücadelenin milletin hayatta kalma mücadelesi olduğunu yazmıştım... Kişiler ve isimler değişse de artık Türkiye dik duruş sergileyen siyasilerine sahip çıkacaktır...
Ortadoğu’da Nükleer Güç Olmak
Ortadoğu’da İsrail bir nükleer güç iken bunu görmemezlikten gelen ABD, İran’ı barışçıl amaçlarla uyguladığı nükleer program nedeniyle hedef tahtasına yerleştirdi. Türkiye bu konuda çok önemli bir başarıya imza attı... İran, düşük oranda zenginleştirilmiş uranyumu Türkiye’de kendi amaçları için uygun miktarda zenginleştirilmiş uranyumla değiştirmeye razı edildi. Başbakan’ın ifadesine göre bu anlaşmadan önce Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin ülkeleriyle tek tek görüşülmüş... Ancak bu anlaşmanın imzalanmasından sonra ABD başarıyı küçümseyen, daha doğrusu kıskanan bir psikoloji sergiledi... Bu olay Türkiye’nin Ortadoğu’da etkin bir konumda olduğunu ortaya koyan başarısıydı...
Gazze açıklarındaki uluslararası sularda Mavi Marmara gemisine İsrail’in saldırısından sonra, BM Güvenlik Konseyi’nden olayı kınayan bir açıklama çıkması ve ABD’nin buna engel olamaması Türkiye’nin uluslararası platformda kazandığı ikinci başarı oldu. İsrail saldırısının İran’a yaptırımlar konusunda sıkıntı çıkaracağını düşünerek ABD Türkiye’yi ikna etme amacıyla bu konuda yumuşak politika uyguladı... ABD, Türkiye-İran-Brezilya arasında yapılan anlaşmayı boşa çıkarmayı amaçlayan bir manevra ile BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a karşı ambargo uygulamasını geçirdi. Türkiye ve Brezilya anlaşmanın sonuçlarının beklenmesini ve daha sonra durumun değerlendirilmesini istedi ise de bu sonuç vermedi. Ve her iki ülke de hayır oyu kullandı... Bu ABD’nin istemediği durumdu... Böylece ABD ve Türkiye Ortadoğu’da bazı konularda farklı davranan stratejik ortak(!) oldular... ABD Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu oranda onunla iyi ilişkilerini muhafaza etmeye çalışacaktır. ABD’ye rağmen Türkiye de nükleer enerjiyi barışçıl amaçlarla kullanmaya yönelik çalışmaları başlatmalıdır.
ABD’nin Ortadoğu’da Türkiye olmadan hayatta kalamayacağı açıktır. Bunu iyi değerlendirmek gerekir. Bu nedenle Türkiye mazlum ve mağdur Filistin’e verdiği insani desteği devam ettirecek politikadan vazgeçmemelidir... Konu İsrail’in varlığı değil, bu devletin Siyonizmin hedefleri doğrultusunda hareket etmesidir. İsrail işgal ve saldırılardan vazgeçmeyeceği için de Türkiye ile arasındaki ilişkiler iyileşmeye fırsat bulamayacaktır...
Beynelmilel Siyonizm bu durumdan kurtulabilmek için AK PARTİ iktidarının sonlandırılmasını arzu edecektir... Bunun için kullanacakları maşalar bellidir. Hedef Türkiye’de kaos oluşturmak olacaktır... Ancak AK Parti dik duruşunu sürdürdüğü sürece millet arkasında olacaktır... Yeni bir durum için sancılar çekilecektir. Sancısız doğum olmaz... Ancak her şey olur sonuçta sandık milletin önüne gelir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.